Ergenekon’u Başlatan Ümraniye Bombalarının Esrarı -Cevat Kulaksız

Ergenekon’u Başlatan Ümraniye Bombalarının Esrarı -Cevat Kulaksız

Hakkında kitaplar yazılan, 20 iddianamesi, 200 aydınlanmamış olay, 120 milyonu bulduğu söylenilen belge ve sayfalardan oluşan Ergenekon soruşturması, 2007 de Ümraniye’de Oktay Yıldırım adlı bir gazi astsubayın gecekondusunda, 27 el bombası bulunmasıyla başlamıştı. Görünüş ilkin dışarıya yansıdığı kadarıyla böyleydi; ama asıl temel gerçek nasıldı?
Gazetelerden öğrendiğimize göre, o gecekondu yıkılmış yerine tıpkı Sivas’taki Madımak girişine kebpçının açıldığı gibi kebapçı açılmış, Can Dündar’ın dediği gibi, bir hayret ve şaşkınlık ifadesi olarak olaya ve sonraki sürece biz de “aboov” diyoruz.
Sayın Abdullah Gül’ün Dışişleri Bakanı olduğu zamanlarda, aralarında Can Dündar’ın da bulunduğu gazetecilere Çırağan Sarayı’nda yemek verilir. Yemekte “yazılmamak” kaydıyla Abdullah Gül gazetecilere, “bu bombalara dilkkat edin, bunun arkası gelecek” der. [i]Aceba Sayın Abdullah Gül, bunu derken, bu Ümraniye bombalarının encamını biliyormuydu veya bu konuda ayrıntılı bilgisi mi vardı ki?
Her ne hal ise, biz, şimdilerde ODA TV davasından tutuklu olan Gazeteci Yazar Soner Yalçın’ın, bir kuyumcu titizliği ile derleyip Silivri zindanlarında yazdığı Samizdat kitabından, bu uydur kaydır bombaların, çelişkilerle dolu encamını sizlere aktaracağız. Bu bende düzmece bir delil olduğu kuşkusu uyandırdı. Biz Soner Yalçın’ın Samizdat’ındaki ayrıntıları tekrar sunalım. Siz de bir irdeleyin, göreceksiniz Ümraniye bombalarındaki birçok soru ve açmazın yanıtını siz de bulamayacak, kuşkularınız kat be kat artacaktır. Lütfen zaman ayırıp sonuna kadar iyi okuyun ve vicdanlarınızda değerlendirin.

GAZETELER DE İZLEMEDE: “BULUN O POLİSLERİ!”
Soner Yalçın’ın Samizdat kitabı yayınlandıktan sonra, daha önce mahkemenin hiç soruşturup incelemediği, incelese de es geçtiği Ümraniye bombalarındaki tüm kataküller ayrıntıları ile Samizdat’ta irdelenince, CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, Türkiye’nin gündemine yeniden giren ve Ümraniye’de bulunduğu iddia edilen bombalarla ilgili tertibin parçası olan polisler hakkında savcıları göreve çağırdı.
Ergenekon Tertibinin Şifresi Ümraniye Bombalarında
Ergenekon tertibini başlatan ve Ümraniye’de bulunduğu iddia edilen el bombaları yeniden Türkiye’nin gündemine girdi. Olay yeri inceleme polislerinin bombaları kameraya kaydettiği görüntülerin dava dosyasına girmesiyle tertip ürünü olduğu ortaya çıkan bombalarla ilgili CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, savcıları göreve çağırdı. Çekilen görüntülerde tutanak tutan polislerin kendi aralarında, “Soruşturma Ergenekon olduğu zaman sinkaf ederim hakimini de savcısını da…”dediklerini hatırlatan Tarhan, o polislerin bulunup sorgulanması gerektiğini söyledi.
‘Kim oldukları belli’
Ergenekon, Balyoz, Oda TV gibi davaların baştan sona hukuksuz olduğunu belirten Emine Ülker Tarhan, Aydınlık’a yaptığı açıklamada, “Mahkeme görüntüleri izlemiş. O gün orada olan polisler belli. Konuşmaları ortada. Ama bu polisler hakkında bugüne kadar soruşturma başlatılmamış olması anlaşılır bir durum değil. Polisler hemen bulunabilir. Zaten tutanağın altında kim oldukları yazılı” dedi. [ii]

BİZ ÜMRANİYE BOMBALARININ ESRARINA DÖNELİM
Oturduğu evin çatısında 27 bomba bulunduğu söylenilen Oktay Yıldırım, o zamanları 40 yaşında Astsubay gazisidir. 2005 yılında harp malulü olarak emekli olur. Evli, iki çocuğu var; kızı Aybüke ve oğlu Efe.
Milliyetçi Yeni Hayat dergisinde yazıyordu. AKP ye muhalifti. “Kaymakam Kemal Bey”, “Kıbrıs Şehitlerini anma”, “Hocalı Katliamını Kınama” gibi etkinliklerde konuşmalar yapmış, televizyon programlarına katılmıştı. Ayrıca Aras Holding ve İstanbul Güvenlik A.Ş. de çalışmıştı.
Sevgili okuyucular, denildi ya AKP ye muhalif, biraz da yazıp çizer; tamam bu da Soner Yalçın ve öteki yazarçizerler gibi basbayağı fikir suçlusu, öylesine, bu adam silah milahla da uğraşmış ya, bir bomba katakullisi ile 1.Ergenekon suçlusu olarak 12 Haziran 2007 gecesi, saat 24.00 de (tıpkı öteki Ergenekoncu, ODA TV ci, sözde darbeciler gibi geceyarısı)  gözaltına alınır.
Silivri zindanlarının iki kameralı bir koğuşunda Soner Yalçın’la, bu sözde bombacı Gazi Astsubay Oktay Yıldırım yanyana gelirler, çayları demleyip, Gazi Oktay Soner Yalçın’a olup biteni kelime kelime anlatılır, Soner de sayfa sayfa bu düzdürkaydır bomba olayını tüm ayrıntıları ile tarihe not düşercesine yazar. Fazla yorum yapıp okuyucuyu fazla yormadan, sevgili Soner Yalçın’ın kaleminden Ümraniye Bombalarının karmakarışık encamına dönelim. Ama bu zindan koğuşunda olayları anlatırken Oktay Yıldırım’ın gözleri iki yavrusuna, Aybüke ve Efe’ye kayı kayıverir, soluklanır bir göğüs geçirir, tekrar anlatır.
“Çekmeköy’deki evinde dört saat arama yapıldı. Polis evinde bıçak kolleksiyonundaki bazılarını aldı. Yıldırım, ruhsatlı 4 tabancasını, bir tüfeğini çıkardı polise verdi. Yalnız o telaşla bir tabancasının ruhsatı bulunamadı. Ancak o tabanca zaten Kara Kuvvetlerinde Oktay Yıldırım adına kayıtlı ve ruhsatlıydı. İddianamede nedense bu tabancanın ruhsatsız olduğu belirtildi! Oysa bu ruhsat avukatlar tarafından iddianame hazırlanırken savcıya verlmişti; herhalde gözden kaçtı! Ancak basın hep bu ruhsatsız tabanca meselesini yazdı.
Oktay Yıldırım aramadan sonra sabaha karşı İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Suçu büyüktü…
Tarih 12 Haziran 2007, İstanbul.
Ümraniye’de bir gecekondunun çatı arasında, üzerinde askeri mühimmat istif kartı bile yapıştırılmış, bir sandık bomba bulundu.
Bombalar bir telefonihbarıyla ele geçirildi. Arayan kişi, Trabzon Jandarma Komutanlığı’nın 156 numaralı hattına gizli numaradan, ismini vermeden ihbarını yaptı:
“-Ümraniye Çakmak Mahallesi Muhtarlığı’nın karşısındaki tek katlı binanın-önünde büfe var- çatısında,, elektrik direğinin yanında el bombası ve C-4 patlayıcı madde var. Bombaları Mehmet Demirtaş adlı şahıs saklıyor. Bombaları temin eden kişi ise bir astsubay”. (Samizdat sf 180)

İHBAR VE BOMBA TUTANAKLARINDAKİ SAATLERİN FARKLARI NEDENDİR
Trabzon bu ihbarı İstanbul Jandarma Komutanlığı’na iletti. Fakat bu bilgi paylaşımında tuhaflık vardı. Trabzon’a ihbar 12.55 te yapılmıştı. Fakat Trabzon ihbarı 12.40 ta İstanbul’a bildirdi. Yazım hatası diyelim! Ancak şunu eklemeliyim:
Trabzon’a yapılan ihbarın yazıldığı k’ağıdın üzerinde, tarih olarak,12 Mart 2007 yazılıydı. Sonra bu tarih silinip 12 Haziran 2007 tarihi düşüldü. Niye? Herhalde yine yzaım hatası! Devam edelim, bakalım daha ne tuhaflıklar göreceğiz, asrın en tehlikeli örgütü Ergenekon soruşturmasıyla ilgili…
İhbarı değerlendiren Ümraniye Asayiş Büro ve İstanbul Terörle Mücadele (TEM) Birinci Şübe Polisleri, Ümraniye Savcılığı’nın 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nden aldığı arama kararıyla gecekonduyu bastı.
TEM’n bu aramada ne işi olduğu hâlâ anlaşılamadı. Şöyle olması gerekiyordu: Asayiş polisleri gider, bombayı bulacak-bulur ve TEM’e haber veriridi. Prosedür böyle olmalıydı, ama olmadı. TEM belki bomba ihbarı olduğu için operasyoan katıldı. Bu tahmin! Gerçek şu: İstanbul Jandarma’dan ihbar alan Ğstanbul Emniyeti nedense Ümraniye Savcılığı’na değil, Beşiktaş Özel Yetkili Savcılığı’na bildirdi. Ve Beşiktaş’taki savcılık arama yaptırma yetkisi olduğu (üstelik kendi esasına kaydedildiği) halde ihbarı Ümraniye Cumhuriyet Savcılığı’na bildirdi. Beşiktaş Özel Yetkili Savcılığı araya Ümraniye Savcılığı’nı niye soktu? Bu sorunun yanıtını Beşiktaş Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüze, 38. Ergenekon duruşmasında kendilerinin olaya sonradan dâhil olduğunu söyeyerek, her şeyin tesadüf olduğunu belirterek verdi. Olabilir…
Bakalım başka ne tesadüfler vardı:
Gecekonduya ilk gelen Ümraniye Asayiş Büro polisleri ve TEM polisleri oldu. Tesadüf: Polisler tam eve girecekken, gecekonduyu 10 gün önce boşaltmış olan Ali Yiğit de taksiyle olay yerinden keçerken kalabalığı gördü ve taksiden inip eve yaklaşıp polislere neler olduğunu sordu. Polisler, Ali Yiğit’in evine kiracısı olduğunu öğrenince, “biz de seni arıyorduk, gel bakalım evde arama yapacağız”, dediler. Tesadüf işte!
Ama Ali Yiğit’te evin anahtarı yoktu. Bir polisle beraber ağabeyinin oto sanayisitesindeki kaportacı dükânına gelip anahtarı alıp geri döndü.
Fakat bu olayın bir-iki versiyornu vardı. Polis tutanağına göre anahtar Ali Yiğit’in üzerindeydi! Aynı tutanağa göre Ali Yiğit zaten polisi kapı önünde bekliyordu. Aradan dört yıl geçti, hâlâ netleşmedi Ali Yiğit’in “pozisyonu”!
Devam edelim, evde arama başladı.
İhbarda belirtilen çatıdaki elektrik direğinin yanında, üzerinde siyah renkli naylonla örtülmüş, haki renkli, her iki tarafında taşımak için halattan ip bulunan, tahta sandıkta, savunma ve taarruz tipi el bombaları bulundu. Ve tutanak altına alındı.
Peki, saat kaçtı?
Eve gelen her polis ekibine göre saat değişiyordu!
Ümraniya Asayiş Büro ve TEM polislerine göre bombalar saat 19.40 ta bulundu.
Bombaları etkisiz hale getirmek için, gecekonduya çağırılan bomba uzmanlarının tutanağına göre ise saat 20.30 da bulundu.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı 49-54 numaralı parmak izi ve olay yeri inceleme ekibi de oradaydı. Fakat bu ekip bömbaların bulunduğu gecekonduya değil, Çakmak Karakolu’na çağırıldı. Bu ekibin tutanağına göre, bombalar 19.20 de karakoldaydı! Bitmedi. Karakolda bombaların fotoğrafları çekildi. Bu fotoğrafların birinde bir dosya kağıdı dikkat çekiciydi. Fotoğraf büyütüldüğünde o kağıt üzerindeki saat 18.30u gösteriyordu?
Şimdi söyleyin bakalım, bombalar saat kaçta bulundu? Ali Yiğit’in ifadesine göre bombalar 16.00-17.00 arasında bulundu.
Bakınız: Televizyona çıkan, gazetesindeki köşesinde Ergenekon’la ilgili yorum yapan nerdeyse her kişi, mutlaka “Ümraniye’de bulunan bombalar” diye söze girdi. Fakat hiçbiri bombalarla ilgili bir araştırma yapmadı. Polis ve iddia makamı medyanın eline ne tutştursa ona inandı. Yargısız infazlar yapılmasında ne yazık ki medyanın büyük rolü oldu.

GECEKONDUDA OLANLAR
Oysa… Bakın Ümraniye’deki gecekonduda neler oldu neler…
Ümraniye’dekigecekondu önce bir evdi. Mehmet Demirtaş oturuyordu. Sonra Mehmet Demirtaş evden çıktı ve evi yeğeni Ali Yiğit’e kiraladı.
Ali Yiğit bir buçuk yıl oturdu. Sonra evde büyük bir tadilat yapıldı ve ev, biri manav diğeri büfe olmak üzere iki işyerine dönüştürüldü. Ali Yiğit evin ikiodasında da oturmayı sürsürdü. Bu arada manavı ve büfeyi işletmeye başladı. Tarih 21 Ocak 2006 idi.
“Ne var bunda” demeyin.
Ali Yiğit’in ifadesine göre, bombalar gecekonduya kendi taşınmadan bir buçuk yıl önce getirilmişti. Yani dayısı Mehmet Demirtaş oturuken bombalar çatıya konmuştu. Yan bombalar üç yıldır evdeydi.
Aklınıza hemen “tadilat yapılırken işçiler bombaları görmemişmiydi? Sorusu gelebilir. İsabetli bir soru…Çatı katında üzerinde mühimmat istif kartı olan bir sandık içindeki bombaları kimse görmemişti. Çatı arasından su, elektrik hattı çekilmiş, manav tezgâhı için çatıdan yere doğru kalaslar uzatılarak paravanlar, demir kaynaklar yapılmıştı ama işçiler bombaları görmemişti işte!
Aslında, Ali Yiğit de görmemişti. Ali Yiğit gecekondunun çatısındaki bombalardan nasıl haberdar olduğunu poliste, savcılıkta, mahkemede hep farklı anlattı. Anlattıklarından çıkarılan sonuç şuydu: Bombaları dayısı Mehmet Demirtaş inşaattan önce koymuştu. Yani 21 Ocak 2006 dan bir buçuk yıl önce. Aradan yıllar geçmiş, bombalar hep çatıda durmuş ve sonunda Ali Yiğit’in babası Şevki Yiğit bombaları bulunca, “bu kimin” diye sormuş, oğlu “dayımın” demişti. Kimselerin görmediği bombaları Baba Şevki Yiğit bir gidişte buluvermişti. Sonra isimsiz ihbar sonucu gecekonduda bombalar bulundu. İhbarcının kimliği bilinmiyor, araştırlmadı.

BOMBA İHBARINI YAPAN ALİ YİĞİT MİYDİ?
Sevgili okuyucu, tam bu notları yazarken, aşağıdaki adreste adı geçen ihbarın internetten yayınlanan kaydını buldum. Denk düştüğü için buraya alıyorum.
Konuyu Araştırırken İnternetten  Ali Yiğit’in Bomba İhbariyle İlgili Şu Kaydı Bulduk.Bombalar İhbar Ediliyor:  
Birinci “Ergenekon” davasının tutuksuz sanıklarından Ali Yiğit’in babası Şevki Yiğit’in Ümraniye’deki gecekonduda ele geçirilen 27 adet el bombasına ilişkin yaptığı ihbarın ses kaydı 4 dakika 12 saniye sürüyor. Şevki Yiğit, 12 Haziran 2007 tarihinde yaptığı ihbarda, Ümraniye Çakmak Mahallesi’ndeki tek katlı binanın adresini veriyor, çatısında el bombası ile C-4 patlayıcıların bulunduğunu ve bu malzemeleri 10 gün önce gördüğünü anlatıyor.
Telefonda konuşulanlar şöyle:
“Şevki Yiğit: Jandarma, bir ihbarda bulunmak istiyorum… Mithatpaşa Caddesi ile Samanyolu Caddesi’nin kesiştiği noktada, balıkçının bitişiğindeki bina, çatısınde el bombaları ve C4 patlayıcılar var.
Jandarma: Siz bunları gördünüz mü?
Ş. Yiğit: Gördüm…
Jandarma: Ne zaman?
Ş. Yiğit: 10 gün önce.
Jandarma: Bu binada kim kalıyor?
Ş. Yiğit: Mehmet Demirtaş ve bir astsubay.
Jandarma: Bu astsubay Mehmet Demirtaş’ın komutanı mı?
Ş. Yiğit: Bilmiyorum. Bu patlayıcıların tam yerini söylüyorum, çatıdaki elektrik direğinin dibinde.
Jandarma: Şu anda kimse kalıyor mu?
Ş. Yiğit: Şu anda kimse kalmıyor. Mehmet Demirtaş ve astsubay burayı kullanıyor.
Jandarma: Tamam.
Ş. Yiğit: Size tam adresi veriyorum. Ümraniye Çakmak Mahalle muhtarlığının karşısındaki bina”. [iii]
Ama biz, gerçek için, adalet için zindandan, Semizdat kitabıyla Türkiye’ye adeta haykıran Soner Yalçın’ın yazdıklarına devam edeceğiz.
“İhbarcı işi şansa bırakmak istemiyordu o gün, tam dört kez aradı. Bombaların bulunduğu gecekonduyu ayrıntılı tarifle nokta koordinatı vererek bildirdi!

ÜMRANİYE BOMBALARINDA BAŞKA BİR KİŞİ
Olayın Bir Diğer Kişisini Tanıyalım
Adı: Mehmet Demirtaş. Trabzon Of’lu; uzun yıllardır İstanbul’da yaşıyordu. Taksiciydi, LPG taşımacılık da yapıyordu. Halk otobüsleri de vardı. Ayrıca bir dönem LPG istasyonuna sahipti. Hali vakti yerindeydi.
O gün yani 12 Haziran 2007 de, gecekonduda arama bittikten sonra, polis Mehmet Demirtaş’ı telefonla eve çağırdı. Demirtaş “yeğenim başını yine polisle belaya mı soktu?” diye düşünerek yarım saat içinde, 18.00 sularında gecekonduya geldi. Gelir gelmez, “hakkında gözaltı kararı var”, diye karar gösterip Çakmak Polis Karakolu’na götürüldü. “Terörist” Demirtaş ayaklarıyla tıpış tıpış olay yerine gelmişti.
Peki… Size bir soru daha. Ümraniye’de kaç bomba bulundu? 27 mi? Siz öyle sanınız!
Beş yıl geçti daha sorunun yanıtı belli değil.
Şaşırdınız mı?
Bakınız: Evde bombalara ilşkin hiçbir tutanak düzenlenmedi. Karakolda düzenlenen tutanaklar sanki gecekonduda düzenlenmiş gibi gösterildi. O tutanaklarda ne yazılıydı:
Ümraniye Asayiş Şübesi’nin tutanağına göre 27 adet bomba bulundu. Bunun 18 i MKE yapımı, 7 si DM-41 NATO standardı, 2 si ise Alman yapımıydı.
Bomba uzmanlarının tuttuğu tutanakta ise, 27 adet bombanın birer birer numaraları yazıyordu. Bombanın numaraları ve modellerinin yazıldığı başka tutanaklar da vardı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından düzenlenen inceleme raporunda yer alan bomba numaralarının bazıları, gecekondunun çatısında bombaları etkisiz hale getiren uzmanların tutanağıyla çelişkiliydi. Örneğin: İnceleme raporunda kafile numarası “HAND FRAG M-26 5-53 COMP-B LOT-LS 14-107” ibaresi bulunan bomba gövdesi,  bomba uzmanlarının olay günü yazdığı tutanakta yoktu!
Buna benzer numara farklılıkları o kadar çoktu ki, farklı numaraların alt alta yazıp topladığınızda ortaya 39 adet bomba çıkıyor!
Bitmedi…
Bomba modellerinde de farklılıklar vardı. Örneğin, Ümraniye Asayiş Şübe görevlilerinin tutanağında 2 adet Alman el bombası vardı. Bombaları imha eden ekibin tutanağına göre, hiç Alman el bombası yoktu!
Bomba imha uzmanlarına göre,  18 MKE, 4 DM-41 NATO, 3 M26, 2 adet de REX Amerikan el bombası vardı. Bunlar yukarıda yazdığımız, gecekonduda bombalar bulan Ümraniye Asayiş Şübe tutanağıyla çelişkiliydi. Tüm bu çelişkilere bilirkişinin verdiği cevap neydi: “Sehven” (21 Mart 2011)
Devam edelim…

BOMBALARI ASKERİ UZMANLAR İNCELİYOR
Bombaların askeri malzeme olduğu iddia edilince savcılık İstanbul 1.Ordu Komutanlığı’yla irtibata geçti. Ve bir askeri heyet bombaları incelemek için İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gitti. Askeri uzmanlar bombaların numaralarını tek tek kaydetti. Haybin kunduz! Bu kayıt da diğer polis tutanaklarıyla çelikiliydi. Örneğin, askeri heyetin raporundaki kafile numarası, KF MKE 168 5-85” ibareli bomba; diğer polis tutanaklarında yoktu! Ve ne yazık ki bu durumun da birçok örneği vardı. Hadi birini daha verelim: KF MKE 1-4-5-88 ibareli bomba, polis tutanaklarının hiçbirinde yoktu!
Size bir örnek daha…
26 Haziran 2007 tarihlibomba imha tutanağında 20 bomba gövdesi ve 20 maşa grubunun imha işleminden sonra, bomba kalıntılarının TEM e teslim edildiği ayrıntılı olarak yazılıydı. 7 si ise tamamen yok edilmişti. Ancak imha sonrası çekildiği iddia edilen fotoğraflar, mahkeme heyeti huzurunda sayıldığında 28 maşa grubu olduğu görüldü. İmha işleminde 27 adet maşa grubu görülmüş, bunların 20 tanesi iade edilmişti. Ama imha sonrası fotoğraflarda 28 maşa sayılmıştı.
Sizde yavaş yavaş bu 27 el bombasıyla ilgili şüphe duymaya başladınız değil mi? Durun bekleyin…

BOMBALARIN BAŞINA DAHA NELER GELDİ…
Ergenekon davasının en önemli kanıtı olan Ümraniye’deki bombaların başına daha neler geldi.
Tarih: 26 Haziran 2007.
Yani bombaların bulunmasının üzerinden 14 gün geçmişti. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, bombalar bulunduktan sadecesaatler sonra imha kararı verdi. Bu kararını CMK nun 137. Maddesine dayandırdığını yazdı. Oysa ilginçtir, bu madde telefon dinleme tutanaklarının eğer suç unsuru yoksa imhasını düzenleyen maddeydi! El bombasının imhasıyla hiç ilgisi yoktu!
Mahkeme neden böylesine çabuk karar vermişti. Biliniyor ki, CMK ya göre hiçbir kanıt yargılama tamamen bitene kadar yok edilemez. Suç eşyası yönetmeliğinin 10. Maddesi, bulunan patlayıcı maddelerin yargılama sonuna kadar askeri depolarca muhafazasını şart koşmaktadır.  Ayrıca bombaları gören askeri heyet, bombaları ayrıntılı incelemek ve askeri malzeme olup olmadığına karar vermek için istemişti. Bu talebin tarihi 25 Haziran’dı. Bombalar ne zaman imha edildi. 26 Haziran’da!
Sizce bu acelenin sebebi neyd? Dikkat ediniz, asrın davasının en önemli delilini anlatıyoruz. [iv]
BOMBA İMHASINDAKİ USÜLSÜZLÜKLER
Şimdi de bombaların nasıl imha edildiğine bakalım: 27 bombayı imha için sadece iki polis görevlendirildi. El bombalarının imhası jandarma bölgesinde bir holding arazisinde yapıldı. Nedense jandarmaya haber verilmemişti. Askeri birliklerde, bu iş için özel olarak hazırlanmış alanlarda değil de, niye bir holding arazisinde 27 bomba patlatılmıştı? Ve işin garibi, bomba seslerini kimse duymamıştı. Bombaların imhasını gösteren hiçbir video ya da fotoğraf kaydı da yoktu.
Bombalarla ilgili o kadar karmaşa var ki, inanamazsınız. Kafanızı hiç karıştırmayayaım. Ama bir örnek vereyim: İmha edildiği iddia edilen 27 bomba kalıntısı 7 Ağustos 2007 de adli emanete kimin adına teslim edildi, biliyor musunuz? “Oktay Yıldırım” diyeceksinzi, Hayır, Ergün Poyraz! Şaka gibi…
Hatırlarmısınız. İhbarcı, gecekonduda C-4 plastik patlayıcının da olduğunu söylemişti. Polisin hiçbir tutanağında C-4 yoktu. Demek ki ihbarcı yanlış görmüştü! Fakat gören vardı: Askeri heyet! Emniyette 27 bomba yanında C-4 patlayıcısı ve kapsüller gördüklerini 3. Kolordu Askeri Mahkemesi’nde beyan ettiler (25 Haziran 2009). Peki C-4 ler neredeydi? C-4ler Ümraniye’deki gecekonduda değil, ama ergenekon soruşturması kapsamında aranan başka yerlerde çıktı! Gel de Yarbay Dönmez’e hak verme; aynı malzemeler değişik yerlere mi konmuştu?
Bir not ekleyelim.
Bırakın C-4 ü! Sözü edilen 27 bombayı avukatlar, sanıklar ve hatta imha kararını veren hâkim bile görmedi. Tek gören Ali Yiğit, babası ve polislerdi. Gerçi Ali Yiğit de her beyanında farklı konuştu.

BOMBALARIN SAHİBİ KİM
Bombaların sahibi kimdi? İhbarcı, “Mehmet Demirtaş ve bir astsubay”, demişti.
İddiaya göre, Mehmet Demirtaş, evde yapılan arama sırasında “bombaların Oktay Yıldırım’a ait olduğunu”, söyledi. Gazetelere de böyle geçildi haber. Oysa tüm ifadelerinde Demirtaş böyle bir söz sarf etmediğini, zaten bunun hiçbir ifade tutanağında olmadığını belirtti.
Mehmet Demirtaş 1994 yılında Astsubay Oktay Yıldırım’ın Kilis’te askeriydi. Yıldırım İstanbul’a tayin olduğunda tesadüfen karşılaştılar, aralıklarla görüşmeye başladılar. Oktay Yıldırım bazen demirtaş’ın LPG istasyonuna gidiyor, gaz alıp arabasını temizletiyordu.
Mehmet Demirtaş kabul etmiyordu, o halde bombalar Oktay Yıldırım’ın mıydı?
Sorudan önce şunu sormalıyız: “Osman Yıldırım” adını bu olayda ilk kim telaffuz etti. Çünkü iddianamenin aksine Demirtaş ve Yiğit duruşmada “bombaları n Oktay Yıldırım’a ait olduğunu biz söylemedik”, dediler. O halded polise “Oktay Yıldırım” adını kim vermişti? Daha bombalar bulunmadan önce büfeyi çalıştıran Burhan Yılmaz’a polis “Mehmet Demirtaş, Ali Yiğit ve Oktay Yıldırım’ı tanıyor musunuz?” diye sormuştu! (25 Haziran 200). İhbarcı, Oktay Yıldırım’ın ismini nereden biliyordu? Geçelim ve gelelim bombaların kimin olduğu sorusuna…
Ali Yiğit duruşmalarda bombaların bulunduğu sandığı açtığını, bombaların yanında siyah renkli ve yapışkan bantla sarılı bir kutu olduğunu, kutuyu alıp salladığını anlattı. Bir parantez açalım; (Ali Yiğit ifadesinde bombaları ihbardan bazen 3 ay, bazen 1 ay, bazen de 15 gün önce bulduğunu söylüyordu). Parantezi kapatalım.

PARMAK İZİNDEKİ KARMAŞA
Bombaların bulunduğu sandıkta Ali Yiğit’in parmak izi yoktu. Kimin vardı Oktay Yıldırım’ın!
Ergenekon Davası’nın 1 numaralı sanığı olan Oktay Yıldırım’ın bant üzerinde parmak izi bulundu. Gazeteci Şamil Tayyar “Operasyon Ergenekon” kitabının 192. Sayfasında şöyle yazdı:
“Emekli Astsubay Oktay Yıldırım’ın parmak izlerinin bulunduğu 27 adet el bombası ele geçirildi!”
Atıyor, bombalarda parmak izi incelemesi yapılmadı. Parmak izi araştırılması için bombalar 49-54 kod numaralı olay yeri incelemsi ve parmak izi tespit edkibi tarafından istendi. Fakat, verilmedi. Niye? 49-54 kod numaralı ekip de bunu sordu ve tutanağa yazdı.
Oktay Yıldırım’a emniyette ifade verirken, bant üzerinde parmak izinin bulunduğunu söylediler. Şaşırdı. Duurşmalarda daha da şaşıracaktı. Çünkü parmak izi ekspertiz raporunun tarihi 18 Haziran 2007 ydi. Oysa emniyette “parmak izi bulundu” bilgisi 15 Haziran’da ifadesi alınarak söylenmişti. Polisler ekspertiz (uzman incelemesi) raporundan önce bilmişti! Dahası üç sanık içinden, sadece Oktay Yıldırım’ın parmak izi otomatik karşılaştırma yapılmaya gönderildi. Polisler nedense nokta atışı yapıyordu.
Parmak izi konusunda iddianamede de çelişki vardı. 446. Ve 533. Sayfalarda ise parmak izinin bombaların üzerinde çıktığı belirtiliyordu! Fakat yapışkan banttan hiç söz edilmiyordu. Üstelik bu yapışkan bant mahkemenin el koyma kararı verildiği deliller arasında dayoktu…
Hep bir karışıklık var…

PARMAK İZİ NE KADAR DAYANIR
Bir ayrıntı daha yazmak istiyorum. İstanbul gibi nem oranı yüksek bir yerde bir parmak izi üç yıl nasıl dayandı? Üstelik karton yüzeye yapıştırılmış bir bandın  yüzeyinde. Böyle bir parmak izinin bir haftadan fazla dayanmasının imkânsız olduğunu uzmanlar bilir. Ama Oktay Yıldırım’ın parmak izi her nasılsa zamana direnmiş! Bu arada 10-15 gün önce “elime aldım, salladım”, diyen Ali Yiğit’in hi. Parmak izi bulunamadı.
Oktay Yıldırım mahkeme kararıyla Jandarma Kriminal Daire Başkanlığı’na başvurdu: “Piyasada satılan bantlarla, cam ve maetal yüzeylerden parmak izleri ikinci bir yüzeye aktarılmıştı.
Oktay Yıldırım duruşmada “gözaltına alınır alınmaz polislere ruhsatlı silahımı teslim ettim ve gözaltındayken dört gün boyunca polis müdürlerinin odalarında çay içip sohbet ettim. Silahımın veya bardakların üzerindeki parmak izlerimi taşımız olabilirler” dedi. (11 Eylül 2008)
Peki ya bombalar? Onların üzerinde neden parmak izi incelemesi yapılmadı. Esas delil onlar değil miydi? Yapılmadı; yapmak isteyen 49-54 numaralı olay yeri inceleme ekibine engel olundu.
Evet…

BOMBALARIN BULUNDUĞU ÇATIDA NEDEN İNCELEME YAPILMADI?
Asrın davası Ergenekon’u başlatan Ümraniye bombalarının bulunduğu gecekonduda hiçbir olay yeri incelemesi yapılmadı. Olay yeri tespit tutanağı yoktu. Olay yeri krokisi yoktu. Aramayı gösteren tek bir kare fotoğraf veya video da yoktu.
Üstelik 49-54 numaralı ekibin tutanağına göre, evde arama yapan polislere video ve fotoğraf çekimi yapılıp yapılmadığı sorulmuş, “yapıldı”, yanıtını almışlardı. Niye yalan söylüyorlardı?
İşin garip yanı, olay yeri inceleme ekibi gecekonduya sokulmadı. Parmak izi incelemeleri için bulunan malzemeyi istediler, verilmedi. Onlar da bu bilgileri kendi düzenledikleri tutanağa yazdılar. Yazdıkları tutanağın delil tespit sayfalarını boş bıraktılar. Bir şey daha yaptılar; karakolda bulunan bombaları videoya kaydettiler. Ancak ses kaydı yaptıklarından oradaki hiç kimsenin haberi yoktu. Ve bakın haberi olmayan polisler aralarında neler konuştu…
“-Mahkemede deyin olay yerinde tutulan tutnak”.
“-Adam diyecek ki, sana çatıya bilgisayar mı çıkardın olay yerinde”.
“-Ama şöyle de düşünür yani, olay yerinde not almış sonra karakolda tutanak tutmuş gibi anlayabilir”.
“-Abi ileride mahküm oluruz çağırın insanları buraya”.
“-Hıı bi şey olmaz diyorsun… Olur mu?”
“-Bilgisayarda ya yaa bir şey olmaz”!
“-O zaman sen de şey dersin, evden biri vardı… Yaşlı”.
“-Genelkurmay filan var bunun altında”.
“-O…çocuğu…”
“-Ya bu komutanlar gerçekten toplumu kutuplara ayırdı”.
“-Allah’tan hâkimler çok iyi…”
“-Soruşturma Ergenekon olduğu zaman s…kerim hâkimi de savcıyı da”.
“-Ha bunu kime diye bulalım aramada?”
“Şey yazsana haniMuzaffer diye”.
“-O burada yok”.
“-O Vatan’a (İstanbul Emniyet Müdürlüğü) gelir”.
“-Hııı…” (Samizdat sf 188)
(Böylesine küfürlü hakaretli hem de düzmece tutanak yazan polisler neleri yapmaz ki? Hem daha piyasada Ergenekon söylenmezken polisler bunu nasıl çok önceden söylüyorlar…)
Aslında bu konuşma her şeyi özetliyor. Fazla söze gerek buırakmıyor.
İşin tuhaf yanı daha Ergenekon soruşturması başlamadan; poolisler ”Ergenekon” adını telaffuz ediyordu.
Kayıtlara göre, AliYiğit dışında aramaya tanık olan hiç kimse yoktu;  ne muhtar ne de avukat. Ama…İzinde olan polis aramada varmış gibi gösterilip tutanağa attırıldığı ortaya çıktı!
Tüm bunlar kafanızı karıştırdı kuşkusuz. Sorunuzu duyuyorum; “Ümraniye’de 27 el bombası bulundu mu?” Bunlara mahkeme karar verecek. Sadece şunu söyleyebilirim. Gecekondunun çatısına sadece dışarıdan girilebiliyordu. Yani herkes girebilirdi.
Sizolsanız böyle bir bomba sandığını orada saklar mısınız? Hele Oktay Yıldırım gibi bir askeriniz? Artık uzatmak istemiyorum. İşte asrın davasının en önemli delillerinin hikâyesi bu. Can alıcı soru: Adı geçen bombalar yargılamanın sonuna kadar acaba neden saklanmadı?
Sevgili okuyucu; bütün burada anlatılanlara baktığımız zaman, usulsüztutanaklar, öteki hileler vb polislerin yaptıkları gibi olayları siz vicdanınızda değerlendiriniz. Ben de şahsen bu kurgular karşısında ”aboov” dedim.

SAMİZDAT NEDİR
Samizdat Sovyet bloğunu oluşturan ülkelerdeki kaçak yayınları ve bu yayınların el altından dağıtılmasını kapsayan terimdir. Komünist rejim tarafından sansürlenen yayınların kopyaları kısa bir sürede basılır ve bu kopyaları alanlar da kopyalayarak dağıtmaya devam ederdi. Bu kopyalar çoğunlukla el yazısı ya da daktilo yazısı olurdu.
Örnek olarak samizdat, Mikhail Bulgakov’un romanı The Master and Margarita ya da Václav Havel’in yazısı The Power of the Powerless gibi metinlerin kopyalanması, arkadaşlar arasında dağıtılmasına denmektedir. Yasak edebiyat eserlerinin ve süreli yayınların çoğaltılma teknikleri, karbon kâğıdı yardımıyla el yazısı olarak ya da daktiloyla birkaç kopyayla başlayıp daha büyük nicelikte yarı profesyonel baskı makineleriyle çoğaltmaya kadar değişiklik gösterdi.
Glasnost’tan önce bu uygulama çok tehlikeliydi. Çoğaltma makineleri, baskı makineleri ve daktilolar bile KGB’nin kontrolü altındaydı; bu makinelerden alınan referans çıktı örnekleri KGB tarafından teşhis için saklanıyordu.
Etimolojik olarak samizdat sözcüğü “sam” ve “izdat” kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Kendi yayım, kişisel yayım, kendi basım anlamına gelir.

Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com
SON NOTLAR


[i] Aboov Can Dündar Milliyet 13.12.2012 sf 21)
[ii] https://mail.google.com/mail/?hl=tr&shva=1#inbox/13b9dd0b036198fc
http://www.gazetevatanemek.com/ aydınlık cumartesi, 15 aralık 2012

[iii]http://www.harbiforum.org/guncel-haberler/115514-ergenekonu-baslatan-ihbarin-ses-kaydi-dinle.html
https://www.google.com.tr/search?num=10&hl=tr&site=imghp&tbm=isch&source=hp&biw=1280&bih=748&q=Ümraniye+bombalar%C4%B1&oq=Ümraniye+bombalar%C4%B1&gs_l=img.12…1965.7045.0.9271.18.12.0.6.0.0.270.2255.3j1j8.12.0…0.0…1ac.1.DFn-UyqBzHM

[iv]Ankara’daki Zir Vadisi ve Gölbaşı’nda kazılar yapıldı, silahlar, bombalar vs.  bulundu. Yarbay Dönmez iddia ediyor ki, bu ikikazıda çıkarılan çoğu birbrinin aynı. Yani, polis her iki yere de aynı mühimmatları koydu demeye getiriyor. “Örneğin” diyor, “Zir Vadisi’nde de, Gölbaşı’ndan da çıkan sis kutularını getiren ben tüm suçu kabul edeceğim” diyor.  Emanette sadece İbrahim Şahin adına düzenlenmiş 3 sis kutusu makbuzu var. Yarbay Dönmez’inki yok. Bekliyor 40 aydır…

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget