Kılıçdaroğlu kurultaydan güçlenerek çıkarken Avrupa solunda da bir dizi ilginç gelişme yaşanıyor.
Avrupa sol partilerini uzun kış uykusundan uyandıran güç, Fransa Cumhurbaşkanlığı yarışına girdiğinden bu yana kamuoyu yoklamalarında önde giden François Hollande oldu .
Elysee Sarayı’ndan kapı dışarı edilmemek için akla gelebilecek her yöntemi deneyen ve Vichy Fransası’nın faşist söylemlerine dahi sarılmaktan çekinmeyen Sarkozy mesafeyi gerçi son günlerde kısalttı. Ama Hollande hâlâ önde gidiyor! Son yoklamalara göre Fransızlar sandığa bugün gitseler, oyların yüzde 26.5’ini Sarkozy, yüzde 27.5’ini de Hollande alacak .
Dominque Strauss Kahn’ın seks skandalı ardından hiç hesapta olmayan bir şekilde Sosyalist Parti adaylığına paraşütlenen karizma yoksunu Hollande’ı ilgi merkezi yapan unsur, Fransız adayın partiye giydirdiği yeni “sol kimlik” oluyor.
Eski Kıta’nın ekonomik-sosyal krizin üstesinden ancak merkez-sol politikalarla gelebileceğini düşünen sosyalist aday, geniş çevrelerde yankı yapan bir programla partisinin dümenini sola kırıyor.
‘Yeni bir cumhuriyet rüyası’
Kampanyanın ilk günlerinden itibaren programını kamuoyuna tanıtan Hollande, projelerini dört direk etrafında inşa ediyor.
Fransız halkına “yeni bir cumhuriyet rüyası” öneren Hollande’ın 60 maddelik programı; “adalet”, “eşitlik”, “ekonomik büyüme”, “gençliğin önünü açmak” kriterlerine dayanıyor.
Genç kuşaklara iş güvencesi getiren işletmelere kolaylık sağlayan bir “kuşak kontratı/contrat de generation” önermekten, gençlere 150 bin yeni iş olanağı yaratmaya dek “işgücü piyasasını” mercek altına alan programın istihdama yönelik maddelerini, “cinsiyet eşitliği yasasının uygulanmasına” ilişkin başlıklar tamamlıyor…
Vergi adaleti içeren bir vergi reformu ve cumhurbaşkanı, bakan maaşlarında yüzde 30 indirim gibi mali önlemlere, cumhurbaşkanının dokunulmazlık statüsünü değiştirmek, yerel seçimlerde yabancılara oy hakkı tanımak, milletvekili seçimlerinde nispi temsil yönünde değişiklikler yapmak.. gibi kurumsal reform maddeleri eklemleniyor.
“60 maddenin hepsinin ortak yanı, toplumda eşitlik ve adalet arayışını güçlendirmek” vurgusunu yapan Hollande ayrıca, nükleer enerjide 2025’e dek kademeli indirime gitmeyi hedefliyor. Dış politikada da Fransa’nın hemen Afganistan’dan çıkmasını savunuyor.
‘Laikliği korumak, geliştirmek’ taahhüdü
Hollande’ın, Fransa’nın “sol, cumhuriyet değerlerine” dönüş yaptığı en vurucu alan “laiklik”.
“Laikliğe”; “insanları koruyan” ve aynı zamanda da “özgürleştiren” bir değer olarak göbekten bağlı olduğuna değinen, bu nedenle konuya vazgeçilmez önem atfeden sosyalist aday, sağ ve aşırı sağ çevreler tarafından içi boşaltılan kavrama bundan böyle sonuna dek sahip çıkacaklarını söylüyor.
“Laikliği korumak, geliştirmek” adına açıkça tavır koyuyor, taahhüt alıyor.
Programdaki bu çıkışları ve Cumhurbaşkanlığı yarışındaki önde giden konumu, Avrupa’nın merkez sol liderleri tarafından Hollande’ın çok yakın takibe alınmasına yol açıyor.
Belçika, Danimarka, Avusturya, Güney Kıbrıs gibi ufak ülkeler dışında, AB’nin hiçbir yerinde iktidarda olmayan sol partilerin hepsi şimdi umutlarını Hollande’ın 22 Nisan-6 Mayıs tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde alabileceği zafere bağlamış durumda.
Paris Deklarasyonu
Önümüzdeki yılın İtalya, Almanya gibi iki büyük AB ülkesinde seçim yılı olması, bu ülkelerdeki sosyal demokratlar için “Hollande etkisini” bir hayat aşısı haline getiriyor.
Bir sosyalistin Fransa’da, Mitterand’ dan bu yana ilk kez Elysee’ ye çıkabilmesi ihtimali; Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerine nerdeyse “tarihi kavşak” gözüyle bakılmasına yol açıyor.
22 Nisan yarışına işte bu nedenlerden ötürü güç birliği yaparak hazırlanmaya karar veren önemli “üç sosyal demokrat lider” -Fransa’dan Hollande, İtalya’dan Pierluigi Bersani, Almanya’dan Sigmar Gabriel- 16-17 Mart günlerinde Paris’te bir araya gelerek bir “Paris Deklarasyonu” imzalayacak.
Dört sayfalık deklarasyonun içeriği henüz kesinleşmedi ama metindeki üç ana temanın “büyüme”, “dayanışma”, “demokrasi” olacağı biliniyor.
Avrupa’nın üç büyük sosyal demokrat partisinin katkısıyla oluşacak ortak deklarasyon çalışmalarına, geniş bir beyin takımı ile Almanya’dan Friedrich Ebert, Fransa’dan Jean Jaures vakıfları da katılıyor. Ortak Avrupa solunun çıkışı için el ele çalışan katılımcılar, Paris Deklarasyonu’nun, “Avrupa’da yeni bir siyasi salınımın başlangıcı olabilecek çapta ve önemde” görüyor.
Kurultay bahsini -bir sonraki kurultaya dek!- arkada bırakan Kılıçdaroğlu CHP’sinin de 16-17 Mart deklarasyonunu izlemesinde yarar var.
Avrupa solunda ne de olsa ilk defa “üçüncü yol”dan başka bir şeyler söyleniyor ve yıllar sonra ilk defa sola sahip çıkan değerler konuşuluyor.
Yorum Gönder