Fransız Kahin Nostradamus’a göre Üçüncü Dünya Savaşı Suriye üzerinden çıkacakmış!
Kahinlerin işi kuşkusuz kehanet, kitaplı dinlerdeki alıntıları ile hüküm yürütüp attıkları çok nadiren olsa da tutar!
Peki Suriye için edilen kehanet tutar mı, onu var olan tablo ve şartlar penceresinden sorgulayalım: Suriye şu saat itibarı ile artık sadece kendini değil adeta soğuk savaş sürecindeki gibi bir cepheyi temsil ediyor!
Şam’ın temsil ettiği cephede Rusya, Çin ve İran gibi dünya devletleri var!
Geldiğimiz angajman ve sahiplenme tablosundan sonra Suriye’nin Libya misali Batı tarafından çiğnenmesi Rusya’nın sadece Ortadoğu’dan tamamen çekilmesi anlamına gelmeyecek, aynı zamanda emperyal ya da büyük devlet olma iddiasını toprağa gömecektir. Buradan hareketle Rusya için Suriye olayı artık sadece prestij ve çıkar hadisesi değil mutlak olarak ‘şeref”i hüviyetindedir.
Çin bağlamında ise hadise ağırlıklı olarak enerji kaynaklarına rakibi olan ABD’nin el koyması ve kendisinin dışlanmasıdır ki, bu durum Pekin yönetimini fevkalade rahatsız ediyor.
Gelelim İran’a?
Tahran için Suriye’ye müdahale ya da işgal kendine müdahale ile aynı şeydir!
Öyle çünkü İran için böyle bir saldırı kendine yapılması planlanan taarruzun fiili ilk adımıdır!
Tahran Suriye’ye yapılacak saldırıyı kendine ilan edilen savaşın ilk cephesi diye düşünüyor!
Şam’a saldırı halinde Lübnan’dan Irak’ın Şii kesimine kadar bütün bölge coğrafyasında derin etkilerinin olacağını iyi bilen İran’ın kendi kapısı çalınmadan Suriye’ye müdahale halinde fiili bazı adımları atacağı kesindir!
Suriye Cephesinde yer alanların pozisyonlarını çok özetle bu şekilde sunduktan sonra gelelim hükmümüze?
Üçüncü Dünya Savaşına yol açar mı bilmem ama Suriye’ye müdahale halinde bütün coğrafyamızın kan kokacağı ve olmadık risklerle yüz yüze gelineceği ortadadır!!
Batı çöken sisteminin yani kapitalizmin sebep olduğu çöküntüyü böyle bir kaos ya da savaşla tamir etmek istiyor ki, aslında başka çıkış yolu yoktur!
Buna mukabil Rusya ile Çin’in emperyal konumlarını korumak ve hayati çıkarlarını muhafaza etmek, İran’ın ise mevcudiyetine kurulan malum tezgahtan kurtulmak için gelinen bu noktadan sonra artık patinaj yapma ve geri adım atma lüksleri kalmamıştır!
Amacım elbette Nostradamus’u haklı çıkarmak değil lakin bu kahinin salladığı bu sefer tutar diye endişe içindeyim!
CHP Kurultayında bilanço!
Tüzük kurultayları ile sonrasının analizi şudur:
* Tüzüğü değiştirmek bahaneydi. CHP’de Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı fiili muhalif hareket başlamıştır.
* Kılıçdaroğlu muhafetin ilk taarruzundan sarsılmamış, konumunu muhafaza etmiştir .
* CHP bundan böyle iç kargaşalara gebedir ve parti enerjisinin bir bölümü içeriye kanalize edilecektir.
* Deniz Baykal takındığı tutumla genel başkanlık iddiasını sürdürdüğünü ortaya koymuş ve 2 yıl sonrasını beklemektedir!
* İmzacı delegeler kongrelerde tasfiye edilir lakin CHP muhalif üretmede çok doğurgan bir yapıdır ve yeni muhalifler çıkacaktır.
* Kılıçdaroğlu 2014’de yapılacak olan mahalli genel seçimlere kadar kesin Genel Başkandır ama o seçimde şayet yüzde 25’in altına düşerse koltuğunda kalması fevkalade zorlaşacaktır.
TSK ve Habeş ordusu!
28 Şubat süreci günleri.
O dönem sırf dindar diye mesnetsiz olarak hakkında onlarca dava açılan ve binlerce sayfalık iddianameler hazırlanan (Sonrada tamamından beraat eden) Prof. Dr. Haydar Baş bey yakın tanıdığı olan üst düzey bir asker emeklisine şunları söyler: “Genelkurmay yanlış şeyler yapıyor. 28 Şubat’taki MGK ile ABD’nin oyununa geliniyor. Amaç Ordumuz ile milletimizin arasını açmaktır. Gidin komutanlarınıza söyleyin milletin değerleri ve inancı ile karşı karşıya gibi bir görüntüye girmesinler. Bu gün böyle bir görüntü oluştu, söyleyin yapmasınlar. Bizim Ordumuz Peygamber Ocağıdır ve maneviyatla ayakta durur. Bakın bana açılan davalardan alınmıyor ve hala Şanlı Ordum diyorum zira Türk Silahlı Kuvvetleri maazallah çökertilir ve yok olursa biz ibadetimizi bile yapamayız. Güçlü Ordu inancımızın ve bütünlüğümüzün teminatıdır. Bu yapılan aslında TSK’ya açık bir imaj operasyonudur ve çok sürmez peşi sıra fiili çökertme harekatları gelecek.”
Üst düzey asker emeklisinden karşılık: “Haydar Hocam sizin vatanseverliğinizi biliyorum ama merak etmeyin Türk Silahlı Kuvvetleri Habeş Ordusu değil. Ona hiç kimse ne psikolojik ne de başka türlü bir operasyon yapamaz!”
Ve bugün…
Söyleyin Prof. Dr. Haydar Baş bey haklı çıkmadı mı?
Bizatihi Genelkurmay eski Başkan olan İlker Başbuğ TSK asimetrik bir psikolojik taarruz altındadır demedi mi?
Dahası, 28 Şubat süreci günlerinde halktaki güvenilirliği yüzde 95 olan Türk Silahlı Kuvvetleri bu gün yüzde 52’de değil mi?
Kimse kusura bakmasın, Habeş Ordusu bile bu kadar acemilikler yapıp böylesi bir dramatikliğe düşmezdi!
Hocalı ve Bosna’dan Suriye’ye!
Hocalı katliamı Türkün hicap ve hüzün sayfalarından biridir!
90’lı yılların başlarında Karabağ’da yaşanan o malum facia aslında katliam değil gerçek bir soykırımdır zira öldürülenlerin yarısı bebeklerle kadınlardı!
Azeri Türkünün bin yıllık vatanı Karabağ Ermeni çeteciler tarafından sadece gasp edilmedi, aynı zamanda insanlığı utandıracak rezillikler sahnelendi!
Ve heyhat o alçaklığa kendine medeni diyen o malum Batı dünyası tıpkı Kosova’da olduğu gibi gıkını bile çıkarmayıp sadece seyretti!
Görüyorsunuz soykırıma uğrayan Müslüman ve Türk olunca insan hakları söz konusu olmuyor!
Hal bu iken o Batı’yı hala model diye benimseyip peşine takılmak yok mu, kahrediyor beni!
Dahası, Hocalı ve Bosna’da Türkün ve Müslümanın katline seyirci kalıp dolaylı destek veren o malum Haçlı takımıyla şimdi güya insan hakları ambalajı ile Suriye’deki Müslüman kardeşlerimizin mezarını beraber kazmaya çalışmak ise beni ziyadesi ile çıldırtıyor!
Yorum Gönder