AKP Çıkmazı Sorumluluğu - Yakup Kepenek

Kimi önde gelen köşe yazarı ve TV yorumcusu, AKP’ye ilişkin olarak giderek yoğunlaşan bir düşünce tıkanıklığı içindedir.
Geleneksel olarak sağcı iktidarları desteklemelerine karşın kavram kargaşası boşluğunda solcu sayılmayı da başarabilen bu kişiler, şimdilerde AKP’nin kendileri için tanınmaz hale gelmesinin büyük ikilemini ve bundan doğan şaşkınlığı yaşıyor.
***
Anımsanacağı gibi şöyle bir süreç yaşandı. Önceleri cumhuriyetçi, solcu ve devrimci diye bilinen yazar ve yorumcuların önemli bir bölümü daha sonra Demirel-Özal-Erdoğan adlarıyla kısaltılabilecek siyasi hareketlerin kendilerine yakın olduğunu keşfettiler!
Ancak bu yapılırken Cumhuriyetin değerleri unutuldu, giderek, toplumun yaşadığı bütün yanlışların ve kötülüklerin kaynağı olarak kuruluş yılları gösterildi; neredeyse Cumhuriyet düşmanlığı solculuk sayıldı.
Ta 1950’lerden başlayarak dinin siyasallaşmasının bir sonucu olan AKP özellikle 12 Eylül ortamında bundan yararlanmasını bildi; dinsel değerler aşamalı olarak öne çıkarıldı; o kadar ki Cumhuriyetin kuruluşunun Osmanlı’dan kopma, bunun da ötesinde toplumun olağan gelişme çizgisinden bir sapma olduğu savı, söylemde ve eylemde çok güçlü bir biçimde vurgulanır oldu.
***
Gelinen noktada, hem Adalet Partisi, ANAP ve AKP çizgilerini destekleyen hem de bununla eşanlı olarak kendilerini demokrat, özgürlükçü ve solcu sayan ya da onları öyle görenlere sormak gerekiyor.
Bu nasıl demokratlıktır ki, Demirel’in bu anayasa ile ülke yönetilmez diyerek ülkenin gördüğü en özgürlükçü anayasaya, 1961 Anayasası’na karşı çıkarak 12 Eylül’ün öncülü olan 12 Mart’a bir bakıma çağrı çıkardığını ve üstelik kendi sermayedarını yarattığını görmez.
Bu nasıl solculuktur ki, Özal’ın, 12 Eylül’ün baskıcı araç ve kurumlarıyla uyumlu çalıştığını, IMF ve Dünya Bankası desteğini de alarak iktidarını yerli ve küresel sermayenin yararına kullandığını algılayamaz.
Bu nasıl özgürlükçülük ve solculuktur ki, Erdoğan’ın başını çektiği AKP rejiminin, evrensel insan hakları, özgürlük, eşitlik, bilim ve sanatın gelişmesi ile niteliksel uyuşmazlığını kavramaz ve kendi sermayedarını yaratmasını görmezlikten gelir. Yandaş sermayenin basın-yayın çalışanlarına neler yaptığı, sendikacılığın nasıl yerle bir edildiği sorgulanmaz.
Her şey bir tarafa, evet ya da yetmez ama evet denilerek desteklenen 12 Eylül 2010 anayasa değişikliğinin sonucu olarak ortaya çıkan hukuksuzlukları öngörememek bir büyük yanılgı olarak bunlara bir toplumsal sorumluluk yüklemez mi?
***
Sermaye sahipliğinde, hukukta, eğitimde, bilim, sanatta ve kamu kurumlarında yaptığı köklü yapısal dönüşümlerle AKP, ülkeyi kendi anlayışına göre biçimlendirmiştir. AKP olayı, önceki sağcı yönetimlerden niteliksel olarak çok farklıdır. Bu nedenle AKP’yi bütünüyle görmek gerekir; olan bitenden yalnızca Başbakan’ı sorumlu tutmak yeterli değildir; Tayyip gider Mayyip gelir!
***
Söz konusu yazar ve yorumcular kaçınılmaz olarak AKP ile uyumsuzluğa, giderek çelişkiye düşüyor. İçine sürüklenilen düşünsel çıkmaz da budur.
Bu durum, geçmişte AKP’yi destekleyen ve şimdilerde karşı çıkan yazarların, toplumu uyarı görevlerinin önemini çok daha artırıyor; görev ve sorumluluk düzeyine çıkarıyor!
Toplumun ve tarihin önünde aklanmalarının yolu da öncelikle bu uyarının ısrarla yapılmasından geçiyor.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget