Sıkın dişinizi, şunun şurasında 12 gün kaldı.
Benim 21 Aralık günü yazım yok. Çünkü cuma, boş günüm. Ama 22 Aralık’ta yazımı okursanız demek ki kıyamet kopmamıştır.
Aslına bakarsanız “kıyamet kopacak” lafı safsatadan ibaret.
Çünkü ister Maya takvimi deyin, ister Marduk gezegeninin geldiğine inanın, tarihsel verilere de bakınca 21 Aralık’ta söz konusu olan “kıyametin kopması” değil ama “kıyamet gibi günlerin başlayacağı” gerçeği.
Bir tür Nuh Tufanı ya da başka din ve kültürlerde sözü edilen kıyamet gibi günler.
Olay Sümer Medeniyeti’ni ve Maya Kültürü’nü yakından izleyenlerin, araştıranların bulgularına dayanıyor.
Maya kavmi, dünyanın gizemli ırklarından biri. Onbinlerce yıl önce Güney Amerika’da yaşamışlar.
O tarihlerde Avrupa ve Asya’da bir Kristof Kolomb ortaya çıkmadığı için buralarda yaşayanların pek haberi yok.
Ama ilginçtir, birbirlerinden habersiz yaşamalarına rağmen örneğin Mayalarla Mısırlıların, Sümerlerin gökle ilgili bilgi ve bulguları neredeyse birbirinin tıpatıp aynı.
Mayalar da tıpkı Mısırlılar gibi piramit şeklinde anıtlar inşa etmişler. Herşeyi gökten beklemişler. Sanki dünyaya düşmüşler de kurtarılmayı bekliyorlar gibi dini tören ve ayinleri var.
İşte şimdi sadece bina kalıntıları ve bazı yazıtları günümüze kadar ulaşan Mayalar gökyüzü hareketlerini izleyerek bir takvim yapmışlar. Buna göre dünya gezegeni 3600 yıl süren bir döngü içinde.
Neden 3600 yıl. Çünkü “Marduk” adı verilen güneş sistemi içinde olan ama turunu ancak 3600 yılda tamamlayan bir gezegen var ve bu gezegen dünyaya yaklaşınca olağanüstü doğa olayları başgöstermeye başlıyor.
Marduk’un etkileri tam 21 Aralık’ta ortaya çıkmıyor. 8 yıl öncesinden etkiler oluşuyor. Seller, depremler, anormal hava değişiklikleri.
Son 10 yıla baktığımızda benzer pekçok doğa olayı oldu.
Asıl büyük olaylar ise işte o milat denilen 21 Aralık’ta başlıyor.
Neler mi oluyor?
Bir kere çok şiddetli depremler yaşanıyor. Öyle ki şu andaki cihazların ölçmeye yetişemeyeği cinsten. Hani 10 şiddetinde bir depreme hiçbir yapı dayanamaz deniyor ya, bu 10 da değil belki, 20-30 büyüklüğünde. Binaları bırakın kıtalar yerinden oynuyor, belki bir kıta yok olup gidiyor.
Sonra büyük seller oluyor. Mevsimler değişiyor, bazı bölgelerde sıcaklık 50-60 derecelere çıkarken bazı bölgelerde buzul dönemi başlıyor.
En önemlisi bu Marduk, yanında milyonlarca göktaşıyla hareket ediyor. Bir gergedan üzerindeki asalaklar gibi bu göktaşları.
Dünyanın manyetik alanı bu taşları kendine çekiyor, böylelikle dünyaya binlerce irili ufaklı göktaşı düşüyor.
Yaratacağı hasarı bir düşünün.
Fosil tarihçileri dinazorların böyle bir göktaşı yağmurunda yok olduğunu ileri sürerler.
İşte tüm bunlara rağmen dünyada yaşam kalabiliyor yine de.
Ve deniyor ki, “Din kitaplarında sözü edile tufan işte budur. Her şey yok oluyor, hayat tekrar başlıyor.”
Haftaya bir yurt dışı seyahatı nedeniyle olmayacağım gibi yazı da yazamayacağım. Ondan sonraki pazar ise 23 Aralık’a denk geliyor. Yani kıyamet günü yazısını yazacağım pazar kalmıyor.
Yazıları bu pazar yazınca tiryakisi olduğunuz Yıdırım Tuna fıkralarına ve Gani Yıldız’ın herbiri düşündüren ama güldüren cümlelerine bugün yer veremiyorum.
23 Aralık’ta söz.
Ben Marduk’a inanıyor muyum?
Bilemiyorum, ama yok da demiyorum.
Bu konudaki görüşlerim Burak Eldem’in yazdığı “Marduk: 2012” kitabından sonra zihnime daha sağlam oturmaya başladı.
Burak Eldem ilginç bir araştırmacı. Dünyada da ses getiren Marduk kitabını yazdığında “kıyamet gününe” 12 yıl vardı. Ben de bir nefeste okudum.
Marduk “kayıp gezegen” olarak anılıyor. Ya da 12. gezegen deniyor.
Dünyaya 3600 yılda bir yaklaşıyor.
Esip gürledikten sonra yoluna devam ediyor, taaa ki 3600 yıl geçtikten sonra tekrar beliriyor.
Bilim adamları Marduk’u inkâr ediyor.
Ama çok ilginçtir, “yok” demiyorlar sadece “uzayı gözlüyoruz, ama görmedik” diyorlar.
NASA, yani Amerika’nın uzay merkezi de “yok” diyor sonra ekliyor “olsa görürdük.”
Yine de kuşkum var. Çünkü bu öyle akla ziyan bir bilgi ki, saklanıyor olması da mümkün.
Düşünsenize, aylar öncesinden “Dünyaya bir gezegen geliyor, ortalığı yakıp yıkacak” diye bir açıklama yaparsa 7 milyar insanı kim nasıl zaptedebilir?
Artık internette dolaştıranların yalancısıyım, ama 2012-21 Aralık Kıyamet Günü için gizemli “Tibet rahipleri” de müdahil olmuşlar.
Rivayete göre rahipler NASA’ya bir mektup göndermişler ve uyarılarda bulunmuşlar.
Buna göre 21 Aralık’tan itibaren dünya galaksinin “sıfır” hattından geçecekmiş. Bu nedenle hiçbir enerji yayılamayacakmış. Sonucunda elektrikler kesilecek, bilgisayarlar çalışmayacak herşey duracakmış.
En önemlisi dünya koyu karanlığa bürünecekmiş. Ancak ateş kullanarak aydınlık sağlayacakmışız.
Bu mart ayına kadar sürecekmiş.
Bu süre içinde olanlara akıl erdiremeyenlerin delireceği ve dünya nüfusunun yüzde 10’unun bu nedenle öleceğini de söylemişler.
Tibet rahipleri bu süre içinde herkesin en lüzumlu mallarını alarak yüksek yerlere gitmesini, yanlarında bol su bulundurmalarını öneriyorlarmış.
Rahipler sonunda “Korkmayın” diyorlarmış. Bunlar geçici olacağı gibi insanları yeniden düşünmeye sevkedecek, ahlak ve maneviyat yükselişe geçecek, dünya yeniden kuruluşun adımlarını atacakmış.
Daha ne desinler?
Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Herkese şaka gibi gelen “21 Aralık kâbusuna” çok az kaldı.
2012 kıyametini neredeyse 10 yıldır konuşuyoruz.
Bu süre içinde Hollywood şirketleri sayısız film yaptılar.
“Armegedon” bu türün harikasıydı. Dünyaya çarpacak bir göktaşını anlatıyordu. “Deep inpackt” yine aynı konuyu işliyordu. Saçma sapan da olsa “2012 Dünyanın Sonu” filmi de modern Nuh Tufanı’nı anlatıyordu.
Bunun dışında özellikle garip bir dehası olan Steven Spielberg’in “E.T” ile başlayan uzaylı filmleri, yıldız savaşları.
Bunlar film ama, Hollywood’un Pentagon ve istihbarat örgütleriyle yakın ilişkisi bilinmeyen gerçek değil.
Pentagon’un Amerikan filmcilerine bazı senaryolar verdikleri, ama bunlardan bir ya da bir kaçının aslında gerçeği yansıttığı öteden beri söylenir.
Bu doğruysa acaba Hollywood’da çekilen kâbus filmlerinden hangisi gerçek bilgiye dayanıyor?
Yorum Gönder