Silivri’nin dışarıdan kuşatıldığı, içeriden yarıldığı 13 Aralık günü
oradaydım… O gün bir milattı; o günle, ertesi gün Ahmet Altan ve
Yasemin Çongar’ın Taraf’tan istifa etmesi arasında kuşkusuz bir
tarihi bağ vardı. Tarih bu iki günü hem Taraf’ın hem de davanın çöktüğü
gün olarak mutlaka yazacaktır!
O günü Ulusal Kanal canlı yayımlayarak büyük bir görev yaptı. Biz o
günü dava salonunda yaşayanlar, dışarıda ne olduğunu kantinde açık olan
Ulusal Kanal ekranlarından öğrendik.
O nedenle dışarıyı değil, içeriyi yazacağım bugün sizlere; kişisel notlarımı
aktaracağım…
EN KIDEMLİSİ HİKMET ÇİÇEK
Sanıklardan önce duruşma salonunda yerimizi almıştık. Bizlerle aynı bölüme
sıkışmaya çalışan CHP milletvekilleriyle sohbet ediyorduk ki, sanıklar salona
girmeye başladı. En önlerinde Hikmet Çiçek’in olması, mahpushane
kıdeminden olsa gerek…
Hikmet ağabey, peşine taktığı “örgüt üyeleriyle” salona girdi ve
izleyicileri selamladı… O anı sizlere aktarabilecek kadar güçlü ve edebi bir
kalemim yok maalesef; olsa da anlatamazdım herhalde, ancak yaşanır! İnsanların
gözleriyle birbirine sarıldığı o anlara kelimeler yetmez.
Geçmeden belirteyim. Hikmet ağabey sakal bırakmış. Duruşmalardan men
cezası aldığı için kesmemiş bir süre… Fikret Akfırat hariç biz gazeteci
çıraklarının tamamı yeni imajını beğendik, “sakalını kesme” dedik. Yirmi yıla
dayanan hapisliğin ona kazandırdığı “olağanüstülüğe” üniforma olmuş sakalı…
Ha unutmadan, müthiş bir kitaba imza atmaya hazırlanıyor. Yakında…
SANIKLARIN OTURMA PLANI
Mehmet Bedri Gültekin, Turan Özlü ve Erkan Önsel üçlüsü,
her zamanki gibi tıraşlı, bakımlı, pırıl pırıl halleriyle salondaydılar. Hep
aynı yere, yani sanık sıralarının en önündeki koltuklara oturdular yine.
Ancak “kare as” bir eksikti… Savunmasından korkulan Doğu Perinçek,
duruşmalardan men edilmişti bildiğiniz gibi… Ancak Ulusal Kanal o gün
Perinçek’in savunmasını da veriyordu ve o gür ses, zaman zaman kantindeki
televizyondan duruşma salonundaki kulaklarımıza haykırıyordu!
Gültekin, Özlü ve Önsel üçlüsünün hemen sağında ise en
kıdemli üç asker vardı her zamanki gibi: İlker Başbuğ, Hasan Iğsız
ve Hurşit Tolon…
Bu salona ne zaman gelsem, hep bu tabloyla karşılaşırım; en önde üç İşçi
Partili ve üç TSK mensubu… Tüm sanıkların temsilcileri gibi…
Bu oturma planı biraz da Hababam Sınıfı gibidir… Sınıfın en muzip öğrencileri
olarak Hikmet Çiçek ve Tuncay Özkan, arkalardadır, sürekli hareket
halindedir ve yer değiştirirler sık sık…
İŞÇİ PARTİLİLER ZIPKIN GİBİ
Diğer İşçi Partililerden Deniz Yıldırım ve Mehmet Perinçek
zımba gibiydi. Deniz yoğun spor yapıyormuş, ondan böyle zıpkın gibi;
Mehmet’e de getirdiğim selamları aktardım…
İkisi de yoğun entelektüel faaliyetlerini sürdürüyorlar; bir bilim adamı ve
bir gazeteci, Silivri’de gün be gün pişiyor, büyüyor, ustalaşıyor…
Muzaffer Tekin her zamanki gibi şık ve zarifti ama dimdikti! Öcalan’ı
sorgulayan Albay Atilla Uğur da öyle; sanki duruşmadan sonra operasyona
çıkacakmış gibi diriydi… Denk getirip de İstanbul ve Ankara kitap fuarlarında,
kitabının ilgiyle karşılandığı notunu aktaramadım kendisine. Buradan ileteyim…
Ha bir de şu notu aktarayım: Ağabey izninle, kimi okurlarının kitaplarını ben
imzalıyorum yerine, gururla!
Oktay Yıldırım’ı da göremedim… Tıpkı Perinçek gibi o da
duruşmalardan men cezası almıştı…
AVUÇLAR GÜNEŞE DOĞRU
Hâkim, avukatların büyük direnişi karşısında sık sık duruşmaya ara
verdiğinden, her arada bir Ergenekon kahramanıyla selamlaşma, kısa bir hal hatır
sorma fırsatı yakaladık. Hasan Ataman Yıldırım’la, Mustafa
Dönmez’le, İbrahim Şahin’le, Fikri Karadağ’la, salondan
çıkarıldıkları koridora bakan gazeteci bölümünden, uzanarak küçük sohbet
fırsatları bulduk.
Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay’la avuçlarımızı güne bakan
çiçeği gibi açarak selamlaştık…
DEVRİMCİ ATILIM GÜNÜYDÜ
13 Aralık’ta sadece sanıklar değil, avukatlar da birer Ergenekon
kahramanıydı… Hasan Basri Özbey ve Celal Ülgen gibi
kıdemlilerinden, Ümit Kaplan ve Sedef Ünal gibi en gençlerine
kadar hepsi, tek yürek, Türkiye’yi savunuyorlardı…
Zeynep Küçük ve İrem Çiçek ise adeta babalarını savunmuyor,
onlara kalkan oluyor, tertipten hesap soruyorlardı!
Dışarıda on binler ve içeride yüzler, o gün Türkiye’nin yeni bir devrimci
atılımına önderlik ettiler…
Biz tanıktık. Göreceksiniz!
Yorum Gönder