Sevgili okurlarım, geçen perşembe günü mucize kent Eskişehir’de
Büyükşehir Belediyesi Sabancı Uzay Evi’ni gezerken girişte okuduğum
Atatürk’ün güncele çok fazla uygun olan sözlerinin gerçek olup
olmadığını sorgulayan bir yazı yazmış ve “Tartışmaya değmez mi?” diye
bitirmiştim.
Bu yazıma, “Kurtuluş Güran, Atatürk’ün Bütün Eserleri Redaktörü” imzalı ciddi bir yorum aldım:
“… ‘Atatürk’ün Bu Sözleri Gerçek mi?’ başlıklı bugünkü köşe yazınızı okudum.
Hemen belirtmeliyim ki, köşenizde aktardığınız metin, Atatürk’e atfolunan uydurma yazılardan biridir.
Atatürk’e ait olmadığı ilk bakışta anlaşılan ‘M. K. ATATÜRK 936
Eskişehir Tayyare Alayı’ imzalı el yazısı sözde belge ilk olarak Eriş
Ülger tarafından yayımlandı. Bütün Dünya dergisi, Kasım 2002, s.33;
http://www.butundunya.com/index2000.php?p=3&ptip=YAZI
Birincisi; el yazısının Atatürk’ün el yazısı olmadığı, uzmanlığı gerektirmeyecek kadar bellidir.
İkincisi; Atatürk 1936 ve sonrasında imzasını ‘K. Atatürk’ ya da
‘Kamâl Atatürk’ olarak atmaktadır. Söz konusu yazıda ise imza ‘M. K.
ATATÜRK’ şeklindedir.
Üçüncüsü; Atatürk, Türkçeyi ve Osmanlıcayı son derece hâkimane
kullanan biridir. Söz konusu yazı ise ifade bozukluğu ve yazım
hatalarıyla doludur.
Gerçek olansa şudur:
Atatürk, 9 Haziran 1936 günü saat 10’da Eskişehir’e gelmiş, bazı
kurumları ziyaretten sonra hava kıtalarını ve tesislerini teftiş etmiş,
havacıları tebrik ettikten sonra Kumandanlık defterine şunu yazmıştır:
‘9.6.1936
Çok sevindim gördüklerimden.
K. Atatürk’
Reisicumhur Atatürk saat 2’de istasyona dönerek Ankara’ya hareket etmiştir. (Bkz. Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.28, s.207.)
Bu haber, 10 Haziran 1936 tarihli Ulus, Cumhuriyet, Kurun, Son Posta,
Tan ve Akşam gazetelerinde yer almaktadır. Ancak yazınızda aktardığınız
yazı ya da konuşmanın hiçbir yerde bahsi geçmemektedir. Atatürk’ün en
ufak bir cümlesine yer veren gazetelerin, gelecekten haber veren(!)
sözlerini duymamış olması düşünülemez.
30 cilt olarak tamamladığımız Atatürk’ün Bütün Eserleri’ni
hazırlarken önümüze gelen bu ve bu gibi birçok uyduruk belgeyi cilde
koymayıp ayrı bir klasörde topladık. Bu da onlardan biri.”
***
Kurtuluş Güran’ı tanımıyorum, “Atatürk’ün Bütün Eserleri” dizisini biliyorum; yolladığı mektup ciddi.
Bu vesile ile bir belgenin, bir bilginin doğruluğunun, gerçekliğinin nasıl tartışılacağı konusu da gündeme geliyor:
En geçerli yöntem, belgenin, oluşturulduğu tarihin gerçekleriyle uyuşup uyuşmadığının irdelenmesidir!
Nitekim Güran’ın mektubu bu yöntemi kullandığı için önemli ve ciddi; herhalde ilgililer gerekli araştırmaları yapar.
Bu çerçevede, cuma günü Cumhuriyet’te yayımlanan Deniz Piyade Kurmay
Albay Yusuf Afat’ın Balyoz davasında kullanılan belgedeki hatalar
hakkında, Hasdal Askeri Ceza ve Tutukevi’nden yolladığı mektuptan bazı
eleştiriler:
“- İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından 2006 ve 2007
yıllarından sonra değiştirilen sokak isimlerini, 2003 yılında sözde
‘Balyoz’ yazışmalarında kullanarak güya cami eylem planı hazırlamışız.
- 2002-2003 yıllarından çok önce vefat eden emekli amirallere sözde ‘Balyoz’da görev vermişiz.
- 2009 yılında üniversiteye kaydını yaptıran ortaokul öğrencisinin,
güya 2003 yılında üniversitede okuyor diye sözde ‘Balyoz’ belgelerine
adını yazmışız.
- Türkiye’de ilk kez 2008 yılında kullanılmaya başlanan ‘Emniyetli
Cep Telefonları’nı, güya 2003 yılında hazırlanan sözde ‘Balyoz’
yazışmalarında kullanacağımızı yazmışız.
- Microsoft firması tarafından 2006 yılında üretilerek piyasaya
sürülen ve ilk kez 2007 yılı başında kullanılmaya başlanan uygulamasında
Calibri ve Cambria yazı tiplerini, Mart 2003’te CD’ye kaydedilen sözde
‘Balyoz’ yazışmalarında kullanmışız.
- 19 Mayıs 2006 tarihinde kurulan ‘Türkiye Gençlik Birliği’ adını, 2 Aralık 2002’de sözde ‘Balyoz’ yazışmalarında kullanmışız.
- TRT Televizyonu’nca, sualtında dalışta görüntüleri alındığı tarih
ve saatte bir deniz subayımız, sözde ‘Balyoz’ yazışmalarına yönelik
dijital bir belge oluşturmuş.
- 2003’te İzmir plakalı olan aracı, güya 2003 yılındaki sözde
‘Balyoz’ yazışmalarında, 2006 yılında değiştirildiği ‘16 BEB 33’ yeni
plakasıyla yazmışız.”
***
Ne dersiniz, tartışılmaya değmez mi?
Yorum Gönder