Hayatın Rengi - Hikmet Çetinkaya

GİRNE -Jarosiav Selfert'in çok eskilerden kalmış kitabını okuyorum mavi göğün altında...
Bir Akdeniz güneşi, Öğrenciler, martılar ve turistler...
O güzel ve aydınlık günler geliyor aklıma.
Yaşama sevincini yaratan tomurcuklanmış çiçekler.
Şu karşıdaki maviye çalan dağlar Toroslar...
Bazı kentler vardır, bir zara, bir yelpazeye, bir kuş türküsüne ya da deniz kıyısında bir tarak kabuğuna benzer .
O İnsanın içini ısıtan pazar ve gençlik günleri. Gölgelerin arasında öpüşmeler, gelip geçenler.
O canım akşam saatleri...
Bir kadeh kırmızı şarap...
Hani kent bir güle, bir satranç tahtasına, bir kemana, ağlayan bir kıza benzer.
Seifert'in dizelerinde dolaşırken, Girne sokaktan bana Prag sabahlarını anımsattı birden:
"Ve bütün yüreğimle haykırıyor um size
Yaralamayın n'olur bu sevdayı!
Hayalleri paramparça olan Ülkemizde
Bir o kaldırabilir bunca acıyı?
***
Aydınlık bir Girne sabahında denizden gelen İyot kokusunu içime çekiyorum...
Güney Kıbrıs için için kaynıyor...
Neden mi?
Yunanistan devlet bankalarından alınan tahvillerin yüzde 60 d6ğer yitirmesinden doğan açık, bir milyar Avro, Rum Kesimi'ni zarara uğrattı.
Yunanistan'daki ekonomik bunalım, ülkenin iflas etme noktasına gelişi, Güney Kıbrıs'ı olumsuz etkiledi. Bu nedenle Hristofyas'a güven kalmadı.
Hristofyas, kendisini kurtarmak için yıllardır sürdürdüğü tezleri yineliyor her zaman olduğu gibi:
"İşgal sona ermeli, Kıbrıs halkı yeniden birleşmeli... İki devletli bir yapıyı, sınırların olmasını asla kabul etmeyiz."
Amaç KKTC'yi ortadan kaldırmak... Kıbrıs Türk erini, Rum yönetimine dönüşen Güney Kıbrıs Cumhuriyetinin içine sokmak.
Bunu gerçekleştirmek için uluslararası bir konferans hazırlığı içinde Hristofyas...
KKTC'ye gelince...
Hükümete karşı güven duygusu giderek yitiyor... Elektrik ve telefonların sık sık kesilmesi, yaşam pahalılığı, bir türlü çözüm bulunamayan günlük sorunlar.
***
Aslında niyetim hayatın rengini bulmak için şiirsel bir yolculuğa çıkmaktı sizlerle birlikte...
Girne'nin o daracık sokaklarında dolaşıp küçük öyküleri anlatmak, 70,li yıllara gitmekti,..
Turgut Uyar'ın, Behçet Necatigîl'in, Şükran Kurdakul'un dizelerinde yaşamı anlatmaktı. Aklım Türkiye'de...
Özel yetkili savcı MİT'e sormuş: "Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım MİT elemanı mı?"
Yanıtını çok merak ediyorum...
Bir başka önemli konu; ilk kez şehitlikte bir mezarın açılması, eski Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden'in kemiklerinin çıkarılması...
Rıdvan özden'i PKK mi öldürmüştü yoksa JİTEM mi?
Yıllardır bu konuyu tartışmış sonra unutmuştuk!
Edirnekapı Şehitliği'ndeki Özden'in mezarı açılırken eşinin çığlığı hâlâ kulaklarımda:
"Bu mezar daha önceden açılmış!”
Gerçekten mezarın mermer çerçevesi elle yerinden çıkarken Öteki mezarın mermeri çıkmıyordu.
Girne'den Lefkoşa'ya dönerken Türkiye'yi düşünüyordum...
***
Evet bir kent yelpazeye, deniz kıyısında bir tarak kabuğuna, iskambil kâğıdına, satranç tahtasına, bir kuş türküsüne benzer...
Ülkeler ve kentler...
Acıları ekmeğimize katık eden bir toplumduk... Ne hayatın rengini arıyorduk, ne aşkı. ne sevdayı... ne de rüzgarın sesini dinliyorduk.
Hâlâ sıcak ve yakıcıydı gözyaşlarımız!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget