4+4+4′ün sakıncaları - Kurtul Altuğ

Bir zamanlar böyle bir zamanda (1960 öncesi) şimdi başka türküler söyleyerek, Cumhuriyetin nimetlerinden gereğince yararlanmış üstadımız, Atatürkçü ve sosyalist yazarımız Çetin Altan 27 Mayıs a yakın sütununu şu notu koyarak boş bırakmıştı:
“Bugün canım yazı yazmak istemiyor!” O günlere ne denli uygun ve üstada yaraşan bir protesto biçimi değil mi? O günlerde Türkiye boğucu bir karanlık içindeydi ve ülkede sıkıyönetim vardı. Tahkikat Komisyonu tarafından tutuklanmıştım. Çetin Altan’ın bu protestosuna çok sevinmiş ama 23 yaşın o delikanlı çağında tam da anlayamamıştım.
İnanır mısınız bu koşullar altında bazen benim de canım yazı yazmak istemiyor. Neden mi?
Şairin dediği gibi: “Kim okur kim dinler varak-ı mihri vefayı” düşüncesinden olsa gerek.
Neyi işaret ediyor?
Öğretimin birleştirilmesini sağlayan Tevhid-i Tedrisat düzeninin canına okuyan, akıl almaz bir fütursuzlukla laik öğretimi ortadan kaldıran 4+4+4 maskaralığı neyi işaret ediyor? Yetişen yeni kuşakların kafalarını Cumhuriyet öncesi dönemin bağnaz, hurafelere dayalı bir sisteme dayatmasından açıkçası bir “Karşı devrim” kaşkarikosundan başka neyi ki? Gene o 52 yıl öncesinin havasını solur gibiyim. Atatürkçü eğitim sistemini ortadan kaldırılıyor, arkasından da öğrencilerin kılık kıyafeti değiştirilerek, okulların uygar görünüşüne tırpan atılıyor. Cumhuriyeti rayından kaydıracak çağdışı yeni uygulamalara ve yeni kıyafete çocuklarımızı alıştırarak beyin hücrelerini değiştirmeye çalışıyorlar da susup oturmaktayız. Cumhuriyet kuşaklan gündem değişikliğine uygun olarak bu konuları tartışmayı, mücadeleyi değil, büyük oranda sessizliği yeğliyor. Bir dostum üzüntüyle bana şöyle demişti: “Bunlar da elbette gidecekler ama devlette yaptıkları tahribat onarmak için bir elli yıl daha çabalamaya ve çalışmaya mahkum olacağız. Bu ayıp ta bize yeter.”
Yakın tarihe bakınca
3 Mart 1924 günü TBMM toplantısında halifeliğin kaldırılmasına ilişkin yasa önerisinden önce, öğretimin birleştirilmesi hakkında bir öneri alınmıştı. Öneriyi Saruhan Milletvekili Vasıf Çınar ve 57 arkadaşı tarafından hazırlanmıştı. Gerçek akil adamlardan oluşan o kurul gerekçelerini şöyle saptamıştı:
“Bir devletin irfan ve genel eğitim siyasetinde, ulusun düşünce ve duygu yönünden birliğini sağlamak için, öğretimin birleştirilmesi en doğru, en bilimsel, en çağdaş ve her yerde faydalan ve iyiliği görülmüş bir ilkedir. Sona eren Osmanlı saltanatı 1839 Gülhane Hatt-ı Hümayunundan sonra başlayan Tanzimat döneminde Öğretimin birleştirilmesine başlamak istemişse de buna Muvaffak olamamış ve aksine bu hususta bir ikilik bile meydana gelmiştir. Bu ikilik eğitim ve öğretim birliği bakımından birçok zararlı sonuçlar doğurdu. Bir ulusun bireyleri ancak bir eğitim görebilir, iki türlü eğitim bir memlekette iki türlü insan yetiştirir. Bu ise duygu ve düşünce birliğine ve dayanışma amaçlarına tamamıyla aykırıdır.”
İşte 4+4+4 gibi bir yasa 19. yüzyılın sonlarında Osmanlı öğretim kurumlarını ikiye değil, üçe bölmüştü. İçin içine yabancı okullar da girince eğitim sistemimiz içinden çıkılmaz bir hale dönmüştü.
Atatürk inanıyordu ki; Kurtuluş Savaş’ından elde edilen sonuçların korunabilmesi için eğitim alanında da zafer kazanılması gerekmektedir. 27 Ekim 1922′de Bursa’da şöyle dedi: “En önemli ve verimli vazifelerimiz maarif işleridir. Eğitim işlerinde kesinlikle zafer kazanmış olmak gerekir. Bir ulusun gerçek kurtuluşu ancak bu yolda olur. Bence bu izlencenin temel noktalan şunlardır:
A-Toplumsal yaşamamızın gereklerine uyması
B- Çağın hereklerine uygun olması”
İşte şimdi biz bu hengame içinde bu önemli konuyu dile getirmiyorsak Cumhuriyet elimizin altından kayıp gidecek, elbette demokrasi yerine de sultanlık gelecek.
O halde acele etmek ve bir şeyler yapmak gerekiyor.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget