Sevgili,
CHP’nin ikili kurultayı hakkında söyleyecek şey çok, ama pek yeni unsur yok.
Aslında, CHP’nin bir kurultaya şiddetle ihtiyacı vardı, ama böylesine değil.
Tüzük kurultayı bugünkü haliyle bir hesaplaşmanın ötesine geçmiyor.
Oysa CHP büyük bir demokratik yapılanma, katılımcı yarışmacı kadrolaşma ve kimlik sorunu ile karşı karşıya.
Ne var ki bu kurultayın bu sorunların çözümünü amaçladığını söyleyemeyiz .
CHP’nin nabzını çok iyi tutan Fikret Bila, 22 Şubat tarihli yazısına şöyle başlıyordu:
“CHP’de ne zaman tüzük lafı ortaya atılsa anlayın ki genel başkanlık mücadelesi başlıyor…”
F. Bila daha sonra, CHP’de konunun tüzük olmadığının, mevcut tüzüğün öyküsünden belli olduğunu söylüyor, şimdiki tüzüğü antidemokratik bulup, yeni tüzük peşinde olanların bugün değiştirmek istedikleri tüzüğü hazırlayanlar olduğunu söylerken, aynı şekilde tüzüğün antidemokratik olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu ekibinin de onun verdiği yetkileri kullandığını belirtiyordu.
***
Kısacası hesaplaşma öncesi iki taraf da kamuoyuna pek inandırıcı gelmiyor.
Kurultayda gerçek amacın genel başkanlık yarışı olduğunu bir kez kabul ettin mi, doğal sonuç olarak, bu toplanmanın hiçbir yararı olmadığı sonucuna da varırsın.
2010 baharında yapılan kurultayın coşkusunun Kılıçdaroğlu’nun tüm Türkiye’de yarattığı umuttan kaynaklandığını görmüş bir kişi olarak, toplumun kurultaya bir ilgi göstermemesinin de, CHP’nin aradan geçen iki yıldan az süre içinde bu umutlara yanıt verememiş olmasından kaynaklandığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Bakma sen, toplantıda delegelerin sergileyecekleri coşkuya!
O coşku kurultay salonuyla sınırlı kalmaya mahkûm bu durumda.
Neden?
Çünkü kurultay gerçek sorunla değil, genel başkanlık çekişmesiyle ilgili.
Oysa CHP’nin sorunu bu değil ki?
CHP’nin büyük bir sorunu vardı; tabandan demokratik örgütlenme ile yarışmacı genç ve kadınların da bulunduğu kadrolardan oluşan bir yapılanmanın yaşama geçirilmesi.
Baykal’a yöneltilen en büyük eleştiri buydu.
Bir kere bu eleştiriyi haklı bulursan, “gitti Baykal geldi Kılıçdaroğlu” formülü ile hiçbir şeyin değişmeyeceğini de kaçınılmaz olarak kabullenmek zorunda kalırsın.
***
Nitekim olaylar bu görüşün doğruluğunu kanıtladı. Kılıçdaroğlu’nun seçimiyle CHP’nin yoklamalarda artıyor görünen popülaritesi hızla eski yerine indi. Çünkü Kılıçdaroğlu’nun kişiliğinin yarattığı umut, yeni ve demokratik, katılımcı, yarışmacı, kadın ve genç kadroları zengin bir yapılanmayla desteklenememişti.
Oysa bu, Kemal Kılıçdaroğlu’nun da genel başkanlığa gelirken vaat ettiği şeydi.
Ne var ki, Kılıçdaroğlu bu vaadini zamanında yerine getiremedi, gecikti.
Kılıçdaroğlu yalnız onu yapamamakla kalmadı. Büyük bir kafa karışıklığının ve belirsizliğin ürünü olarak görünen “Yeni CHP” sloganı ve de uygulamasıyla partide yeni bir kimlik sorunu da yarattı.
Tekrarlayalım, bugün CHP’nin önünde iki büyük sorun var:
1- Demokratik örgütlenme ile genç ve dinamik kadrolarla yapılanmasını güçlendirme.
2- Partinin TC’yi ve kendini nasıl tanımlayacağını bilememesinden doğan kimlik sorunu.
Birbirlerinden ayrı ve yine de bağlantılı bu iki sorunun da birlikte çözümü gerekiyor.
Birinin eksik kalması partinin işlevini yerine getirmesini engelleyecektir.
Hatta partinin kimlik sorununun çözülmemesi halinde onun hâlâ bir işlevi kalıp kalmadığı sorusunu da kimileri için gündeme getirecektir.
Kurultayın ya da kurultayların sonucu ne olursa olsun, en önemli husus CHP’lilerin karşı karşıya oldukları iki temel sorunun bilincine varmalarıdır.
Demokrasimizin selameti açısından, inşallah da varırlar!
Yorum Gönder