Kindar ve Dindar Gençliğin Hedefinde Kimler Var?

Başbakan, kindar ve dindar bir gençlik yetiştirmek istiyor.
Başbakan, dindar bir gençlik yetiştirme tezini biraz daha genişleterek, üstüne bir de “kindarlığı” ekledi.
“Kinin davasını güden bir gençlik istiyoruz” dedi .
Kindar ve dindar bir gençlik….
Peki, yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede bu gençlik kime kin güdecek?
Kime kin besleyecek?
Kimlerle savaşacak?
Siz hiç, uygar bir dünyada, bir vatandaşının öteki vatandaşına kin gütmesini isteyen, salık veren, yönlendiren bir başbakan gördünüz mü?
Daha önce de, “Minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, müminler asker…” demişti.
Ve cezasını da almıştı.
Şimdi ceza verecek kurum da kalmadı.
Hepsi yandaş…
Yandaşlar, onun her söylediğini, her ağzından çıkanı, bir direktif, bir emir olarak algılıyorlar.
Ve hemen uygulama alanına koyuyorlar.
Örneğin, Belediye Başkanı AKP’li Hacı Ali Polat, Başbakan’ın demecinin hemen arkasından Bayburt’un Kurtuluş Gününde şunları söylemiş:
“Yeni nesile dost ve düşmanı tanıtmak zorundayız. Üstadın dediği gibi, ’Dininin, namusunun, kininin davacısı’ bir gençlik istiyoruz. Saygıdeğer Başbakanımızın ifade ettiği gibi modern ve çağdaş, sabaha kadar laboratuarda çalışan dindar, kültür ve edebiyatına, sanatına ve geçmişine sahip bir gençlik istiyoruz. …”
Peki, bu gençlik, kime karşı “Dininin, namusunun, kininin davacısı” olacak?
Kindar, dindar gençliğin hedefinde kimler var?
“Kinin davası”nı ABD’ye, AB’ye, İsrail’e, PKK’ya karşı mı güdecekler?
Bu türden sorunlarının bulunmadığını, tümüyle de dostça ilişkiler içerisinde, kardeşçe yaşadıklarını biliyoruz.
Öyleyse, kime karşı “Minareleri süngü, kubbeleri miğfer, camileri kışla, müminleri asker yapacaklar?
Ülkemizde isteyen, istediği yerde ve zamanda namazını kılıyor mu?
Evet, kılıyor.
Herkes orucunu tutuyor mu?
Evet, tutuyor.
Hacca gidiyor mu?
Evet, gidiyor.
Peki, inançlı, inanan bir kimse bütün bunları yaparken karşısına çıkan, onu engelleyen birileri var mı?
Hayır, yok.
O zaman, o gençler kime kin güdecek, müminler kime karşı camileri kışla yapıp, minareleri süngü gibi kullanacak?
Kiminle savaşacaklar? Bunun çok yalın, çok basit bir yanıtı var:
Elbette Atatürkçülerle, laik ve Kemalist Cumhuriyete sahip çıkanlarla savaşacaklar…
Elbette şeriat devletinin oluşturulmasına karşı çıkanlarla savaşacaklar…
Amerika’yı, İsrail’i, AB’yi dost bilip kendi yurttaşını düşman bilecek ve ona kin besleyecek… “Dininin, namusunun, kininin davacısı” olacak…
Kin, nefret temelinde dindarlık olur mu? Dindarlık bu mudur?
Ne demiş Hak aşığı, büyük halk ozanı Yunus Emre:
“ Ben gelmedim da’vi (dava) için / Benim işim sevi için / Dostun evi gönüllerdir, / Gönüller yapmaya …”
Bir başka şiirinde:
“Yunus Emre der hoca / Gerekse bin var hacca / Hepisinden iyice / Bir gönüle girmektir…”
Sevgidir insanı insan yapan, yücelten. Sevgidir her işin başı.
Sevgi güzelliktir. Doğadır. Acıları, sevinçleri, sevdaları ortaklaşa yaşamaktır. Bölüşmektir. Paylaşmaktır. Sevgi insanlaşmaktır.
Halktan uzakta, mutluluğu sırça köşklerinin duvarları arkasında arayanlar, anlayabilirler mi sevginin derinliğini?
Yüreklerinde kin, öç alma duygusundan başka duyguya yer vermeyenler bilebilirler mi sevginin sonsuzluğunu?
Topluma durmadan kin, nefret pompalayan politikacılar, gazeteciler, suçu kanıtlanmamış insanların tutuklanması karşısına zil takıp oynayanlar, demokrat olduklarını ileri sürebilirler mi? Anlayabilirler mi sevginin erdemini?
Yoksulluk, yokluk nedeniyle cinnet geçirip, eşini ve çocuklarını öldürüp, sonra da kafasına kurşun sıkanları, maaş kuyruğunda can veren emeklileri görmezden gelenler; “bağış” adı altında topladıkları paraları iç eden “Deniz Fenerleri”, görebilirler mi sevginin boyutlarını?
Politikacılık, insanı sevme mesleğidir. İnsana çile çektiren, insanı birbirine düşman eden, “Komşusu açken, kendisi tok yatan” bir kimse ne Tanrı’nın buyruğunu yerine getirmiş sayılır ne de peygamberin.
Yöneticilik de yapamaz. Doğayı, hayvanı, insanı sevmeyen bir kimsenin ne katkısı olabilir topluma… Önce “insanlaşmak” gerekir. İnsanlaşmak için de gönüllerin sevgiyle, hoşgörüyle dolması gerekir.
Kinle, nefretle, öç alma duygusuyla değil…

Ali Eralp

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget