Siyasi etik, yargının bağımsızlığına saygı göstermektir en
başta.
Almanya’daki gurbetçilerin 40 milyon Avro’dan fazla parasını
dolandırmakla suçlanan Deniz Feneri yöneticileri ile ilgili davaya müdahale
çabaları, iktidar partisini bu davanın görünmeyen şüphelileri arasına
sokmuştu.
Sadece görevlerini yapan üç savcının hapis baskısı ile
mahkemeye verilmesi bile adalete karşı işlenmiş bir suç tüm savcı ve yargıçlara
gözdağı idi.
Yargıtay bu lekeyi yargı kurumunun üstünden
kaldırmıştır.
Merhamet dolandırıcılığının Almanya ayağı, maşa durumundaki
küçük suçluların mahkûmiyetleri ile sonuçlanmış, fakat Alman yargısının “Asıl
suçlular Türkiye’de” uyarısı yıllarca askıda bekletilmiştir.
Davanın
Türkiye ayağına nihayet sıra gelmiştir.
Yargılama Ocak ortasında
İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayacaktır.
Bundan sonrası için
iktidardan beklenen, yargıyı rahat bırakması ve sanıkları koruyup kolladığı
konusunda uyanmış olan algının gerçek bir nedene dayanmadığını ispat edecek
tarafsızlığı ve saygıyı göstermesidir.
RTÜK eski Başkanı Zahid Akman’ın
da aralarında bulunduğu sanıklardan çoğu iktidar yakını olabilir.
Ama
suç işlemişlerse bunlar halâ iktidara yakın olmanın ayrıcalıklarından
yararlanmaya devam mı etmeliler?
Gözdağı uğruna işten el çektirilerek
dava edilen üç savcının çabaları mahkemenin işini
kolaylaştırmıştır.
Yoksullara yardım bahanesiyle toplanan paralar ya hiç
dağıtılmadığı ya da 20 ödenip 200 Avro’luk makbuz imzalatıldığı
kanıtlanmıştır.
Yardımların önemli bir kısmı da kişisel ticari
teebbüslere tahsis edilmiştir.
Savcılar bu uğurda metreslere şantaj
dahil her türlü ahlâksızlığın yapıldığını tesbit etmişlerdir.
Son olarak
Emniyet Kriminal Laboratuvarı Konya’dan İstanbul’a giden bir otobüste unutulan
belgelerin davanın sanıklarından ikisinin imzalarını taşıdığını
saptamıştır.
Bundan sonra beklenen yargıya kimsenin baskı yapmaması,
adalete gölge düşürmemesidir.
Esad’ın tek düşmanı biz
olmayalım
VATAN’ın Ankara Bürosu Rusya Devlet Başkanı Putin’in
Türkiye’yi ziyareti bağlamında iki ülkenin dünyaya “işbirliğimiz devam edecek”
mesajı vereceğini bildiriyor.
Bunun ilk işareti Ankara’daki Rusya
Büyükelçisi’nden geldi.
İvanovski ekonomik ve kültürel ilişkilerin artık
feda edilemez büyüklüklere ulaştığını hatırlatarak şöyle bir benzetme
yaptı:
“Aramızda Katolik nikâhı var; boşanamayız..“
Ambargolar
nedeniyle başı dertte olan İran’ın belirsizliği dikkate alınırsa Türkiye için
enerji tedarikçisi olarak Rusya’nın daha da rakipsiz hale geleceği
şüphesizdir.
Büyükelçi İvanovski’nin Suriye ve NATO bağlamında zaman
zaman yükselen gerginliklerin izlerini silme gayreti de dikkatlerden
kaçmamıştır.
Türkiye’nin indirdiği Suriye uçağında Rus malı uçaksavar
radarı parçaları bulunduğunu itiraf etmesi, Türkiye’nin hassasiyetine hak
vermesi, sadece Putin’e konuksever bir evsahibi yaratma çabası olarak
görülemez.
Rusya’nın Suriye konusunda taraf durumundan uzaklaşmaya
çalıştığını farketmekte özellikle bizim açımızdan yarar vardır.
Çünkü
Amerika inatçı bir taraf olmama tercihini uzun zamandan bu yana
kullanıyor.
Suriye’deki durumu doğru tahlil edip “Esad’ın tek düşmanı”
olarak ortada kalmamayı başarmamız gerekir.
Yorum Gönder