Alman Federal Cumhuriyeti Devlet Başkanı Christian Wullf, iş çevrelerine olan yakınlığı nedeniyle kendisine basın ve kamuoyu tarafından yöneltilen yoğun eleştiriler üzerine 17 Şubat 2012 günü istifa edince yeni bir aday bulunması zor olmadı. İki gün sonra Sosyal Demokrat Parti milletvekili Joachim Gauck’un Federal Meclis’te temsil edilen tüm partilerin ortak adayı olduğu açıklandı.
İstifa eden Christian Wuff’un bir Hıristiyan Demokrat, Joachim Gauck’un ise bir Sosyal Demokrat olması kimseyi şaşırtmadı. Wulff’un seçildiği seçimlerdeki rakibi olan Gauck’un adaylığını öneren iktidarda bulunan Hıristiyan Demokrat Birlik’in Genel Başkanı ve Federal Şansölye Angela Merkel’di. Öneri, Hıristiyan Sosyal Birlik, Almanya Sosyal Demokrat Partisi, Hür Demokrat Parti ve 90 Birliği/Yeşiller’e götürüldü, tümü tarafından kabul edildi .
* * *
Bilindiği gibi 12 Eylül 1980 Darbesi’nin yapılış gerekçelerinden biri de görev süresi dolan Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün yerine yeni bir Cumhurbaşkanı seçilememesiydi. CHP lideri Bülent Ecevit ile Adalet Partisi lideri Süleyman Demirel bir aday üzerinde uzlaşamamışlar, TBMM’de onlarca tur yapılmış; fakat Cumhurbaşkanı seçilememişti. Son Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün seçimi ise ancak bir Anayasa değişikliği ile gerçekleşebilmişti.
CHP Kurultayı’nın televizyon ekranına canlı olarak yansıyan görüntülerini izlerken, bunları düşünüyorum.
Belleğimde yine Almanya’dan, sosyal demokratların kongrelerinden görüntüler canlanıyor. Yeni bir genel başkan seçildiğinde ona rakip olmuş aday veya adayların kendisini nasıl büyük bir coşkuyla kutladıklarını, birbirlerinin ellerini tutarak kongre delegelerini nasıl selamladıklarını anımsıyorum.
* * *
Aradaki farklar iki ülke/toplum arasındaki demokrasi ve uzlaşma kültürünü içselleştirme düzeyini gösteriyor.
Bizim demokrasimiz doğuştan sakattır; sezaryenle hayata çekilirken, forseps aygıtı ne yazık ki hoyrat kullanılmıştır. Doğumuyla birlikte salt biçimsel parlamentarizm olarak algılanmış, siyasetten anlaşılan “tek adamcılık”, “lider sultası” olmuş, demokratik-kolektif çalışma siyasetin her alanında dışlanmıştır.
Bu saptama, siyasetin her alanı için geçerlidir.
* * *
CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal’ın Kurultay’a gelmemesi, CHP eski Genel Sekreter Önder Sav ve yandaşlarının Kurultay’a katılmamaları demokrasiyi içselleştirememenin, yenilgiyi içine sindiremeyişin Kurultay’a yansımalarıdır.
Siyaset kendini yenileyen, geliştiren bir süreçtir. Dolayısıyla siyasetin düşünsel ve bedensel olarak sürekli gençleşme gereksinimi vardır. Hayatın yeni getirdiklerine siyaset, yani karşılıklar bulmak zorundadır. Türkiye’de ise siyasette yaşlıların, eskilerin gençlere, yenilere el verme, yol açma geleneği yoktur.
Dışarıda yaşanan hayatla ilişkileri kopmuş, hayatı ofislerindeki ekranlardan izleyen, çevreleri kendileri gibileriyle sarılmış/kuşatılmış insanların giderek karmaşıklaşan dünyamızda ve ülkemizde ortaya çıkan yeni sorunlara çözüm üretmeleri olanaklı mıdır?
Ekranda Kemal Kılıçdaroğlu konuşuyor, izliyorum. Güzel şeyler söylüyor, sürekli “demokrasi” diyor. Bu doğrultuda adımlar atmaya kararlı gözüküyor. İnanmak istiyorum.
Sesimi duyuracağımı bilsem içimden “kolektif demokrasi”, “uzlaşma kültürü” diye seslenmek geliyor.
Yorum Gönder