Bizim seçmenimiz ne yaptığını bilir. Çok partili yaşamımızda bunu her seçimde göstermiştir. Elbette partilerden birini yeğlemek için sandığa gitmenin tek başına demokrasi olmadığını da çok iyi bilir. Bu yüzden demokrasiyi işletme bilinciyle değil, kendi çıkarlarını aramak amacıyla oy kullanır.
Yoksa, Türkiye’de yaklaşık yüzde elli oranında AKP için oy kullanırken, Almanya’da (ve diğer Avrupa ülkelerinde) oy kullanan Türk kökenli seçmenin, büyük çoğunlukla Sosyal Demokrat Parti’yi (SPD) ve Yeşiller Partisi’ni yeğlemesini açıklayamayız. Almanya’da yaşayan aynı seçmen, son Türkiye seçimlerinde gümrüklerde AKP’ye yüzde elliden fazla oy verdi.
Bu ilk bakışta derin bir çelişki. Ama psikososyal açıdan bakış, aslında bunun hiç de çelişki olmadığını ortaya koyar. Görülür ki seçim demokrasi değil, kişisel ya da zümresel çıkar seçimidir. Ama bu seçmenin demokrasi istemediği anlamına gelmez. Seçmen iyi bilir ki, parti oligarklarının derdi demokrasi değildir. Seçimi de demokrasi olsun diye yapmazlar, iktidara ‘el koymak’ için demokrasinin bu kuralını kullanırlar. İktidara el koyunca da genelde kendi oligarşik düzenlerini uygulamaya başlarlar. (Erkler ayrılığını umursamazlar, yasa yerine kararnameler çıkarırlar, var olan yasalara aldırmazlar.)
Böyle olunca, seçmen neye bakacak, neyi tartacak? Kendisine sunulan sahte seçeneklerden, o dönem kendisine daha az zarar verecek olanı ya da kendisine daha fazla yarar ve çıkar sağlama olasılığı görüneni seçecek. (Ekonomik ve cinsel özgürlüğü zaten yok, eğitim özgürlüğü yok, yaşam hakkı için çok zaman canını ortaya koymak zorunda, büyük çoğunluk için fikir ve düşünce özgürlüğü gibi şeyler de somut bir gereksinim değil. Çünkü önce ekmek gelir!)
Bu yüzdendir ki, sağduyulu Türk seçmen, Almanya’da (Sevgili Can Yücel’in patentiyle söylersek) ‘solduyu’sunu kullanır. Orada çoğunluk sol partilere yönelir, Türkiye’de ise epey süredir çıkarını sağın ve dinci sağın vaatlerinde arar.
Bir süre önce Almanya’daki Türkler arasında yapılan kamuoyu araştırmasına göre, Sosyal Demokrat Parti’ye yüzde 50, Yeşiller Partisi’ne yüzde 26, Marksist Sol Parti’ye yüzde 5 oy çıktı. Buna karşılık Başbakan Merkel’in tutucu CDU’suna çıkan oy oranı yalnızca yüzde 13.
Almanya’da sola toplam yüzde 81 oy veren aynı seçmen, AKP’ye yüzde 61 oy vermek istediğini bildirdi bu kamuoyu araştırmasında.
Almanya’daki Türklerin aynı araştırmada büyük çoğunlukla Alman okullarını Türk okullarına yeğlemesi, İslamcılığın yalnızca yüzde 13 için önemli olduğu düşünülürse, yüzde 81 sol oyun gerekçesinin yalnızca öz çıkarlar olduğu kendiliğinden anlaşılır. Zira azınlıkların, dolayısıyla Türklerin yurttaşlık haklarını, insan haklarını daha ısrarlı ve daha etkin talep eden partiler sol partiler.
Önceki üçlü koalisyonu, özellikle de Başbakan Bülent Ecevit’i devirmek isteyen uluslararası emperyalizmin bütün yolları (bu arada burjuva medyasının hemen tümünü) kullanarak yarattığı “ekonomik krizden” sonra yine sıcak parayla uluslararası emperyalizm tarafından desteklenen sonraki iktidarın, seçmende ekonomik çıkar beklentisi yaratması doğaldır. Bir de -unutmamak gerekir- gözle görülen gündelik somut bazı yaşam işlerini yürütür görünüyorlar ve yalnız seçim sürecinde değil, sürekli gıda ve kömür torbalarıyla kapı kapı dolaşıyorlar, insana önem verir havasıyla seçmen kitlesine sızıyorlar.
Buradan bir tek sonuç çıkar: Genel hava döner dönmez bizim seçmenin havası da dönüverir. Gereğinde ‘sağduyu’sunu, gereğinde ‘solduyu’sunu kullanır. Gerçek bir demokrasi kurumlaşıncaya dek seçim sonuçları hep programa ve icraata göre değil, havaya göre değişecektir.
Yüksel Pazarkaya/Cumhuriyet
Yorum Gönder