Perşembe günü, Yurt Gazetesi’nde Muhteşem Tartışma başlığı altında bir haber vardı. Yazar Nedim Gürsel; “Kanuni Sultan Süleyman, Pargalı İbrahim ile aynı yatağı paylaşırdı.” demiş. Ünlü tarihçimiz İlber Ortaylı ise; “Gürsel’e tarih soruyorsanız, bana da fizik sorun!” diyerek Gürsel’in tarih bilmediğini söylemiş.
Kızmaya gerek yok. Osmanlı Devleti’nin (Devlet-i ¬liyye) yönetim merkezi olan Top Kapısı Sarayı’nda padişaha hizmet eden bir “İç Oğlanları” teşkilatının bulunduğunu her kaynak yazmaktadır. Bu oğlanlar; 10-12 yaşlarında Avrupa hatta Afrika’dan esir edilerek getirilir, ünlü Esirciler Hanı’nda pazarlanırlardı. Bunlardan yakışıklı ve akıllı olanlar alınır; Enderun’da yetiştirilir; bazıları da Padişahlara, “sakayan-ı sim-i hassa” adı altında hizmet ederlerdi.
Örneğin; şair Ahmed Paşa; Fatih Sultan Mehmed’in oğlanına göz koyunca; idama mahkum edilmiş; ancak “medet” redifli şiiri ile affedilmiş, Bursa’da sürgünde ölmüştü. Bu bilgi şuara tezkirelerinde değişik biçimde yer almıştır.
Naima Tarihi’nde; 17. Yüzyıl’daki çok sıkı dindar gözüken Kadızadeliler (Fakılar) bölümü vardır. Bunlar; Peygamber dönemine geri gitmek sevdasındaki tiplerdir. Ve bugünkü Suudilerin mezhebi olan Vehhabiliğin fikir babası sayılırlar. Naima; bu çok dindar gözüken tiplerden birisini anlatırken, onun oğlancılığına da yer verir. Bu herif; kullanmak için soyduğu oğlanın belinde ipek kuşak olduğunu görünce kızıp şöyle bağırmış: “Hemen belindeki ipek kuşağı gider. Vücuduma değerse günaha girerim.”
İşte o dönemdeki bir kesimin din ve günah anlayışı: İpik giymek dine aykırı ama oğlan kullanmak helal...
TAVŞAN OĞLANLAR
Son romanım Esirciler Hanı’nda Osmanlı erkek milletinin nasıl yaşadığına dair çok ilginç olaylar da yer alıyor. Ama bu bilgiler yerli kaynaklara dayanıyor.
Örneğin dönemin şerbethanelerinde (meyhanelerde) “tavşan oğlan” denilen garsonlar hizmet ediyorlardı. Bunlara niçin tavşan oğlan denildiği; bunlar için kavga ettiklerini bir bilseniz.
Hele hele “Peçeli” denilen bir civelek takımı vardı ki... Bu oğlanları kullananlar; onları başkalarının gözünden korumak için başlarına bir püsküllü peçe geçirirlerdi.
Osmanlı yöneticilerinin ve zenginlerin konaklarında mutlaka bulunan bu oğlanlardan kimisi ev işlerini görürler kimileri de efendilerine özel hizmet verirlerdi.
Bunlara gulam (köle) denilirdi. Gulamları kullananlmara da gulamperest adı verilirdi. Ki bunun Türkçe karşılığı; “oğlancı”dır.
Osmanlı erkek toplumu gözünde gulamperestlik pek de kınanan bir iş sayılmazdı.
Üstüne üstlük böyle hayatlarını kazanan oğlanlar; Osmanlı’da bir “esnaf” takımı kabul ediliyorlardı.
EDEBİYATA YANSIDI
Osmanlı yönetici takımının edebiyatı olan Divan Edebiyatı’nı inceleyin; bu oğlan sevgisinin (gulamperestlik) pek bol örneğini göreceksiniz. Daha önce bu köşeden, ünlü şair Nedim’in böyle beytlerini aktarmıştım.
Osmanlı erkek egemen kesiminin bu tutumunu şair Mehmet Akif Ersoy da biliyordu ve Osmanlı edebiyatını “Baştanbaşa dolu oğlanla şarab” diye yerlere batırıyordu.
***
Cumhuriyet kurulduktan sonra, Mustafa Kemal Atatürk, işte bu erkek mutluluğunu temel alan gulamperest zihniyete karşı bir savaş yürüttü. Kadının erkekle eşit düzeye getirilmesi; çağdaş devrimler; gulamperest kültürü hızla baskı altına aldı.
Lütfen; bugün cumhuriyete ve Kemal Atatürk’e saldıranlara bakın. Bunlar gulamperest kültürün özlemi içindeki Kadızadeli artıklarıdır.
Peki ya Atatürk düşmanı o kadınlar?
Onlar da Esirciler Hanı’ndan çıkartılıp evlere hizmet için tıkılan cariyelerdir.
Yorum Gönder