Bir film gördüm. Adı F Tipi
Film. Öncelikle bu filme emeği geçen herkese,
TAYAD’lı annelere, Hayata Dönüş Operasyonu yaşayan ve
F Tipi tecrite direnen, ölen tüm devrimcilere, böyle bir filmin ortaya çıkması
için yola koyulan Grup Yorum’a, filmde
gerek yönetmen, gerek oyuncu, gerek sinema emekçisi olarak canla başla çalışan
tüm yaratıcılara teşekkür ediyorum. Onların yaşadıkları ve hayata geçirdikleri
yanında benim kuru teşekkürüm nedir ki? Ama ilk kez sizden bir isteğim var. Kar
soğuk demeyin, F Tipi Film’i görmeye gidin! Çünkü
umudun ve direnişin kardeş türküsü sizi usulca saracak ve bu topraklardaki
mucizelere bir kez daha inanacaksınız.
Nereden başlasam, benim de evime F Tipi tecrit hücrelerinden fırlatılan
bir mesaj geldi. Bir pet şişesinin boynu kesilmiş, yuvarlak hale getirilmiş,
içine bir çöp poşeti iyice sıkıştırılmış ve ikisinin arasına el yazısıyla
yazılmış bir mektup konmuş ve hadi
“Geliyor…” diye
fırlatılmış.
Bu tür haberleşmenin nasıl bir mucize olduğunu filmde anlayacaksınız.
Önce ses geliyor: “ Geliyor…”
Ardından küçücük avlunuza bir top iniyor. Başka hücrelerdeki
dostlardan, kimi sevgiden söz ediyor, kimi sizin açlık grevinden sonra
yitirdiğiniz belleğinizi yeniden uyandırmaya çalışıyor. Kimi okuduğu bir
kitaptan, bir şiirden sözcükler ulaştırıyor.
Gökyüzünden size sevgi ve umut yağıyor.
On ayrı film birbiri ardından akıp gidiyor. Üç kişilik bir tecrit
hücresinde mahkûmlardan biri, içindeki özgürlük duygusu, yaşama isteği öylesine
yoğun ki, ayakları sürekli çıplak, geceleri sessizce kalkıp başını
şiddetle duvarlara vuruyor. Delice bir şiddetle, çünkü boyalarını,
resim kalemlerini istiyor.
Sadece bunları istiyor, boyaları geliyor, bir çocuk gibi sevinçli,
boyaları ezip çamaşır yıkadıkları plastik leğenlerde onları sıvılaştırıyor.
Yaşasın, renk renk sıvı boyası var ve usulca ayaklarını leğenlere batırıp
avlunun duvarlarında adeta yürümeye başlıyor, renk renk ayak izleri ve hepsi
yukarda görülen masmavi gökyüzüne doğru. Ama o da ne, gardiyanlar, adeta savaşa
giden bir ordu gibi ellerinde fırçalar, ayak izlerini silmeye
başlıyorlar…
Öyle mi, çare tükenmez, ayak izleri illa ki yapılacak. Bu kez
tecritteki üç kişi, kantindeki en renkli meyvelerin, sebzelerin suyunu sıkıp,
tülbentlerden geçirip yeniden renk renk sıvı boya yapıyorlar ve bu kez üçü
birden ayaklarını boyalara batırıp avlunun duvarlarını ayak izleriyle
dolduruyorlar. Sonuç, her birine hücre hapsi, ama ayak izleri ne yapsalar
silinmiyor ve muhteşem bir film oluyor.
O analardan bir ana. Çocuğu tecritte ve o görüş gününde. Arama yapılan
hücrede, arkadaki kadın polis ona sürekli emrediyor.
“Soyun ve silkele!” Ana usul
usul soyunuyor, önce hırkasını, ardından atletini,
“Soyun ve silkele” komutu
hiç bitmiyor, ana sutyenini çıkarıyor ve silkeliyor ardından…
Hayır bu kadarı fazla, ana çırılçıplak soyunuyor. Biliyor ki, soyunmasa
kuzusunu göremeyecek, onun kara gözlerine bakıp hasret
gideremeyecek… Üstelik soyunma anında yaşadıklarını,
utancını hiç kimselere anlatamayacak, anlatırsa oğlu dellenir, oğlu zarar görür.
Ama dönüş yolunda, utanç, gözyaşı olarak fışkırıyor bedeninden. Anacığım benim,
anacığım...
O ne yapıyor, uzun güzelim saç tellerini koparıp ne yapıyor? Kartonları
kesip duruyor, birbirine bitiştiriyor, geceler boyu çalışıyor, tecritteki diğer
arkadaşı soruyor: “Ne yapıyorsun?”
Yanıt yok. Yoksa tecrit onun dengesini mi bozdu, dayanamıyor mu? Ne
de olsa o bir sanatçı, çabuk çözülebilir. Yakında da 1 Mayıs geliyor, hep
birlikte şarkılar söyleyecekler, o hazır mı buna?
F Tipi’nde 1 Mayıs sabahı, hücrelerden 1
Mayıs marşı olanca coşkusuyla gökyüzüne dağılıyor ve incecik kemana benzer bir
çalgının sesi onlara eşlik ediyor. O, saç tellerinden, kartonlardan bir çocuk
kemanı yapmış, 1 Mayıs marşına eşlik ediyor. Ama bu ses, F
Tipi’ne öyle yabancı ki, onu ceza hücresine götürmek
için vakit geçirmiyorlar ve saç tellerinden yapılmış o çocuk kemanı gaddarca
kırılıyor. Bir güvercin ölüyor.
Ben bütün filmleri anlatmayayım, gidin, görün ve yaşayanlara ve
yapanlara hep birlikte teşekkür edelim. Belleğimizi bize geri verdikleri
için.
Yorum Gönder