Çağdaşlaşma ve Cumhuriyet travması - Özdemir İnce

Deli Hapa, annemin halasının kızıydı. Mersin Toroslarında 1500 metre yükseklikte, Demirışık Köyü’nde yaşardı. Hapa elbette gerçek bir deli değildi. Dobraydı, “cüvere” (sigara) içerdi. Peki siz hiç Hapa diye bir ad duydunuz mu?
Büyük güneş tanrıça Arinna’nın adı Hitit yazıtlarında Hepa, Hepat ya da Hepatu olarak geçer. “Hepa” ile başlayan bu üç ad Hebe olarak Yunanlaşmıştır. Tevrat’ta Hepa, ilk insan olan Adem’in karısı Havva olmuştur. Adem de Lübnan tanrısı Adama (Adamo)’dur. Yani “Adam”.
Demek oluyor ki annemin hala kızı Hapa’nın adı Hitit’ten gelmektedir. Bu nasıl oluyor?
***
Grekler (Hellenler), Propontis (Marmara Denizi), Euxeinos Pontos (Karadeniz) ve Archipelago’yu (Ege Denizi) Milattan Önce VIII ve VI. yüzyıllar arasında kolonileştirdiler. Anadolu halkları ((Hitit, Frig, Truvalı, Lidyalı, vb) Grekçe öğrendiler ve Eski Yunan tanrılarını kabul ettiler ya da kendi tanrılarını Grekleştirdiler. Böylece Anadolu kolonileri önce Hellenleşti, daha sonra Roma İmparatorluğu zamanında Rumlaştı ve Hıristiyan dinini kabul etti. Türkler geldiği zaman Anadolu’da 10 milyon dolaylarında Anadolu’nun yerli ahalisi Hıristiyan yaşamaktaydı. Bu ahalinin büyük bir bölümü 200 yıl içinde Müslüman dininin Sünni mezhebini kabul ederek Türkleşti. Anadolu’ya gelen Türklerin büyük bir bölümü alevî idi.
Anadolu’nun yerli halkı Müslümanlaşmadan önce günümüzün kavramı ile Avrupalı idi. Bu ahali bir ölçüde Avrupalı olduğu için Türk Müslümanlığı ile Arap Müslümanlığı ile Arap Müslümanlığı hiçbir zaman aynı şey olmadı. AKP iktidarı ve günümüzün mürteci İslamcıları işte bu nedenle Anadolu’yu yeniden fethetmek için cihada çıktılar.
Bilinçli taklit
Bu uzun ve ilgisiz gibi görünecek girişi toplumların birbirini etkilediğini, etkileniğini, zaman zaman değişip dönüştüğünü anımsatmak için yazdım. ABD, kendini tanımlarken Melting Pot (Ergime Kabı) kavramını kullanıyor. Anadolu ondan önce bir Melting Pot idi. Bir tür türlü ve aşure kazanıdır. Türkiye toprakları, Anadolusu ve Trakyası ile, Müslüman bir topluluğun laik bir topluma, niteliksiz bir ümmetin nitelikli bir ulusa dönüşümünü görmüş ve yaşamıştır. Kul düzeyinde olan bir topluluk, kendi kaderine sahip egemen bir ulus olmuştur. Buna biz çağdaşlaşma diyoruz. Çağdaşlaşma karşıtı mürteci ise, öykünme ve taklidi işaret etmek için batılılaşma diyor.
Taklidin bilinçsizi tehlikelidir. Bilinçli taklit üreticidir, yaratıcıdır. Osmanlı döneminde olan öykünme, Cumhuriyet döneminde, Cumhuriyet’in devrimleri ile bilinç kazanmış bir aşamaya gelmiştir. Yeni mürtecilerin iftira ettiği gibi Cumhuriyet ve beyin takımı aydınları Batı’yı taklit etmemiş, Batı’yı çağdaşlaştıran devindirici ve oluşturucuların kaynağına gitmeye çalışmıştır.
Taklit etmişlerse de bunda utanacak, gocunacak bir şey yoktur. Osmanlı da Arapları, Farsları taklit etmişti.
Osmanlı, yüzünü Doğu’ya dönmüş ve geri kalmış; Cumhuriyet yüzünü çağının çağdaşı Batı’ya dönerek Osmanlı’nın geri kalmışlığından kurtulmaya çalışmıştır. Övülmesi gerekir!
Yalanın daniskası
Cumhuriyet devrimlerinin halktan kopuk olduğu, halkın değerleriyle aykırı olduğu söylenir. Güya Cumhuriyet aydını halktan kopuk imiş; Cumhuriyet’in laik okul ve üniversitesi halktan kopuk imiş… Yalanın daniskası!.. Bu türden bir yazıyı 1800′lerde Osmanlıca yazacak olsaydım sadece medrese okumuş ulema takımı anlardı. 1800′lerin halkı, anlamını bir yana bırakın, dilini bile anlayamazdı. Çünkü medresede öğrenilen Osmanlıca ile yazardım. Osmanlıca yazı dili idi. Bu dille yazı yazanlar bile konuşurken bu dili değil kaba halkın dilini kullanırdı, kullanmak zorundaydı. Çünkü yazıldığı gibi konuşamazdı.
Osmanlıca, Türkçeyi bozmuş, halk ile devlet ve yönetici seçkin arasına Çin Seddi gibi girmiştir. Bu halktan kopuk yapay dilin oluşumunda üç kurum katkıda bulunmuştur: Medrese, Enderun (devşirmelerden saray hizmetlisi yetiştirmek için kurulan okul) ve Tasavvuf.
Medresenin dili Türkçe değil Arapça idi; Enderun’da devşirmelere Türkçe değil Osmanlıca öğretiliyordu; Tasavvuf dili Arapça ve Farsça idi.
Hani taklit ayıptı? Osmanlı’nın kıyafeti, Türk’ün Orta Asya’da giydiği kıyafet miydi? Türk’ün dini, ana yurdundaki dini miydi? Türk’ün müziği Altaylarda dinlediği müzik miydi? Yediği yemekler, mutfağı neyin nesi idi? Oğuzlar Horosan’da patlıcan incik ile dilber dudağı mı yiyordu?
Cumhuriyet travması
Osmanlıca okuyup-yaz(a)madığı için Osmanlı olmayan Kaba Türk’ün Cumhuriyet ve devrimleriyle herhangi bir sorunu olmamıştır. Cumhuriyet dolayısıyla travma yaşayanlar “Osmanlı” (Hanedan söz konusu değil) kalıntıları ile İslamcı mürtecilerdir. İslam’da kurumsal bir otorite ve hiyerarşi olsa, Osmanlı döneminde reformları onaylasaydı, mürteci kesiminin yaşadığı travma yaşanmazdı. Mürteci yuvası medreselerin, tekke ve zaviyelerin kapatılması, Türkiye toplumunun çağdaşlaşmasının önündeki engelleri büyük ölçüde kaldırdı.
Günümüzün yeni mürtecileri, AKP’nin devr-i saadetinde (!) “İslam medeniyeti”nin modernite bağlamında yeniden üretilmesi hayalleri görüyorlar. Bırakın Türkiye’yi, İslam medeniyeti Arap ülkelerinde bile kendini yeniden üretemiyor, üretemez. Kaygı ve amaçları uygarlıkla, kültürle ilgili değil, tam anlamıyla politik ve Cumhuriyet karşıtı.
Huzur dini olduğu iddia edilen İslam, çağının dışında düşünüp yaşayan mürtecinin elinde siyasallaştıkça huzuru yok eder, ediyor. Bu nedenle, AKP’nin devr-i saadetinde (!) Türkiye toplumu giderek yozlaşıyor ve huzursuz bir topluluk oluyor.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget