Şehitlerimiz ve Gazilerimize sahip çıkma zamanı geldi geçiyor

Hükümet ve yöneticilerimizin ülkede Orduyu söz sahibi yapmaktan kaçınmaları nedeni ile Güneydoğu Anadolu bölgemizde Sıkı Yönetim ilan edilmeden yapılan terörle mücadele harekâtı sonucu şehitlerimiz ve gazilerimiz normalin üstünde artınca daha hayatlarının baharında iken şehit olan ve sakatlanan genç evlatlarımız için olağanüstü destek tedbirleri alma zamanı geldi geçiyor.
Ne hikmetse Osmanlı döneminden beri ülkemizde en ucuz şey genç askerlerimizin, çocuklarımızın kanı. Şimdilerde yurt dışına gönderilen ve oralarda masum halkların korunması ile ilgili, insanlık idealini gerçekleştirmeye çalışan askerimize makul bir maaş ödendiğini duyunca mutlu oluyoruz. Düşünün daha 50–60 yıl kadar önce Kore’ye gönderilen askerlerimiz inanılmaz derecede komik maaş alıyorlardı. Örnek vermek gerekirse erlerin maaşı ayda 1 dolardı. Evet, yanlış görmediniz, yanlış anlamayı önlemek için yazı ile tekrarlıyorum. Erlerin maaşı bir, onbaşıların1,5,çavuşların 2, Astsubayların 15, subayların 20 ve (Binbaşı ve üstü) üst subayların 25 dolardı.
O günlerde herkes ülkenin döviz sıkıntısı çektiğini biliyor ve duruma itiraz etmiyordu. Ama Menderesin mevcut döviz rezervini belirli bir kesimin avantajları için kullandığının farkındaydı. Orada iken bizzat şahit olduğum olaylara dayanarak şunu söylemek isterim ki, savaşa katılan Birleşmiş Milletlere mensup Ordu mensupları arasında bizden başka parasız, pulsuz (Koreliler hariç) hiçbir asker yoktu. Zamanın iktidarı resmen askerinin kanını dövize dönüştürme eğilimine sahip gibiydi.
Türk Ordusunun subay ve astsubayları gerçek anlamda şövalye ruhlu insanlar gibi davrandıkları için, bir iki hatıra dışında bu konuya bu güne kadar kimse temas etmemiştir. Menderesin sevabına ( aslında Demokrat Partinin oy potansiyeline) sahip çıkan politikacılar, ne hikmetse günahlarına asla sahip çıkmadılar.
Şu anlatacağım olay, Kore’de görev yaptıkları bir yıla yakın süre içinde bütün Türk personelinin maddi bakımdan ne kadar güçsüz bırakıldığını açıklamak için yeterli olabilir.  Kore’ye doğru giderken içinde bulunduğumuz General Eltinge gemisinde bir bardak koka kola 5 sentti, ama elimizdeki 180 dolarlık harcırahtan kimse hovardalık yapmak istemediğinden, koka kola alıp ortalığa hava basan arkadaşlarımızı ne hovarda ve ne cesur insan diyerek büyük bir tezahüratla alkışlıyorduk.
Kore halkının durumuna gelince o kadar olumsuz şartlarda yaşıyorlardı ki, aradan bu kadar uzun süre geçmiş olmasına rağmen, Han nehri üzerinden geçerken gördüklerim hala gözlerimi sulandırır. O zaman öyleydi ama şimdi durum değişti. Hem Kore ve hem de Türkiye maddi bakımdan oldukça iyi durumdalar. Adil bir değerlendirme ile şunu söylemek isterim ki savaşanlar başta olmak üzere Kore’de görev yapmış bütün askerlerin her birinin devletten, bu günün parası ile asgari 30-40.000 Dolar alacağı vardır. Bu askerin kan parasını hayatta kalanlara ve ölenlerin ailelerine ödemek, inanıyorum ki en büyük bir insanlık ve vefa borcudur. İnşallah bu yazdıklarım bir vesile ile iktidar ve muhalefet milletvekillerinden birinin eline geçer de onlarda bu hakkı teslim ederek mahşer günü o çok sevdikleri liderleri Menderes ve arkadaşlarının yükünü hafifletebilirler. Bu kan bedelini ödemede artık maddi bakımdan çok güçlenmiş olan Kore Devleti de eğer isterse katkıda bulunabilir.
Osmanlı dönemine gelince; Sadece geçen yüzyılın başlarında geçen bir olay yurttaşlarımızın nasıl harcandığının işaretleridir. Üzerine türküler bestelediğimiz ünlü Yemen isyanını biliyorsunuz. Bu savaştan dönen, Kuzey Afrika ve Arabistan Yarımadasında görevini tamamlayıp terhis olan askerler yurda gemilerle getirilmektedir. Bütçede bu askerlere alacakları maaşlarına karşı ödeme yapmak istenmediğinden; Sultan Abdülhamit bu askerlerin Başkente uğramadan dağıtılmalarını istemiş ve gemiler askerlerin bir kısmını İskenderun’da, bir kısmını da İstanbul’u transit geçerek Trabzon’a götürmek mecburiyetinde kalmışlardır. O dönemde yeterli ölçüde yol ve ulaşım aracı olmadığından terhis olan askerlerin evlerine ulaşıp ailelerine kavuşmaları çok uzun zaman alabiliyordu.
Ermeni Meselesi konusunda araştırma yaparken bu güne kadar hiç bilinmeyen ve konuşulmayan bir durumla karşılaştım. Bu gün her ne kadar ulusal devlet yapısı kötüleniyor ve buna karşılık Osmanlı yönetim anlayışı yüceltiliyorsa da o günlerde ülke, özellikle Anadolu ve Trakya çok kozmopolit bir yapıdaydı. Anadolu’da Müslümanlar kadar oldukça fazla Gayrimüslim köy ve kasabaları vardı. Evlerine doğru ilerleyen askerlerin yolu bazen eşkıyalar tarafından kesiliyor, soyuluyorlar daha da acısı, isyan halindeki Gayrimüslim köylerden geçerken bazen öldürülüyor ve garipler mezarlıklarına atılıyorlardı. Anne babalara da “Giden gelmiyor, acep nedendir?” türküsünü söylemek kalıyordu.
Günümüze gelirsek artık askerinin kan ve can bedeline ihtiyacı olmayan ekonomik bakımdan güçlü bir yönetimimiz var. Bir yurttaşımızın hiçbir maddi değerle kıyaslanamayacak en önemli hakkı, özgürce yaşama hakkıdır. Bu hak bazı yasa dışı elemanlarca ellerinden alınıyor. Hükümet Türk-Kürt kardeşliğine zarar vermemek için, geçmişte uygulandı da ne oldu gibi bahanelerle sert askeri tedbirler yerine mevcut statünün devamını arzu ediyor. Bunun anlamı açıkça şudur: PKK yurt içinde gizli örgüt olarak düşmanca faaliyetine devam edecek ve fırsat buldukça masum asker, polis, sivil halk ve memuru öldürecek, böylece açığa çıkacak ve ancak ondan sonra sıkı bir takiple bertaraf edilecektir. Yani tıpkı geçmişte olduğu gibi önümüzdeki günlerde de şehit ve yaralılarımız belki de artarak devam edecek.
Bu şehit ve yaralılar ABD veya Avrupa’dan gelmeyecek ama bizim yani Türk Halkının içinden gelecektir. Bu tehlikeye bazı kent ve kasabalara ait bir tehlike gözü ile bakmak büyük hata olur. Sorun her an, herhangi bir kesime kayabilir. Büyük şehirlerimizde, turistik yerlerimizde veya herhangi bir şehrin alışveriş merkezi veya ana caddelerinde bir sabotaj faaliyeti ile en yakınlarımızdan birilerini kaybedebiliriz. Bu nedenle olası şehit ve gazilerimizin ailelerinin hak ve menfaatlerini korumak bir mecburiyet halini aldı. Hükümet üyeleri ve devlet erkânının cenaze törenlerinde boy göstermeleri ve taraftar basın/ yayın organlarında üzüntülerin paylaşıldığı mesajı verilmesi bu kişilerin şehit ailesine karşı olan borcunu ödemek için asla yeterli olmamalıdır. İnsanı en çok üzen bu gencecik fidanlarımızın kaybı ile geride bıraktığı fakir anne babası ile kardeşlerinin, genç eş ve çocuklarının yaşamlarını nasıl sürdürebilecekleri hususudur.
O ailenin öncelikle ve ilk hamlede geçim derdi üzerlerinden alınmalı ve ailenin sadece kayıp acısı ile baş başa bırakılması sağlanmalıdır. Geçim sıkıntısı en iyi ne şekilde kaldırılabilir? Bu soru TBMM: de milletvekillerinin araştırma ve tartışmaları ile ortaya çıkarılabilir. Bir rakam vermek gerekirse, devletin gücünü de dikkate alarak biz her şehit ailesine bir hafta içinde 250.000, her gaziye de 100.000 YL ödenmelidir diyoruz. Bunun yanında şehrin Vali ve Belediye Başkanlarına da çok önemli görevler düşüyor. Onlarda şehit ve gazi ailelerinin iskân sorununu halledilmelidirler. Özellikle şehit ailelerine bir daire veya mesken hediye edilmesi, aile mensuplarından işi olmayana iş temin edilmesi idealdir.
Devlet büyüklerimize gelince; Doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından imzalanan ve şehit ailesine hitaben yazılmış bir teşekkür mektubu ve şehitlere has ve aileyi onurlandıracak bir madalyanın, o şehirdeki en yüksek mevkideki görevli eliyle, mümkünse grup halinde değil tek tek törenle verilmesi, o ailenin bundan sonraki yaşamına büyük bir onur ve destek verebilir.
Cenaze törenlerine gelince, nedense resmi törenle, dini tören birbirine çok karıştırılıyor. Bu kesinlikle ayrılmalıdır. Tabii ki şehidimizi dini törenle gömmek isteriz. Ama her şeyden önce bu şehit gencin artık Türk Ulusunun bir evladı olduğunu ve ulusun ona olan minnet borcunu resmi bir törenle ödemek istediği gerçeğini de görmemezlik edemeyiz. Bu konuda son teklifimiz mezar başında bir manga erin bulundurulması ve bu manganın emirle havaya üç el ateş ettirilmesidir. Böylece bizler için canını feda etmekten çekinmeyen bu genç evladımızı hem hakkı olan saygı ile uğurlamış, hem de geride bıraktığı çoluk çocuğuna gerçek anlamda sahip çıkmış oluruz.

Dr. M. Galip Baysan

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget