Laik Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan kısa bir süre sonra yaşanan en önemli irtica olayı, 1925 yılında meydana gelen Şeyh Sait isyanıdır.
İkinci önemli olay ise 23.Aralık.1930 tarihinde İzmir’in Menemen İlçesinde meydana gelen “Kubilay Olayı”dır.
Bu yazıda;
Devrim Şehidi Kubilay’ın 82. yıl anma törenlerinin yapılacağı 23.Aralık 2012 günü, güzel ülkemin o günlerden bu günlere nasıl getirildiği, tehlikede olan laik Cumhuriyet konusunda genç kuşakları bilgilendirmek açısından bir analiz yapmanın gerektiğini düşünüyorum.
Kurtuluş savaşının utku ile sonuçlanması sonrasında, 29.Ekim.1923 tarihinde ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti, yine büyük önder Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları tarafından birbiri ardı sıra gerçekleştirilen devrimlerle taçlandırılırken, yobaz çevreler tedirgin olmuş, fırsat buldukça başkaldırmışlardır.
Bu başkaldırılar genç Cumhuriyetin yaratıcıları ve ödünsüz savunucuları tarafından kısa sürede tepelenmiş ve sorumluları hakkında gerekli yaptırımlar anında uygulanarak, aydınlık yolda yürümeye devam edilmiştir.
Menemen olayı: Hüseyin oğlu Zeynep’ten olma 1906 Girit doğumlu, İzmir’in Menemen İlçesinde yedek subay olarak askerlik görevini yapan, asıl mesleği öğretmen olan Mustafa Fehmi Kubilay’ın ve olayı önlemek isteyen iki bekçinin yobazlar tarafından şehit edildiği ve tarihe “Menemen Olayı-Kubilay Olayı” olarak geçen gerici bir ayaklanmadır.
Bu olay o günden bu güne kadar toplumsal belleklerden hiç silinmedi ve Kubilay “Devrim Şehidi” olarak simgeleşti.
Menemen olayının meydana gelişi:
Nakşibendî tarikatına bağlı Giritli Derviş Mehmet adındaki bir yobaz ve 6 müridi, 07.Aralık 1930 tarihinde Menemen’e gitmek üzere Manisa’dan yola çıkarlar. 23.Mart 1930 tarihinde gün doğumunda Menemen’e girerler. Önce Belediye meydanında gezinmeye başlayarak “Ey ahali din elden gidiyor. Şapka giyen kâfirdir. Yakında yine şeriat gelecek. Bize kurşun işlemez, biz şeriat ordusuyuz” naraları ile halkı galeyanı getirmek isterler. Daha sonra müritleri ile birlikte Menemen Müftü camiine giden Derviş Mehmet, Camide bulunanlara kendisinin “Mehdi” olduğunu, dini korumaya geldiklerini, arkalarında 70 bin kişilik Halife ordusunu bulunduğunu, öğleye kadar şeriat bayrağı altında toplanmayanların kılıçtan geçirileceğini söyleyerek halkı korkutmaya ve kendilerine katılmaya çağırır. Sonra Camiden aldıkları yeşil bayrakla sokağa çıkan yobaz güruhu, bir sopanın başına taktıkları bayrağı yere dikerek etrafında dönüp tekbir getirmeye başlarlar.
Toplanan bu yobaz güruhunu dağıtmak için, yedek Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın emrindeki askeri birlik görevlendirilir. Kubilay olay yerine gelip, yapılanların yanlış olduğunu ve dağılmalarını söyler. Yobazlar buna Mavzer kurşunu ile karşılık verir ve Kubilay yaralanarak yere düşer. Gözleri dönmüş Derviş Mehmet çantasından çıkardığı testere ağızlı bağ bıçağı ile Kubilay’ın başını gövdesinden ayırır ve yanındakilerin yardımı ile kestiği başı yeşil bayrağın sopasına iple bağlar.
Bu sırada olay yerine yardıma gelen Bekçi Hasan ateş edip gruptan birini yaralar. Ancak açılan ateş sonucu o da şehit düşer. Arkadaşı Hasan’ın yardımına koşan Bekçi Şevki de açılan ateş sonucu şehit düşer.
Bu şekilde birkaç dakika içinde devrim adına üç şehit verilmiş olur.
Bu arada olayın duyulması üzerine olay yerine askeri birlik yetişir. Komutan "Teslim olun!" diye çağrıda bulunursa da, olay çatışmaya dönüşür. Yapılan çatışmada göstericilerden Derviş Mehmet ve bazı isyancılar olay yerinde vurulurken, bazıları kaçmayı başarır. Ancak, daha sonra hepsi yakalanarak yargılanmak üzere kurulan Askeri mahkemeye teslim edilirler.
O sırada İstanbul da olan Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’e bilgi vermek üzere dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Bey (Kaya) ve Ordu Komutanı Fahrettin Paşa (Altay), 27.Aralık.1930 tarihinde İstanbul’a giderler.
Mustafa Kemal Atatürk, 28 Aralık’ta orduya başsağlığı mesajı yayınlar ve mesajında;
"Mürtecilerin (gericilerin) gösterdiği vahşet karşısında Menemen’deki ahaliden bazılarının alkışla tasvipkar bulunmaları bütün cumhuriyetçi ve vatanperverler için utanılacak bir hadisedir………… , Büyük ordunun kahraman genç zabiti ve Cumhuriyetin mefkûreci muallim heyetinin kıymetli uzvu Kubilay Bey, temiz kanı ile cumhuriyet hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır" demektedir.
Denizli Milletvekili Mazhar Müfit (Kansu) ve 43 arkadaşı TBMM bir soru önergesi verirler. Önerge 1.Ocak.1931 tarihinde TBMM de görüşülür. Mazhar Müfit Bey Önergesini savunurken, "Muhterem şehit Kubilay’ın ruhu müsterih olsun, onun ideali, onun mefkûresi olan Cumhuriyet ve inkılâbını kimse tevakkuf ettiremez. O daima yürüyecektir ve daima yürüyecektir. Çünkü efendiler, Kubilay gibi içinde binlerce kişi bulunan ve daima o karayılanın gırtlağına sarılacak ve daima ezecek ve zehrini saçamayacak bir hale sokacak bir gençlik vardır.”demektedir.
Önergeyi yanıtlayan Başbakan İsmet İnönü konuşmasında “Bu hareketler Devlet ve Cumhuriyet aleyhine men tecavüz ve kast mahiyetindedir. Dinle dünya işlerinin ayrılması meselesinin ruhu buradadır. Laik idarede herkes itikat ve vicdaniyetinde her türlü mâniadan ve memnuiyetten azadedir.”vurgusunu yapmaktadır.
Olaya Devletin tepkisi sert olur. Ayni gün Dolmabahçe Sarayında Mustafa Kemal’in başkanlığında bir toplantı yapılır. Sonra, 01.Ocak 1931 tarihinden geçerli olmak üzere Menemen ile Manisa ve Balıkesir merkez İlçelerinde Sıkıyönetim ilan edilir.
Ayrıca Olayın sorumlularının yargılamalarını yapmak üzere, 1. Kolordu komutan Vekili General Mustafa Muğlalı Başkanlığında bir divanı Harp ( Askeri Mahkeme) kurulur. Yargılamalar sonucunda 37 sanık hakkında idam kararı verilir. Bunlardan biri öldüğü, TBMM 6 kişinin cezasını yaşlarının küçüklüğü nedeniyle çeşitli Ağır Hapis, 2 sanığın cezasını 2 yıl hapse çevirdikten sonra diğer idam cezalarını onaylanır. Cezasın onaylanan 28 sanık, 03.Şubat.1931 günü Menemen’de idam edilir. Diğer Sanıkların bir kısmı aklanırken diğerlerine de çeşitli Ağır hapis ve hapis cezaları verilir.
Olayı geniş bir şekilde anlatmamdaki amaç, laik Türkiye Cumhuriyetine yapılan saldırıların, her dönemde devam ettiğini, o dönemde ki iktidarın, genç Cumhuriyeti korumak için gösterdiği direnç ile ondan sonra gelen iktidarların bu saldırılara gerektiği gibi önem vermediklerini, genç kuşakların dikkatine sunmaktır.
Kahramanmaraş, Sivas, Çorum olaylarının ayni amaçlarla yapılması ancak Menemen olayında olduğu gibi gereken yaptırımların zamanında ve gereği gibi uygulanmaması, iş başında bulunan iktidarların bilerek veya bilmeyerek zafiyetinden kaynaklanmaktadır.
Genç kuşakların aydınlık gelecekleri için, olmazsa olmaz koşul olan laik Cumhuriyete sahip çıkmaları gerekmektedir.
30.Kasım.1925 tarihinde yasaklanan tarikatlara, 14 Mayıs 1950 tarihinde iktidara gelen Demokrat Partisi ve sonraki sağ partilerin gösterdikleri hoşgörü sayesinde bu gün eski güçlerine kavuşmakta olduklarını ve ülkenin siyasi politikasına yön vermeye çalıştıklarını herkes açık bir şekilde görmektedir.
Çocularımızın aydın gelecekleri için Laik Cumhuriyete, Atatürk aydınlanmasına hepizin sahip çıkması kaçınılmaz bir görevdir.
Devrim şehidi Mustafa Fehmi Kubilay ve arkadaşlarının aziz hatıraları önünde saygı ile eğiliyor ve ruhları şad olsun diyorum.
Yaşasın Laik Türkiye Cumhuriyeti….
22.12.2012
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı
gunduzakgul@hotmail.com
Yorum Gönder