Fenerbahçe Cumhuriyeti…
Hep duyardım; pankartlarda, formalarda, şapkalarda görürdüm. Bunu bir kelime esprisi sanırdım. Oysa ki ayan beyan Cumhuriyetmiş adamlar. Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlarının yapamadığını yaptı Fenerbahçe Cumhuriyeti Vatandaşları…
Milletvekili, asker, yazar, gazeteci ülkenin, geleceğine ışık tutan, terörle mücadelede efsaneleşen, yazılarıyla toplumu derin uykusundan uyandırmaya çalışan insanları sabah 5 operasyonlarıyla sorgusuz sualsiz içeri aldılar ses çıkarmadık, bu insanlar ailelerinden çocuklarından ayrı kaldılar göz yumduk, “şu an elimizde bir delil yok ama arıyoruz bulmamız an meselesi” diyerek hukuku göz göre göre katlettiler bana mısın demedik…
Öğle vaktine doğru oturduğumuz odadan “ of bunaldım” diyerek kendimizi dışarı atıyoruz, ne de olsa insanın ruhu sıkılıyor değil mi duvarlar üstüne üstüne geliyor? Çıktık dolaştık, sevdiklerimize vakit ayırdık… Peki, bin gündür sebepsiz yere dört duvar arasında yaşamanın ne olduğunu bir kez olsun düşünebildik mi?
Soğuk, kar, ayaz demeden ellerinde Türk bayrağı ve Mustafa Kemal posterleriyle Silivri önünü mesken tutan yürekli dostlarımı tenzih ediyorum. Milli menfaatleri, kişisel menfaatlerinin üstünde tutan bu insanlar durumun vahametini idrak edenlerin gönlünde zaten yerlerini buldular.
Yazının gidişatından, Fenerbahçeli taraftarları suçlayacağım düşünülmesin. Tepkilerini koymaları, haksızlığa uğradığına inandıkları bir insana destek vermeleri gerçekten özlediğimiz ve hatta örnek alınması gereken bir görüntü… Ama o gençlerimizi daha başka tepki konulması gereken platformlarda görememekte bir hayli üzücü…
Futbolun gücü de tam bu noktada ortaya çıkıyor sanırım. Büyük bir derbi sonrasında, birbirinden habersiz, birbirini hiç tanımayan insan yığınları sloganlar eşliğinde Ankara’da Kızılay’a, İstanbul’da Taksim’e akın ediyor. Hiçbir yönlendirme, planlama olmadan hem de. Ortak bir bilinç oluşmuş ve içgüdüsel olarak yapılıyor bu… Aynı bilinç başka hiçbir olayda gösterilmiyor…
İspanya devlet başkanı Franco’ya muhabir sormuş bir zamanlar: “ bu insanları bu krize, işsizliğe, bunalıma rağmen nasıl yönettiniz?” diye. Devlet başkanı ise: “ yüz bin kişilik üç tane ‘beşik’ yapıp sallayarak” demiş. Ne kadar dâhiyane değil mi? Statlar ve orda avutulan bir topluluk. Ağlayan çocuğu susturmanın en basit ve herkesçe bilinen yoludur. Ağlayan, sızlanan, halinden memnun olmayan bebekleri…
Tuttuğumuz takımı sahiplendiğimiz kadar yapılan haksızlıklara karşı dursak, kulüp başkanları için gösterdiğimiz tepkiyi bu ülkenin gerçek evlatları için gösterseydik zaten bu halde olmazdık. Deniz Feneri, Mit olayları, füze kalkanı, haksız atamalar, yolsuzluklar, terör olayları, kadrolaşma, özelleştirmeler, tutuklamalar ve daha nicesi hakkında ardı ardına iki cümle kuramayan gençlerimiz, şike davası dosyalarını baştan sona anlatır size, üstüne birde haksızlıktan dem vurur adaletsizlikten bahseder. Saydığımız konularda bana dokunmayan bin yaşasın tavrı takınan insanımız söz konusu Fenerbahçe olunca cesur yürek gibi kendilerini meydana salar ki örneklerini izliyoruz...
Helal olsun Fenerbahçe taraftarı, helal sana sokaklara dökülen genç arkadaşım; hakkını yedirmedin!, zalimin karşısına dikildin ve hesap sordun!, yüreklere korku saldın!, birlik beraberliğin ne demek olduğunu bizlere gösterdin!, sen üzerine düşeni yaptın… Bizler “seve seve” karşı koyamadık adaletsizliğe, “şike” ile karşı koymak gerekiyormuş öğrettin…
Ömer YILDIZ ( Yazıları Facebook’tan takip etmek için : http://www.facebook.com/mryldz46 )
Mail adresi: mr_yldz@hotmail.com
Yorum Gönder