CHP Nereye - Emin Çölaşan

SEVGİLİ okuyucularım, bugün ve yarın Ankara’da iki gün üst üste iki ayrı CHP kurultayı toplanacak. İlkini yönetim, ikincisini ise genel merkeze karşı olanlar düzenliyor. Kurultaylar şimdiden mahkemelik oldu. Dolayısıyla CHP ye gönül vermiş insanlar mahkemelik olmuş durumda!
Ben gazeteciyim, belli konuları bilmem gerekir. İnanın, bu partide olanları bilmiyorum ve bugüne kadar anlayabilmiş değilim, kulisleri merak bile etmiyorum.
Burada açıkça itiraf edeyim. Deniz Baykal dan (kişilik olarak değil) CHP Genel Başkanı kimliği ile hiç hoşlanmazdım.Bu partiye her seçimde oy veren, ancak benim gibi düşünen yüz binlerce insan olduğunu da bilirdim .
“Her şeye rağmen CHP… Biz Baykal’a değil Atatürk’ün partisine oy veriyoruz” diyen nice insan tanıdım.
Gün geldi. Baykal istifa etmek zorunda kaldı…
Ve onun yerine Kemal Kılıçdaroğlu seçildi.
Dürüst, lekesiz, şaibesiz bir insan…  Önceki yıllarda üst düzey bürokrat olarak görev yapmış, devleti iyi bildiği varsayılan bir siyasetçi.
Önce umutlandık. Fakat giderek gördük ki, kendisinden bekleneni veremiyor…
Ve şu görüş egemen olmaya başladı: “Kemal Bey belki iyi bir bürokrattı, mutlaka çok temiz bir insan ama lider değil.
Partiyi sağa çekti, kendisinden hiç beklenmeyen hatalar yaptı, önemli konuların üzerine gidip AKP iktidarını yıpratmayı başaramadı…”
Bu eleştirilerde doğruluk payının yüksek olduğuna inanıyorum.
Burada yine kendimden örnek vereyim:
Kemal Bey’i izledikçe, geçmişte hiç hoşlanmadığım ve sürekli eleştirdiğim Deniz Bey’i arar duruma geldim.

* * *

Bugün ve yarın toplanacak iki ayrı kurultayda ne olacağını hiç kimse bilmiyor. Her partiliden bir ses çıkıyor, herkes farklı bir şey söylüyor. Bilinen tek şey, CHP’deki bu kavganın sürüp gideceği…
İki kesim, ya da bu partide birbirine karşı olan çeşitli kesimler arasında bir uzlaşma sağlamak bu saatten sonra artık çok zor.
Burada sizlere Türk siyasetinin bit hastalığından da söz etmek istiyorum. Dünyanın her demokratik rejiminde, hatta diktatörlük rejimlerinde bile, “Lider” öldüğü veya görevden ayrıldığı takdirde, yerine kimin geleceği üş aşağı beş yukarı bellidir.
Bizde ise asla belli değildir ve bilinmez.
Bu hastalık sadece CHP’de değil, öteki partilerde de aynen var. Varsayalım bir süre sonra Tayyip şu veya bu nedenle ayrılmak zorunda kaldı. Yerine kim gelecek?
Şahıs bir ameliyat geçirdi, , kanser olduğu söylentileri yayıldı ve partisinin bütün kocabaşları konuşmaya, ayrı, tellerden çalmaya, her konuda farklı şeyler söylemeye başladı.  Bunları izlerken bazen alay ettik, bazen de şaşırdık. Koskoca iktidar partisinde ikinci bir adam olmadığını da böylece öğrenmiş olduk.
Varsayalım Kemal Bey gitti. Peki, ama muhaliflerin onun yerine ‘ geçecek adayı kim? Böyle ‘ bir isim yok! Kilit nokta işte bu soruda yatıyor!
Aynı durum AKP ve CHP için olduğu gibi, MHP için de aynen geçerli. Devlet Bey gitse, yerine gelecek veya gelmesi gereken ikinci adamı kim biliyor?
Siyasette “Lider”, çok önemli, hatta birinci sıradaki unsurdur. Geçmişte bunu çok yaşadık. Örneğin beğenelim veya beğenmeyelim
Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş, Bülent Ecevit, liderdi. Kitleleri peşlerinden koşturmayı başarmışlardı.
Sonraki genel başkanlardan Tansu Çiller,..Mesut Yılmaz, hatta Turgut Özal ve daha niceleri hiçbir zaman “Lider” olamadılar. Onlar sadece “Parti genel başkanı” olarak kaldılar.
Dolayısıyla liderle parti başkanını, bu iki farklı kavramı iyi ayırt etmek gerekir!

* * *
Simdi CHP de muhaliflerin kurultayı da toplanacak… Ve bunlar, yetersiz olduğunu zaten düşündüğüm Kılıçdaroğlu’na bayrak açmış durumdalar.

O halde kendilerine şu soruyu sormak gerekiyor:
“Lideriniz kim arkadaş? Kamuoyunun karşısına hangi lider, ya da genel başkan adayı ile çıkacaksınız? Trenin vagonlarını hangi lokomotif sürükleyecek?..”
Genel merkeze karşı çok haklı eleştirileri var ama bu soruya yanıt veremiyorlar çünkü lokomotif yok. Dolayısıyla, bu eksiklik onların yumuşak karnı…
Şimdi birileri, partideki hiçbir kesimden hiçbir beklentisi olmayan birileri ortaya çıkıp bunları uzlaştırmaya, ortak noktalara çekmeye çalışsa sonucun sıfır olacağını hepimiz biliyoruz.
Peki, bugün ve yarın iki ayrı kurultayda ne olacak? Partide kavga dövüş devam edecek mi? CHP nin geleceği ne olacak? Ana muhalefet boşluğu nerelere varacak?
İnanın bilmiyorum. Hiçbir fikrim yok. Bir gazetecinin bunları söylemesinin, itiraf etmesinin çok ayıp olduğunu biliyorum ama ne yapayım! Bilgiçlik taslayıp size yalan mı söyleyeyim!

Hakan Şükür Çok Şükür


ADAM eski futbolcu, Fethullah yandaşlarının önde geleni AKP den milletvekili seçildi, hemen ardından futbol yorumculuğuna soyundu. Maç günlen Lig TV ye çıkıp ahkâm kesiyor.
Meclis çatısı altında hiçbir etkinliği yok. Buna karşın Lig tv’den anormal paralar alıyor. Bazılarına göre ayda 150 bin, bazılarına göre 200 bin Törkiş lira. Aldığı parayı ısrarla gizliyor. 100 lira bile alsa ayıptır.
Bu şahıs bugüne kadar siyasi alanda hiçbir etkinlik gösteremedi ama bazı sözleri belleklere kazındı.
“Bunları ben bilmem, büyüklerim bilir! Lig tv için beyefendiye (Tayyip’e) sordum, o izin verdi. Gerisi lafügüzafl.. Benimle uğraşırsan seni mahkemeye veririm… (CHP milletvekili Muharrem İnce’ye noterden ihtar çekti.).. Beni kıskanıyorlar, o yüzden üzerime geliyorlar! (Ekranda konuştu.)”
Şahıs milletvekili! Meclis’i boşlamış, işi pişkinliğe vurmuş, ekranda yeni işverenine hizmet ediyor ve karşılığında çok büyük paralar alıyor.
Şimdi işin bir gırgır bir de ciddi boyutu var. Kırıkkalespor Başkam İbrahim Çelebi kendisine çağrıda bulundu, önce alay konuşundan başlayalım.
“Üçüncü kümede mücadele ediyoruz. Bizim takımı çalıştır, sana Lig tv’den aldığının iki katını vereyim!..”

***

Şimdi ciddi ve onun açısından yüz kızartıcı bölümlere geçelim: .. CHP Bolu Milletvekili Tanju “Milletvekillerinin yorumculuk ve danışmanlık yapmasının yasaklanmasını” istedi… Ve şöyle dedi:

“Paraya tamah etmekten vazgeçsin. Türk Futbolu’na hizmet etti, karşılığını dolar ve lira olarak fazlasıyla aldı. Bir an önce asli görevi olan milletvekilliğine dönmelidir.”
CHP Konya Milletvekili Atilla Kart bu eski futbolcunun durumunu soru önergesiyle Tayyip e sordu. Ancak yanıt gelmedi. Önergesini yeniden verdi, olayı anlattıktan sonra sordu.
“Önergeme niçin cevap vermediniz? Başbakan olarak bu konuda niçin suskun kalıyorsunuz? Hakan Şükür’ün bu anlaşmayı sizin onayınızla yaptığı doğru mudur? Doğru ise siz kendinizi TBMM’nin üstünde görerek mi bu izni verdiniz? Böyle bir yetkiniz var mı? Ya da Hakan Şükür size rağmen kendi başına veya başka odaklardan aldığı icazetle mi bu programı yapmaktadır? Milletvekilliği sorumluluğu ile bağdaşmayan, TBMM’nin saygınlığını ihlal eden bu tabloya karşı herhangi bir müdahalede bulunmayacak mısınız?”
Meclis Başkanı Hakan’la aynı partinin milletvekili Cemil Çiçek konuştu:
“Benden yazılı veya sözlü izin almadı, bana danışmadı. Yaptığını etik (ahlak kurallarına uygun} bulmuyorum. Bir yasa boşluğundan yararlanıyor…”
Bu eski futbolcu gibisi şimdiye kadar siyasete gelmedi, siyasette görülmedi. Adam bırakmış milletvekilliğini falan bir yana çok büyük paralar karşılığında özel sektör programcılığı yapıyor, sözleşmesini ve karşılığında aldığı parayı bile gizliyor.
“Büyüklerim bilir” diyor da başka bir şey demiyor!
Peki, özel kanaldan istifa eder mi? Bence o kadar parayı bırakmayı içine sindiremez ve etmez.
Valla helal olsun yani! Hakan Şükür isimli şahıs, Meclis çatısı altında Türk milletini çok iyi temsil ediyor! Milletin vekili kimliği ile kendi parasal çıkarlarının değil, ülke çıkarlarının peşinde koşturuyor! Allah ondan razı olsun. AKP’ye ve Tayyip’e hayırlı olsun!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget