Silivri'de Neler Oluyor? - Erdener Yurtcan

Silivri’de görev yapan özel mahkemeler yakın bir geçmişte kaldırılmıştır, fakat gerçekte kaldırılmamıştır. Bir sistem düşünün ki, aynı yasanın içinde mahkemeleri hem kaldırıyor hem de görevinizi sürdürün, elinizdeki davaları bitirin diyor. Bunu kimseye anlatamazsınız. Ama bugünkü gerçek budur.

Silivri’de hava kurşun kadar ağır. İnsanlar gergin, insanlar öfkeli, barut fıçısı adeta. Aralarında ayrım yapmaksızın yapılabilecek nitelemeler bunlar. Silivri’de çok önemli davaların görüldüğü bir ortamda herkes birbirinden şikâyetçi. Öyle bir kargaşa yaşanıyor ki herkes kendini ifade edememekten rahatsız. Sanıklar niçin sanık olduklarının kendilerine anlatılmasını istiyorlar. Hele tutuklu olanlar yargılama sürerken cezalarının infaz edildiği düşüncesindeler.
Avukatlar savunma görevini yapmalarına izin verilmediğini, mahkemelere meramlarını anlatamadıklarını dile getiriyorlar; yargıçların kendilerine yasaların sağladığı olanakları tam olarak kullandırmalarının peşindeler. Yargıçlarla savcılar ise sanıkların ve avukatların mahkemeye karşı olması gereken tavırları göstermedikleri ve işi zora soktukları kanaatindeler.
Böyle bir ortamda, sinirlerin zemberek misali gerildiği bir atmosferde adaletin gerçekleşmesi, ceza yargılamasında maddi gerçeği, yani gerçeğin tam olarak kendisini bulmak mümkün olabilir mi? Olamaz elbet.
Oysa ceza yargılamasının ilkeleri ve kuralları bellidir. Her olay yasalarla önceden belirlenmiş bir süreçten geçer. Yabancı dillerde yargılama hukukuna “süreç hukuku” denilmesi bir rastlantı değildir. Bu sürecin yol haritası adım adım çizilmiştir. Yargılama işi buna göre yürütülür. Ancak haritanın yanlış okunduğu bir olayda doğru adrese varmak nasıl mümkün olmazsa, ceza adalet sisteminde de doğrulara, en kısa tanımlaması ile adalete ulaşılamaz.
Bu işin satır başları nelerdir? İşte şunlar:
Yargılama, tabii yargıç ilkesine uygun olarak kurulmuş mahkemelerde, bağımsız ve tarafsız yargıçlarla, güvenceli savcılarla, yasaların verdiği hak ve yetkileri tam olarak kullanan avukatlarla yapılır. Bu sayılanlardan bir teki dahi sağlanmadığında, o yargılama ne hukuka uygun olur ne de adil olur.
Silivri’de görev yapan özel mahkemeler yakın bir geçmişte kaldırılmıştır, fakat gerçekte kaldırılmamıştır. Bir sistem düşünün ki, aynı yasanın içinde mahkemeleri hem kaldırıyor hem de görevinizi sürdürün, elinizdeki davaları bitirin diyor. Bunu kimseye anlatamazsınız. Ama bugünkü gerçek budur. Buna ek olarak bu mahkemeler baktıkları davalara yeni davalar ekliyorlar. Bunu biçim olarak davaların birleştirilmesi yoluyla yapıyorlar. Temelde birleşik yargılama sistemde vardır, fakat bu yöntem ömürleri biçilmiş, önlerindeki davaları sonuçlandırmakla sınırlanmış olan mahkemelerde uygulanmaz.
Ceza yargılaması faaliyetinin en çarpıcı aşaması duruşmadır. Duruşma, istisnalar dışında açık, tüm tarafların katılmasıyla sözlü olarak gerçekleşir. Yasalar duruşmanın senaryosunu yazmıştır. O kadar ki duruşmada her işlem sıralanmıştır, birinciden sonuncuya kadar. Bu konuda kargaşaya gerek yoktur, yasayı doğru okumak ve uygulamak yeterlidir.
Sanıklara önce suçlamalar anlatılmalıdır. Bunun için iddianame okunur. Sonra sanıkların sorgusu yapılır. Daha sonra deliller ortaya konulmalı ve tartışılmalıdır. Bu aşama son derece önemlidir, çünkü gerçeği ortaya çıkarmak için ispat konusunu çözecektir. Bu yapılırken her delil tek tek tartışılacaktır. Yargılamanın tüm tarafları her delil için düşüncelerini söyleyecek, değerlendirmesini yapacaktır. Bu yöntemde aksama olursa, yargılama sakatlanır.
Dosyaya girmiş delillerin tartışması bittikten sonra, mahkeme taraflara (savcılara ve avukatlara) bunların dışında tartışılmasını istedikleri deliller olup olmadığını soracaktır. Bu tavır bir açıdan varılacak sonucun adil olması için elzemdir, bir açıdan da adil yargılanma hakkını gerçekleştirmek bakımından.
Aslında belirtmem gerekir ki, Yargıtay özellikle uygulamada tevsii tahkikat (soruşturmanın derinleştirilmesi) adı verilen yukarıdaki sürecin bir davada gerçekleşip gerçekleşmediğini araştırmakta, bu konudaki aykırılıkları tespit ettiğinde kararları bozmaktadır.
Kısaca çizmeye çalıştığım bu tablo içinde, Silivri’de yaşananlar dikkate alındığında, savunma tarafı delillerin tam olarak toplanmadığı, tartışılmadığı, işin aceleye getirildiği kanaatindedir. Oysa aceleye gerek yoktur. Ülkemiz için olağanüstü önem taşıyan bu davalarda, “duruşma salonları kargaşa ve çekişme ortamları değildir, aksine hak ve adaletin dağıtıldığı platformlardır” yaklaşımını ortaya koyacak tavırları, yargılamayı gerçekleştiren yargıçlardan, savcılardan ve avukatlardan beklemek bu ülke insanının hem hakkıdır hem de beklentisi.
Son söz: Yazımı okuyan hukukçular “Hocam biz bunları zaten biliyoruz” diyebilirler. Onlara iki sözüm var. İlki, ben bu yazıları bu ülkenin hukukçu olmayan insanlarını aydınlatma çabası ile yazıyorum. İkincisi, yargılamada görev yapan hukukçuların tümü yukarıdaki ilkelere uydukları takdirde, bundan herkes kârlı çıkar.

 Erdener Yurtcan/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget