Demokrasi sepetinin içinde bulunması gereken başlıca verilerden biri şudur:
Seçimle gelen bir iktidar, seçimle gider.
Bu ilke demokrasinin tarifinde de kullanılan temel yapıtaşlarından biridir.
Ancak tek başına yeterli bir tarif değildir. Eğer bu yeterli olsaydı, demokrasi 4 yılda bir gün sandık başına gidilerek varlığı hatırlanan bir şey olurdu .
Bunun yanında şu iki ilke demokrasiyi hem güncel hem de gelişime, değişime açık kılıyor:
Hesap verilebilirlik yani denetim mekanizmaları ve açıklık.
Bu ikisi olmadan demokrasinin ne kadar tartışmalı hale gelebileceğini, hem içimizdeki hem de etrafımızdaki gelişmeler canlı olarak gösteriyor.
***
Böyle bir girişin sonrasında sütuna yatırabileceğimiz pek çok yeni gelişme var.
Bugünü “iktidar koalisyonu”nun iç dengelerine ayıralım.
Son kamuoyu araştırmalarında yapılan yorumlardan biri şu:
AKP merkez sağın yüzde 3-4’lük son kalan parçalarını da içine alarak yüzde 50’nin biraz üzerine çıktı.
2002’de AKP yüzde 35’le iktidara geldiğinde yüzde 9.5’luk DYP ile yüzde 5’lik ANAP vardı. Bu ikisini hamurlayıp AKP’ye kattınız mı zaten yüzde 50’yi buluyorsunuz. Bu yapı AKP içinde tümüyle erimiş görünse de zaman zaman ton farklarının ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
İktidar koalisyonunun asıl güncel tartışma yanı ise cemaat-parti ikilemi. Uzun süredir kökten reddedilen, kesinlikle olmadığı vurgulanan bu ikilem artık yadsınmıyor. Bizzat ikilemin tarafları bu “birlikte duruşun” şeklini, içeriğini enine boyuna yeniden tarif ediyor.
Zaman gazetesinin 13 Şubat Pazartesi günkü sayısının bu anlamda ciddi bir “açıklık” olduğunu geçen hafta paylaşmıştık. Aynı gazetenin 20 Şubat Pazartesi günlü sayısında ise tariflere yenilerinin eklendiği duyuruluyordu.
Yeni tanım şuydu:
“Cemaat değil, camia.”
Kapsama alanının ülke sınırlarının da dışına taştığını anlatmak için seçilmiş bir kavram.
Dil Derneği’nin sözlüğüne göre cemaat daha çok din merkezli bir araya gelmeyi anlatırken camia, “topluluk” sözcüğüne karşılık geliyor. Topluluk da “nitelikleri bakımından bir bütün oluşturan kimselerin tümü, aynı yerde bulunan insan kalabalığı” anlamlarına geliyor.
Zaman gazetesinin yaptığı bu tarifi sözlük desteğinde ayrıntılandırmaya çalışmamızın başlıca nedeni şu:
Böylesine büyüyen bir hareketin artık kendini saklayabilecek, her yerde olup hiçbir yerde yokmuş gibi yapabilecek bir durumu kalmadı. MİT kriziyle birlikte bu netleşmeyi iktidar koalisyonunun parti tarafı sağladı. Bunun üzerine Gülen’in etrafındakilerin kendilerine bir ad verme zorunluluğu doğdu.
Bu yazı yayımlanana dek kendilerine yeni bir ad vermezlerse bundan böyle “camia” diyecekler.
***
30 yaşına gelmiş bir kişiyi herkesin başka bir adla çağırdığını düşünün.
Olay, böyle bir şeydi.
Gelinen nokta siyasetteki gölge oyununu tümüyle sonlandırmasa da büyük ölçüde azaltacak.
Necip Fazıl Kısakürek’in diliyle durumu anlatmak gerekirse, şöyle diyebiliriz:
Surda bir delik açıldı!
MİT kriziyle başlayan yeni rüzgâr nereden eserse essin eskiye dönüş artık zor.
Surda delik açıldı bir kere…
Yorum Gönder