SEVGİLİ okuyucularım, bugün size Türkiye'de yaşanmış, ancak aradan geçen uzun süre nedeniyle unutulan çok acı bir olayın perde arkasını, yıllar sonra bir kez daha aralamaya çalışacağım. Bu olayda terör, siyaset, aile kavgası, her şey var! Şimdi 14 Ağustos 1995 gününe dönelim ve bu ibret verici olaylar dizisini sırasıyla izleyelim.
Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden, PKK ile Savur'da girişilen bir çatışmada iki korumasıyla birlikte şehit düştü ve kıyamet ondan sonra kopmaya başladı.
Albay için görkemli bir cenaze töreni düzenlendi, dönemin devlet yetkilileri tam kadro katıldı. Ve cenaze İstanbul'da, Edirnekapı Şehitiği'nde toprağa verildi.
Hemen ardından ortaya albayın eşi Tomris Özden çıktı. Öyle sözler söylüyor ve öyle şeyler yapıyordu ki, ortalık birbirine girdi. Hanımefendi konuşuyordu: "Benim sevgili kocam şehit değil. Onu devlet öldürdü. O zaten bu kirli savaşa karşıydı. Boş yere öleceğini biliyordu. Bu sorun ölmekle öldürmekle çözülmez. Bu politika ile vatan kurtulmaz. Sevgili kocam bunun çözüm olmadığını biliyordu..." Tomris Hanım sürekli olarak kocasını ne kadar sevdiğini anlatıyor, ardından ağıtlar yakarken devleti suçluyordu.
O günlerde PKK terörü doruk noktasına ulaşmıştı.
Hanımefendinin bu sözleri büyük tepki yaratıyordu.
O sadece bunlan söylemekle kalmıyor, yakınları öldürülen PKK'lı hanımlarla el ele, kol kola girip gösteriler yapıyordu.
Son derece popüler olmayı başarmıştı! Entel-liboş-Kürtçü medya ve onun temsilcisi olan gazeteci takımı da Tomris Hanım'a övgüler düzüyordu.
Bundan sonraki aşamada devreye siyaset girdi. Bu söylemleri belli kesimlerde büyük rağbet gören hanımı CHP'ye davet ettiler! Kısa bir süre sonra parti meclisi seçimi yapılacaktı...
Ve inanılmaz bir şey gerçekleşti. Tomris Hanım parti meclisine en yüksek oyu alarak seçildi.
Devleti suçluyor, kocasının PKK tarafından değil silah arkadaşlan tarafından öldürüldüğünü iddia ediyor, çatışma alanında kurşunu alnından değil, başının arkasından yediğini savunuyordu.
Kamuoyu bu olaylarla sarsılırken, günün birinde gazeteci kimliğimle ben devreye girmek zorunda kaldım. Silah arkadaşları, Tomris Hanıma gönderdikleri mektubu bana ilettiler: "Hanımefendi, tamamen yalan söylüyorsunuz.
Siz, arkadaşımıza layık bir eş değildiniz: Şehit olmasından bir gün önce bizlere sizden yakınırken 'Ne yapayım, intihar mı edeyim' demişti. Şehit oluşunu yalandan görenler, o gün ölüme isteyerek gittiğini söylüyorlar. Sizden ricamız, şehit arkadaşımızı ebedi uykusunda rahat bırakmanızdır. Davranışlarınız sadece canilere hizmet veriyor. Terörist yakınlarıyla kucaklaşmanız size bir şey kazandırmaz..." Sonra beni aradılar, acı olaylar anlattılar: "Komutanımız, eşi nedeniyle huzursuz ve mutsuzdu. Bir gün önce bir arkadaşımıza intihar etmekten söz etmişti. Ertesi gün PKK ile çatışma çıktı. En öndeydi. Bütün uyarılara rağmen yere yatmıyor, ayakta duruyordu. Çatışma alanının en ön safında, dürbün elinde ve ayakta.
Arkadaşlarımız defalarca uyardı... Ve sonunda PKK kurşunuyla vuruldu. Adeta bir intihardı. Bir askerin, bir komutanın normal koşullarda bunu yapması mümkün değildi. Bile bile ölüme atlamıştı..." Olaylar durulmuyor, "Benim sevgili kocam, o şehit değil, onu devlet öldürdü" diye demeçler veren Tomris Hanım bu kez siyaset yolunda hızla ilerlerliyor, CHP parti meclisine en yüksek oy alarak seçiliyordu.
Tam bu günlerde elime yeni belgeler ulaştı ve onları açıklayarak bu kandırmacaya son noktayı koydum.
Tomris Hanım'ın, arkasından ağıt yaktığı "Sevgili eşi" hakkında bu olaylardan hemen önce boşanma davası açmış olduğunu belgeledim.
Dilekçesinde çok ilginç hususlar vardı. (Kuşadası Asliye Hukuk Mahkemesi, dosya No. 95/ 432.) "Kocam eviyle ilgilenmiyordu. Başka kadınlarla ilişkisi vardı, dost hayatı yaşıyordu.
Hatta o kadar ki, çeşitli yerlerinde yaralar çıkmıştı. Ben AİDS'ten kuşkulandım ama FRENGİ olduğunu öğrendim..." Dilekçesinde kocasını suçluyor, nafaka bağlanmasını istiyordu.
İşin ilginç yanı, kamuoyu önünde böylesine gösteriler yaparken, CHP'de siyasete girerken sadece "Canı, sevgili kocacığından" söz etmesine karşın, boşanma davasını gizliyordu! Ben bu bilgi ve belgeleri birbiri ardına açıklayınca, ortalıkta kıyamet koptu. Terörist yakınlarıyla el ele, kol kola resimler çektiren, terör konusunda devleti suçlayan, eşini devletin öldürdüğünden dem vuran bir hanımın CHP'de en yüksek oyu alarak siyasete başlamasını' durdurmak zorunda kaldım! Üstelik siyasete ilk adımını gerçekleri gizleyerek atıyordu. Boşanma davasından söz etmiyor, özenle gizlemeye kalkışıyordu.
Yazılarımla bu olayın üzerine gittim, CHP'nin bu ilişkiyi derhal bitirmesi gerektiğini savundum, her iki taraf için de ağır yazılar yazdım.
Tomris Hanım sonunda CHP parti meclisinden istifa etmek zorunda kaldı.
Bütün bunlar olurken bizim liboşlar korosu sloganlar atıyor, yazılar yazıyor, "Kirli savaşa son" diye bağırıp çağırarak bu hanıma sahip çıkmaya kalkışıyordu.
Ancak Tomris Hanım mücadeleci biriydi. İpin ucunu (!) hiçbir zaman bırakmadı. İlk günden beri kocasının mezarının açılmasını, cesedine otopsi yapılmasını istedi. İddiasına göre kocası önden değil, arkadan vurulmuştu.
Yani onu silah arkadaşları öldürmüştü! İyi de, aynı çatışmada şehit düşen iki korumanın durumuna hiç değinmiyordu!
Hanımefendi daha sonra oturup Şark Çıbanı isimli bir kitap yazdı, kendi yaşam öyküsünü anlattı. Askerlere ve eşinin çevresine, hatta ailesine kin kusuyordu. Özeti şöyle: "Evlenmiş, hiçbir zaman mutlu olamamış, hatta günün birinde bileklerini keserek intihar etmeye kalkışmış. Kocası ve onun ailesiyle hep mutsuz. Kocası Mardin'de görevli iken o İstanbul'da yaşıyor. Ne zaman bir araya gelseler, belli etmeden albayın çantasını karıştırıyor, İstanbul'un sekizinci sınıf fuhuş otellerinde onun izini sürüyor... Ve albay kocası PKK ile böyle mücadele edilmeyeceğini, sonunda öldürüleceğini biliyor!" İşin ilginç yanı, kitabında benim kendisiyle ilgili olarak yazdığım çok ağır yazılara da yer vermişti!
Rıdvan Albay ile çatışmada şehit düşen iki korumasına Allah rahmet eylesin. Albayın mezarı yarın açılacak.
Neden?..
Çünkü kamuoyunun kafasında yeni soru işaretleri oluşturmak gerek! Onu da acaba Ergenekon mu öldürdü!..
Acaba yeni bir faili meçhul cinayet mi bulunacak!..
Sakın JİTEM öldürmüş olmasın!..
Albayın cesedinde ayrıntılı incelemeler yapılacak.
Bu işlerden pek anlamam, acaba ortaya ne çıkanlacak! Tomris Hanım bunu ısrarla istiyor, yandaş medyada bu isteklerini sürekli dile getiriyor ve yandaş medya kendisine çanak tutuyordu.
Gözleri aydın olsun, amaçlarına ulaştılar! Evet, yarın bir mezar daha açılacak. Rıdvan Özden'in kemikleri toplanıp Adli Tıp Kurumu'na götürülecek, orada incelenecek....
Şehit albayın kemikleri, bu kez SİYASET uğruna sızlatılacak.
Tomris Hanım ve yandaş medya erdi muradına, biz çıkalım kerevetine !
Emin Çölaşan/SÖZCÜ
Yorum Gönder