Türkiye’de 28 şubat sürecinin yaşandığı dönem de dahil olmak üzere 32 yıl başyazarlık yapan son seçimde CHP’den milletvekili seçilen Oktay Ekşi, 28 Şubat 1997 koşullarıyla bugünün koşullarını SÖZCÜ için karşılaştırdı. Ekşi, “Şartlar o günkündün çok daha ağır ve vahimdir. Medya, üniversite, yargı, iş dünyası dahil aklınıza gelebilecek tüm kesimler baskı altındadır” dedi.
Necmettin Erbakan’ın Başbakanlığı döneminde gerçekleşen 28 Şubat 1997 tarihinde yapılan ve 14 saat süren Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısından sonra da bu konuyu köşesinde sıkça gündeme getiren Oktay Ekşi, bugün hedef tahtasına oturtulan 28 Şubat ile bugünkü koşulları şöyle karşılaştırdı:
“Baskı havası yarattılar”
“O günün koşullarında Genelkurmay Başkanlığı’nda oluşmuş bir hizbin, basın üzerinde ciddi bir baskısı vardı. Hatta yalnız basın üzerinde değil, öteki organlar üzerinde de bir baskı havası yaratmayı başarmışlardı. Nitekim Genelkurmay artık bir yerde ülkeyi yönetme konusunda etkin söz sahibi olmuştu. Genelkurmay adına da bunun başaktörü Çevik Bir ve Erol Özkasnak idi .
Bugün, durum çok farklı
Medya dünyasıyla ilgili listeler hazırlandığını duyuyorduk. Ben kendi adımın bazen vatanperver, bazen vatanhainleri listesine alındığımı güvendiğim kaynaklardan öğrenmiştim. Çünkü eleştirilerimin rahatsızlık verdiğimin farkındaydım. Bu yalnız benim için değil başkaları için de geçerliydi.
O dönemin uzun ömürlü olmayacağı ayrı bir gerçekti. O baskının uzun süre devam etmeyeceği belliydi. Çünkü aktörler belli süre sonra görevlerinden ayrılacak kişilerdi. Oysa bugün durum çok farklı.
Baskı kurmaya yetkili görüyor
Bugün, son seçimde aldığı yüzde 50’lik oy oranına dayanarak toplum üzerinde istediği baskıyı kurmaya kendisini yetkili gören bir siyasi iktidar var. Bir de herhangi bir şekilde seçilmişlik gerçeğine dayalı olmayan gizli cemaat baskısı var. Bu iki baskının ne zaman sona erebileceğine ilişkin bir tahminde bulunmak mümkün değil.
Ağır baskılar var Dahası bunları denetleme mekanizması yok. Nitekim medya, üniversite, yargı, iş dünyası dahil aklınıza gelebilecek tüm kesimler bugün, 28 Şubat 1997’le kıyaslanmayacak kadar ağır bir baskı altında. O nedenle bugünkü durum, 28 şubat sürecine göre bence çok daha vahimdir.
Çağdaş dünyadan koparma
28 şubat döneminin kamuoyuna deklerde edilmiş özlemleri en azından Atatürk’ün devrimler döneminde ifade edilmiş özlemleriyle örtüşüyordu. Bu açıdan bakınca benim hayat anlayışımla paralelizm içinde idi. Bugünkü baskı döneminin özlemleri tam ters doğrultudadır. Yani Türkiye’yi sonuçta çağdaş dünyadan koparacak bir süreç söz konusudur.
Bugün yazsaydım
Eğer, bugün yazı yazmış olsam, yaşanan durumu köşemde okuyucularıma aktarırken baskının her türüne karşı birisi olarak 28 Şubat 1997’yi herhalde hayırla anmazdım. Zaten o süreci hukuk içinde yaşanmış bir süreç olarak da düşünmüyorum. Sanırım bunun altını çizerdim. Ama bu özellikler bugünkü baskı dönemini onaylama anlamına gelmez. Hatta bugünkü dönemi şu nedenle daha da olumsuz değerlendirirdim: 28 Şubat 1997’de Devletin yapısını değiştirme iddiası yoktu. Oysa bugün Türkiye’yi Devlet dahil her şeyiyle değiştirmeyi amaçlayan bir süreci yaşıyoruz.”
Yorum Gönder