Eskiler “efkâr-ı umumiye” derlerdi. Osmanlıcada “toplumun düşüncesi” deyimine
karşılık geliyor.
Bu sözün anlamı ve önemi mutlakiyet dönemlerinde bile
saygı görmüştür.
Rejimin demokrasi iddiasına rağmen kamuoyunun yeteri
kadar dikkate alınmaması bugün sık şikâyet ettiğimiz bir sorun
oluyor.
Dün istisna yaşadığımız bir gün oldu.
Başbakan “terör
örgütünün iradesini temsil” etmeyi seçtikleri gerekçesiyle on BDP
milletvekilinin yargılanarak ceza görmesini istiyor.
Meclis’te yüzlerce
(869) dokunulmazlık dosyası beklerken neden bir suç ve bir partinin üyeleri
hedef seçilmiştir?
Teröristlerle kucaklaşan vekilleri onaylamayanların
vicdanı bile bu soruya tatmin edici bir cevap bulamamıştır.
Teröre destek
ceza görsün ama hırsızlık yolsuzluk yapanlar niçin korunsun?
İtirazlar
yabana atılamaz.
Suçlamak ve yargılamak için nokta hedefi seçmek yalnız
haksızlık değil, terör örgütüne sunulmuş bir tahrik bahanesidir.
Kamu
vicdanında oluşan rahatsızlığın Başbakan’ı doğru bir karara yönlendirdiği
anlaşılıyor.
Ankara büromuzun haberine göre Başbakan’ın talimatıyla
yolsuzluk suçlarıyla ilgili dosyalar da dokunulmazlıkla ilgili çalışmaya dâhil
edilmiştir.
Dokuz hazırlık komisyonu iki ayda dosyaları inceleyecek, daha
sonra karma komisyon dokunulmazlıkları kaldırılacak olan vekilleri
belirleyecektir.
“AKP’nin ezici sayısal üstünlüğü iktidarı zor duruma
düşürecek bir kararın alınmasına izin vermez” diyebilirsiniz.
Bu doğrudur
ama dosyalar raftan indikten sonra hiçbir şey eskisi gibi
olmayacaktır.
“Efkâr-ı umumiye” eğilimini belli etti:
Halkın
gözünde yolsuzluk suçları terörden daha az önemli değildir.
Başbakan’ın
talimatını kamuoyu bir taahhüt gibi algılayacak ve yerine getirilmesini
bekleyecektir.
Vaadini unutmak, dikkatleri ve hedefi saptırmak iktidara
ağır bedel ödetecektir!
Kötü bir başlangıç
Kamu denetçiliği
yani Ombudsmanlık hak ve özgürlüklerimizi garanti eden güvencelere yeni bir
destekti.
Devletin, iktidarın mağdur ettiği yurttaşların sığınacağı kapı
olacaktı.
Fakat başındaki insanın görev yapabilmesi onun bağımsız,
tarafsız, toplumda itibarlı, herkesten saygı gören bir şahsiyet olmasını
gerektiriyor.
İktidar çoğunluğu, Hrant Dink davasında “davalının kim
olduğunu bile anlamadan karar veren” bir yargıcı kamu başdenetçiliğine
seçti.
Bakan Ertuğrul Günay dahi seçimin isabetli olmadığını kabul
etti.
Denetçiliklere yine Dink kararında imzası olan bir eski yargıçla
iktidar partisi yöneticisi kişiler getirildi.
AKP her seçimi siper savaşı
mantığıyla yürütüyor. Bu yüzden güzel bir amaç, yeni bir kurum daha en başında
ziyan ediliyor.
Kamu denetçiliği kurumu, “hepsi benim olacak” ihtirasına
kurban edilmemeliydi!
Yorum Gönder