Benim sarı piknik buzluğumdan var ellerinde, hastabakıcı giysili adamlar hızla koşuyorlar merdivenlerden...
Arkalarında kameraman ordusu...
Bacaklar gidiyor...
Kollar geliyor...
*
Haberler var gazetelerde:
“Böbrek yanlış hastaya gitti...”
“Kollar karıştı...”
“Bacağı düşürdüler...”
*
Yüz takılan hasta, aynayı alıp kendi yüzüne bakamadan, medyayı içeriye doldurup Türkiye’ye gösterdiler...
Doktor, “Çok mutlu ama şimdi gülemiyor, altı ay sonra gülecek” diyordu...
Bir kız, “Yüz babamın, ondan bana kalan bir parça” diye ağlıyor kapıda....
*
Bir insana kol takıyorlar...
Ertesi gün geri alıyorlar kolu...
Kendisinin değildi zaten “kolum gitti” diyemiyor...
İkinci haber:
“Ayağını da geri aldılar...”
Ve son haber:
“Dayanamadı, öldü Şevket...”
*
O zaman bir başka kadın ağlıyor:
“O eller oğlumun elleriydi, uymadıysa çöpe atmasınlar...”
*
İnsanlar, iyi ile kötü arasına sıkışmış, kendi ellerini okşayıp, ayaklarını yoklayıp, gidip aynada kendi yüzlerine bakıp çıkmak istiyorlar karmaşık duyguların içinden...
Kader göstermesin...
Bir gün başkasının eli elinizde...
Ya da yüzünüz sizin değil...
Ağlayacaksın, dudaklar katılmıyor...
Sileceksin, yanaklar elin...
*
Önemli bir iş yapıyor aslında doktor...
İnsanlara yaşamlarını geri vermek için çabalıyor...
İnsanlığa hizmet...
Kutsal...
*
Ama böyle ilkel ve kötü görüntülerle olmak zorunda mı?..
Görgüsüzce...
Duygulara saygısız...
Özensiz....
Reyting yarışında olan televizyonlarla, reklam peşinde olan doktorların yarışı mıdır bu kollar, bacaklar, yüzler?..
Böyle midir tıp?
Yorum Gönder