Başlıktaki ifade, Balyoz operasyonunu başlatan gazete başlığı idi.
İddiaya göre askerler AKP’yi ve ona destek veren Fethullah Gülen cemaatini bitirmek için bir “darbe planı” hazırlamışlardı.
Buna göre kaos yaratacak eylemler hazırlanacak, Fethullah Gülen cemaatini silahlı terör örgütü olarak göstermek için tuzaklar hazırlanacak, bu nedenle camiler bile bombalanacaktı.
Bu iddialar iktidar tarafından çok ciddiye alındı ve arkasından başlatılan soruşturmalarla 50’nin üzerinde general tutuklandı.
Bu davalar furyasından kuvvet komutanları kadar, emekli olan son Genelkurmay Başkanı da payını aldı. O da tutuklandı.
Oysa şimdi durum çok farklı .
Fethullah Gülen’i bitirme planını askerler belki düşünmüş olsalar bile asla hayata geçiremediler; buna karşı, iktidar içi çatışmalarda Fethullah Gülen’i bitirmekten söz edenler çoğaldı bu günlerde.
MİT Müsteşarı’nın KCK davasında “şüpheli” sıfatıyla ifadeye çağrılmasından itibaren Gülen cemaati çok konuşulmaya başlandı.
Doğal olarak iktidara daha muhalif bakanlar ilk başlarda Gülen cemaatinden söz etmeye pek yanaşmadılar. Korkudan olabilir.
Oysa iktidar yandaşları bu konuda tam ikiye bölündüler.
Bir kesim iktidarın arkasına geçerek MİT olayının cemaat tarafından tezgâhlandığını anlatmaya başladı.
İkinci kesim ise cemaat adına iktidara yüklendi.
Ancak geldiğimiz nokta çok ilginç.
Çünkü durumun iktidarı sarsmasından endişelenen Erdoğan’cı ve Gülen’ci bazı isimlerin “itidal” tavsiyesine rağmen kimi Gülen taraftarı isimler ise iktidarın büyük bir operasyona start verdiğini yazmaya, söylemeye başladılar.
Buna göre Erdoğan’ın devlet içindeki “cemaat yandaşlarının” temizlenmesi için emir verdiğini ileri sürüyor. Nitekim yargıdaki ve polisteki bazı görevden alma operasyonlarının buna kanıt olduğunu söylüyorlar.
Gülen adına yazan bazı yazarlar, operasyonun daha da büyüyeceğini ve işin “Fethullah Gülen’i tamamen tasfiye etme” hedefine varacağını belirtiyorlar.
Kısacası, ortada bir “Fethullah Gülen’i bitirme planı” olduğu söyleniyor.
Merakım şu; askerlerin en tepe isimleri böyle bir planı düşündükleri için bir yıldır hapislerde çürütülüyor. İtibarları sarsıldı, onurları ayaklar altına alındı, kariyerleri yok edildi.
Peki şimdi bu kez sahneye konulan “Fethullah Gülen’i bitirme planından” kim sorumlu tutulacak?
Kimler hakkında dava açılacak?
Kimler hapse atılacak?
*****
Diş’e bir dokundum
Pazar günü bir dostumun diş eti tedavisi için gittiği Nişantaşı Diş Hekimliği Fakültesi’nde kendisine üç yıl sonrası için randevu verildiğini yazmıştım. Gösterilen kötü muamele de cabası idi.
Şu ana kadar herhangi bir yanıt gelmedi. Belli ki söyleyecek sözleri yok.
Bunu yazınca, canı yanan başkalarının da mesaj yağmuruna tutuldum.
O “çok iyi” olan hizmetlerde meğer ne aksaklıklar oluyormuş.
Örneğin İzmit’ten arayan T. Y. isimli okurum eşinin 7 yıldır tedavi gördüğünü, 6 ayda bir randevulu olarak gittikleri hastanede nasıl eziyet çektiklerini anlatmış. 2 dakika süren kan verme işlemi için örneğin saatlerce beklediğini belirtiyor.
Adana Balcalı Diş Hastanesi’ne sevk edilen M. G. özürlü çocuğunun diş ameliyatı için “en az 1 yıl sonra sıra gelir” dendiğini ilaçlı tedavi için ilaç bile yazılmadığını ve “bildiğiniz bir ağrı kesici kullanın” dendiğini söylüyor.
Çok sayıda okurumdan ise “randevu almak çok kolaylaştı, ama tedaviler hiç de söylendiği gibi yapılmıyor, tedavi randevuları en iyi ihtimalle aylar sonrasına veriliyor” diye yakınıyor.
Bunların dışında hastaların özel hastanelere yönlendirilmesi de merak konusu oluyor.
*****
Yine 28 Şubat, yine eğitim, yine asker (mi?)
İktidar, eğitimde kapsamlı ve bir o kadar karşı devrim niteliği taşıyan bir değişikliği “tasarı” olarak değil de “teklif” adı altında fazla sorumluluk almayarak Meclis’e getirdi. Kısaca 4+4+4 diye sunulan teklif zorunlu eğitim 8 yıldan 12 yıla çıkarılıyormuş gibi gösteriyor ama işin aslının İmam hatiplerin önünü açma ve kızları okuldan uzaklaştırma olduğu hemen anlaşıldı.
İktidarın asıl amacı aslında imam hatiplerin önünü açmak. Kızlar anladığım kadarıyla refleks olarak teklife girmişti.
Kamuoyundan tepki geldi. Karşı devrim niteliğindeki bu değişikliğin, AKP tabanından bile rağbet görmeyeceği anlaşıldı. Peki dönüş nasıl olacak?
Çare bulundu. 27 Şubat’ta toplanan Milli Güvenlik Kurulu’na Milli Eğitim Bakanı çağırıldı. Bakan 1.5 saat içerde kaldı. Çıktı ve değişiklikte geri adım atıldı. İmam hatipler aynen duruyordu yerinde ama kızlar konusunda karar değişmişti.
Tıpkı 15 yıl önceki MGK toplantısı gibi. O zaman zorunlu eğitim 8 yıla çıkmış, İmam hatiplerin önü kapatılmıştı. Çünkü asker böyle istiyordu.
Şimdi yine aynı tarihte (bir gün önce ama, tam da o gün konuşulurken oldu) yine asker “ayar” vermiş gibi sunularak geri adım atıldı.
Cumhurbaşkanı yazılı açıklama yapmış, “Milli Eğitim Bakanı’nın gelişinin bunla ilgisi yok, daha önce kararlaştırılmıştı” diyor. İnandırıcı mı?
Konu şudur; eğitimde köklü değişiklik tepki yarattı, mantıklı bir geri adım atmak da zor. O halde eski usule başvurulur, “asker istemiyor” denilir.
İyi de hani askeri vesayet bitmişti. Tamam bitti de tabana söylenecek söz şudur: “Zaten fena hırpaladık, biraz durmak lazım, gazlarını alalım.”
Çünkü iktidar kendi getirdiği değişikliğin arkasında duramayacağını biliyor. O halde “olağan şüphelileri” koyarsınız herkesin önüne, kimsenin sesi çıkmaz.
*****
Dangalaklık
Pazar günü Ermenistan devletinin yaptığı Hocalı katliamını anma mitingi yapıldı Taksim’de. Türk Azeri Birliği temsilcileri daha önce beni de ziyaret etmiş ve anma törenleri hakkında bilgi vermişlerdi.
Anma törenlerinden önce konuyu köşeme de taşımış ve “Hocalı vahşetini tarihin neresine koyacağız” diye sormuştum.
Miting yapıldı. On binler alanı doldurdu.
Ancak bir ya da birkaç kişi dangalakça bir pankartla o anlamlı güne gölge düşürdü. “Hepimiz Ermeniyiz, hepimiz Hrantız” söylemine güya gönderme yaparak “Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz piçsiniz” diyen iğrenç bir pankart açtılar.
Mitingi izleyen arkadaşlarıma sordum, bu pankarttan sadece bir tane gördüklerini söylediler.
Ama geniş bir çevrede bu pankart konuşuldu ve bu pankart üzerinden başka bir kin ve nefret söylemine tanık olduk.
O muhteşem Cumhuriyet mitinglerinde de yine aynı dangalaklık yapılmış ve kendini bilmez birkaç kişinin açtığı “ordu göreve” pankartı daha sonraki davalarda “kanıt” gibi sunulmuştu.
Yazık, çok yazık. Bu dangalaklıklara asla prim vermemeliyiz.
Yorum Gönder