Cumhuriyet tarihi yalancılarının sıkça söyledikleri yalanlardan biri de Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nı başlatmak için Anadolu'ya giderken Vahdettin'in Atatürk'e 40.000 altın verdiği iddiasıdır.
Örneğin, Nihal Atsız, "Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa'ya teşkilat yapması için 40.000 altın vermiştir. Bu paranın önemli kısmı, eskiden beri beslediği değerli yarış atlarını satmak suretiyle elde edilmiştir." [1] demiştir. Ancak Vahdettin'in at beslediğine ilişkin en ufak bir belge veya bilgi yoktur. [2] İyi bir binici olduğu da (bu at besleme hikayesi için) sonradan kurgulanmıştır.[3] Vahdettin'in, Atatürk'e, 40.000 altın verdiği iddiası, Necip Fazıl'dan, Kadir Mısıroğlu'na kadar bütün Vahdettinci yazarların dört elle sarıldıkları bir yalandır.[4]
Vahdettin'in, Atatürk'e 40.000 altın verdiğini iddia eden Vahdettinci yazarların her şeyden önce matematik biliminden ve fizik kurallarından habersiz oldukları anlaşılmaktadır. Bu matematik ve Fizik cahili yazarlara Turgut Özakman, "40.000 altının nasıl taşındığını" sormuştur? Bir altın 7.6 gram olduğuna göre 40.000 altın 304 bin gram, yani 304 kilo eder. Doğal olarak altınların sandıklara yerleştirilmesi gerekir. Her sandık 50 kilo olsa, 304 kilo altın 6 sandık eder. "Altı sandık dolusu altın saraydan Şişli'deki eve, Şişli'den Galata rıhtımına, rıhtımdan motora, motordan Bandırma gemisine, gemiden Samsun rıhtımına, oradan Mıntıka Palas oteline, oradan Havza'ya, Amasya'ya, Erzincan'a, Sivas'a, Erzurum'a, Kırşehir'e, Kayseri'ye, Ankara'ya nasıl taşınır? Kimler taşır? Hiç kimsenin ilgi ve merakını çekmez, biri bile 'bunlar nedir' diye sormaz mı? Mesela Refet Paşa, K. Karabekir Paşa, Rauf Bey, bu esrarlı sandıklardan neden hiç söz etmiyorlar? Mustafa Kemal sandıklarda altın olduğunu arkadaşlarına söylediyse neden hiçbiri bugüne kadar bu altınlar konusuna değinmedi? Neden gerektikçe altınları harcamayıp da ona buna muhtaç oldular?" [5]
Atatürk Anadolu'ya geçtikten sonra
büyük para sıkıntısı çekmiştir.
|
Bandırma vapurunu arayan İngilizler bu altınları neden görememiştir? Bandırma vapurunda bulunan 23 kişiden herhangi biri ve daha sonra Kurtuluş Savaşı boyunca Atatürk'ün yanında yakında yer alan yüzlerce kişiden hiçbiri neden bu altınlardan söz etmemiştir?
Atatürk'e verildiği iddia edilen 40.000 altın yalancı tarihçiler tarafından açık artırma misali sürekli artırılmış ve en sonunda çok uçuk bir rakama, 400.000 altına kadar çıkmıştır.
Şehzade Mahmut Şevket Efendi, 1967 yılında Murat Sertoğlu'na verdiği bir röportajda, Vahdettin'in Atatürk'e 400.000 altın verdiğini iddia etmiştir. [7]
Atatürk'e Dahiliye Nezareti ödeneğinden 1000 lira ile 23 karargâh mensubunun 3 aylık maaşları, yollukları ve yüzde 50 zam verilmiştir. [8]
Ayrıca değişik ihtiyaçlar için de 25.000 lira verilmiştir. [9]
Atatürk ve 23 kişilik kuruluna verilen bu paranın ne kadar yetersiz olduğunu anlamak için bir örnek verelim: 1920'de Sadrazam Damat Ferit, birkaç kişilik heyetiyle Paris Barış Görüşmeleri'ne giderken kendisine 70.000 lira verilmiştir. [10]
Atatürk, Anadolu'ya geçtikten sonra büyük para sıkıntısı çekmiştir.
Örneğin, Erzurum'dan Sivas'a giderken yaşanan para sıkıntısı Binbaşı Süleyman Bey'in verdiği 900 lirayla çözülmüştür. [11]
Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyeleri de kendi aralarında topladıkları 1000 lirayı Atatürk ve heyetine vermişlerdir.[l2] Otomobillerin benzini Sivas-Amerikan okulunca karşılanmıştır. [13]
Sivas Osmanlı Bankası Müdürü'nden 1000 lira ödünç alınmıştır. Hacı Bektaş Dergâhı Şeyhi Cemalettin Efendi de Atatürk'ün heyetine bir miktar yardım yapmıştır.[l4]
Atatürk ün mali işlerine bakan arkadaşı
Mashar Müfit Kansu
|
Atatürk, Samsun'a çıktıktan yedi buçuk ay sonra Ankara'ya geldiğinde yaşadığı "para sıkıntısından", Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi'nin Ankara tüccarından toplayıp kendisine verdiği 1000 lirayla biraz olsun kurtulmuştur. [17] Paranın geldiği gün et ve helva ziyafeti verilmesine karar verilmiştir. Her zaman çorba içilmesine alışık olanlar, et yemeği gelince şaşkınlıklarını gizleyememişlerdir. Atatürk, Ankara'da TBMM açılırken yeni sivil elbisesi olmadığı için Erzurum Valisi Münir Bey'in sivil elbiselerini giymiştir. Ancak elbise biraz üstünden akar gibidir. İstanbulin denilen uzun ceket biraz büyük gelmiştir, reye pantolon uzun ve iğreti durmaktadır. En kötüsü de pek sevilmeyen ciğer rengindeki festir.[18]
Atatürk'ün, yeni Türkiye'nin kuruluşlunu simgeleyen TBMM'nin açılışına, "emanet" elbiseyle katılması yaşadığı ekonomik sıkıntının en açık kanıtlarından biridir. Atatürk, 3 Mayıs 1920'de Kazım Karabekir'e çektiği telgrafta "Elde beş para bulunmadığı malum-u devletleridir. Şimdilik içerde bir kaynak da bulunmuyor" demiştir.[19]
Rauf Orbay anılarında, Atatürk'ün İstanbul'dan hareketinden önce kendisine, "Para meselesini ne yapacağız? Girişeceğimiz işlerde şüphesiz ki paraya ihtiyacımız olacak. Fakat biliyorsun bende biraz para vardı, hepsini Minber (gazetesi) yuttu. Sen de benden farklı değilsin. Aylıklarımızla ne yapabiliriz" dediğini anlatmıştır. Rauf Orbay bu "para meselesini" Topçuoğlu Nazmi Bey'e açmış, Nazmi Bey de hiç tereddüt etmeden Rauf Bey'e 5000 lira vermiştir. Rauf Bey, "Biz Amasya'dan itibaren her işimizi bu para ile gördük. Bu para bitince, Sivas Kongresi'ne giderken Erzurum Müdafaa-i Hukuk Heyeti bize bin lira kadar para temin etmişti" diyerek para sıkıntısına dikkat çekmiştir. [20]
Kılıç Ali Bey |
Atatürk, Anadolu'da bir ara konuklarına kahve ikram edemez derecede parasız kalmıştır. Kurtuluş Savaşı'nın hangi ekonomik güçlüklerle kazanıldığını görmek isteyenlerin Atatürk'ün,
Sakarya Savaşı öncesinde 8 Ağustos 1921 tarihinde yayınladığı Tekalif-i Milliye Emirleri'ne bakmalarını öneriyorum: Atatürk, ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için, çarıktan çoraba, iç çamaşırdan iğne ipliğe, ekmekten çiviye kadar her şeyi halktan istemiştir.[22]
Siz bütün bu gerçekleri bir yana bırakarak utanıp sıkılmadan hangi 40.000 altından söz ediyorsunuz? Siz bu milletle dalga mı geçiyorsunuz?
Turgut Özakman'ın dediği gibi, "İstanbul'dan o kadar altınla yola çıktılarsa neden oradan buradan yardım almak zorunda kalmışlar? Mustafa Kemal ne yaptı o kırk bin ya da yüz binlerce altını? Sakın Samsun'daki otelin bodrumuna ya da Havza'daki termal hamamın havuzunun altına gömmüş olmasın! Definecilere duyurulur!"[23]
Atatürk Anadolu'ya giderken kendisine sadece 1000 lira verenler, Atatürk'ü yok edip Milli harekete son vermek için kurdukları Kuvayı İnzibatiye'ye tamı tamına 1.250.850 lira ödenek ayırmışlardır. [24]
Vahdettin'in İngilizlere sığınması
Vahdettinci yazarlarca, "Kurtuluş Savaşı kahramanı" olarak gösterilen Padişah Vahdettin, Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasından derin bir üzüntüye kapılmış, Türk ulusunun kazandığı bu zaferden fena halde rahatsız olmuştur. Bu öyle bir rahatsızlıktır ki, Padişah Vahdettin, yapılan tüm önerilere karşın Mustafa Kemal Atatürk'e "kutlama telgrafı" göndermeye karşı çıkmıştır. [25]
İngiliz Yüksek Komiseri Rombald, 26 Eylül 1922 tarihinde Londra'ya gönderdiği bir yazıda, "Padişah, Mustafa Kemal'e bir kutlama telgrafı göndermeye zorlandığını ama bunu reddettiğini dolaylı biçimde bilgime sunmuştur" demiştir.[26] Ancak yakınlarının ısrarı üzerine, "son savaşta" yaşamlarını yitirmiş olanların ruhuna Fatiha okumak amacıyla 15 Eylül 1922'de Fatih Sultan Mehmet Camii'nde yapılan dini törene katılmıştır.[27]
TBMM, 11 Ekim 1922 tarihinde Mudanya Ateşkes Antlaşması'nı imzalayarak, kesin zaferi perçinlemiş, dahası İstanbul, Boğazlar ve D.Trakya'yı savaş yapmadan kurtarmıştır. Barış görüşmelerinin İsviçre'nin Lozan şehrinde yapılmasın karar verilmiştir. O günlerde Sadrazam Tevfik Paşa'nın meşru hükümet olarak Türkiye'yi Lozan'da İstanbul Hükümeti'nin temsil edeceğini belirtmesi üzerine harekete geçen TBMM 1 Kasım 1922'de saltanatı kaldırmıştır.haberguncel.blogspot.com
Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasından sonra Sadrazam Damat Ferit, 22 Ekim 1922'de İngiliz polislerinin koruması altında Orient Ekspresi ile Avrupa'ya kaçarak Fransa'nın Nice şehrine yerleşmiş ve İstanbul'un kurtarıldığı 6 Ekim 1922'de orada ölmüştür.
Sadrazam Tevfik Paşa, 5 Kasım 1922'de görevinden çekilerek yönetimi İstanbul'da bulunan TBMM temsilcisi Refet Paşa'ya bırakmıştır.
Damat Ferit'in ve işbirlikçilerin kaçarak İngilizlere sığınması, saltanatın kaldırılması, Tevfik Paşa'nın istifa ederek İstanbul'u TBMM temsilcisi Refet Paşa'ya bırakması, İzmit'te Ali Kemal'in linç edilmesi, İstanbul'da tramvaylara "Kahrolsun Vahdettin" yazılması ve gibi gelişmeler Padişah Vahdettin'i korkutmaya başlamıştır. [28]
"Büyük zafer İstanbul'da büyük şenliklerle kutlanıyordu. Halk gündüzleri meydanlara toplanıyor, her yerde heyecanlı nutuklar söyleniyordu. Padişaha karşı yer yer en ağır sözler sarf ediliyor, hakaretler yağdırılıyordu. Aynı gün kalabalık bir grup Yıldız Sarayını önüne gelerek padişahlık aleyhine gösteriler yapmıştı. Mevlit gecesi ise tramvayların üzerine tebeşirle, 'Kahrolsun Vahdettin' sözleri yazılıyordu. Saraydaki görevlilerin, memurların çoğu korkudan gelmiyordu."[29]
Padişah Vahdettin Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasına ve saltanatın kaldırılmasına karşın önceleri hâlâ İngilizlerden "yardım" beklemekte, İngilizlerin Kemalistleri etkisizleştireceğini düşünmekte ve hâlâ tacını ve tahtını koruyacağını zannetmektedir. Ancak bir süre sonra tacını ve tahtını bir kenara bırakarak "canının" derdine düşmüştür.
Son İhanet
Vahdettin, 6 Kasım 1922'de İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold ve Baştercüman Ryan'ı kabul ederek onlarla uzun bir görüşme yapmıştır. Vahdettin, bu uzun görüşmenin sonunda İngiliz makamlarının yakın bir tehlike halinde şahsını korumak için her şeyi yapacaklarına dair 1920'de verdikleri sözü hatırlatmıştır. Kendisini, güvenli bir yere götürüp götüremeyeceklerini, götüreceklerse Mısır'a mı, Kıbrıs'a mı götüreceklerini sormuştur. Rumboldi Mısır'a gitmesinin imkânsız olduğunu ama geçici olarak 10-15 kişiyle birlikte her yere gidebileceğini söylemiştir.[30]
Vahdettin, bu görüşmede, Bolşevik olarak tanımladığı Kemalistlerin bir azınlık oluşturduklarını, bunun bir Kemalist darbe olduğunu ve İtilaf devletlerini de ilgilendirdiğini iddia ederek, İtilaf devletlerinin Ankara hükümetinin meşruluğunu tanıyıp tanımayacaklarını, barış sonuçlanıncaya kadar Ankara Hükümeti'nin İstanbul'la ilgili iddialarını kabul edip etmeyeceklerini ve İstanbul'u sıkıyönetim altına alıp almayacaklarını sormuştur.[31]
Bu soruya Rumbold, İstanbul Hükümeti'nin ortadan kalkmış olduğu, İtilafların konferansta bir "güçle" görüşmeleri gerektiği; bunun da ancak Ankara yönetimi olacağı cevabını vermiştir.
Bu sırada İngilizler bir kere daha Padişah Vahdettin'i kullanmayı denemişlerdir. İngiltere Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden Ronald Lindsay, 6 Kasım1922 kaleme aldığı bir yazıda şöyle demiştir:
"Fırsattan yararlanarak Padişaha Kıbrıs'ta siyasi barınak önersek veya ona görevinden istifa etmemesini telkin ederek, İslam ülkelerinin gözünde saygınlığımızı yükseltme olanağını incelemekte yarar olabilir. Halifenin, İngiltere tarafından Türkiye'deki ulusçulara ve cumhuriyetçilere karşı korunması, Hindistan ve öteki İslam ülkelerinde pek etkili olabilir."
İngiltere Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Crowe, bu öneriyi şöyle yorumlamıştır: "Padişaha siyasi barınak verme önerisi dikkatle incelenmelidir. Ona barınak olarak belki Hindistan'ı öne rebiliriz; ama bu denli bir öneri Hindistan'da Halifeye karşı bir soğukluk yaratabilir."
L. Curzon da bu konuya kafa yormuştur: "Padişaha siyasi barınak veririm; ama ona bu nerede verilebilir? Lütfen bu konuyu tartışınız."[33]
Bu yazışmalardan açıkça görüldüğü gibi İngiltere, kaçacak delik arayan, kullanılmaya çok müsait bir durumda bulunan Padişah Vahdettin'i, daha doğrusu Vahdettin'in "Halifelik" yetkilerini kullanmak istemiştir. Halifenin, özellikle Hindistan'daki Müslümanların ayaklanmalarının bastırılmasında işe yarayacağını düşünen İngiliz yetkililer, bir ara ciddi ciddi Vahdettin'i Hindistan'a götürmeyi düşünmüşlerdir. Ama yine karşılarına Mustafa Kemal Atatürk çıkmıştır; çünkü biraz incelediklerinde Hindistanlı Müslümanların halifeden çok Atatürk'e bağlı olduklarını görmüşlerdir. Kurtuluş Savaşı'ndaki kahramanlığından dolayı Mustafa Kemal Hindistan'da, "Allah'ın kılıcı!", "İslamın son mücahidi!" gibi adlarla anılmakta ve büyük saygı görmektedir.[34]
Bu gerçeği, Hindistan Kral Naibi, 10 Kasım 1922'de Hindistan Bakanlığı'na bir gizli telgrafla şöyle bildirmiştir: "Padişahın halifeliği dışında, kendisi Hindistan'da pek az tanınmıştır ve Türkiye'nin işgali sırasında, onun İngilizlerin aleti olduğundan kuşkulanılmaktadır. Dolayısıyla, genel eğilime göre onun tahttan indirilmiş olması Hindistan'da ilgisizlikle karşılanmıştır. Mustafa Kemal ise ülkesinin kurtarıcısı ve İslamın şampiyonu olarak görülmektedir." [35]
Kurtuluş için Atatürk'e bir "kutlama telgrafı" çekmeyen Vahdettin, iyice sıkışınca Atatürk'le temas kurmak istemiş ama başarılı olamamıştır.[36]
Kaynakça
[1]Atsız. Türk Ülküsü, s.86.
[2]Özakman, age, s.275.
[3] age, s.276.
[4] Kısakürek. Vatan Haini Değil. Büyük Vartan Dostu Sultan Vahdettin, s.204.
[5] Özakman, age. s.276.
[6] age. s.276.
[7[ Tercüman, 6 Temmuz 1967; Özakman, age, s. 277.
[8] özakman, age, s.279; Selek, age, s.137. Atatürk'ün imzaladığı bu 1000 liralık makbuzun klişesini, eski Dahiliye Nazırı Mehmet Ali yayınlamıştır. Ayrıca, Atatürk'ün bu paranın sarfı ile ilgili telgrafı 28 Mayıs 1919'da Vekiller Heyeti' nde görüşülmüş, gereğine karar verilmiş, karar tutanağına yazılmış, yani devletin kayıtlarına geçmiştir. ortada gizli saklı hiçbir şey yoktur. Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken, C.I, s.84.
[9] Selek, age, s.137. Ancak bu 25.000 lira iddiası da şimdiye kadar belgelenememifltir. Özakman, age, s. 281.
[10] inal, age, s.2059; Özakman, age, s. 278; Gökbilgin, age, CII, s.403.
[11] Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber, C.I, s.-173.
[12] Cevat Dursunoğlu, Milli Mücadelede Erzurum, Ankara, 1964, s. 138.
[13] Atatürk, kendisine ayrılan üç otomobilin Anadolu'da benzini bitince istanbul'dan benzin istemiştir. Bunun üzerine alınan 1000 kilo benzin Samsuna gönderilmemiş ya da gönderilememifl-tir. Yücer, age, s.135.
[14] Doğan Avcıoğlu, Türkiye'nin Düzeni, C.I, 4.bs, istanbul, 1969, s.204.
[15] Kansu, age, s.449, 481, 487.
[16] age, s.506-508.
[17] age, s.506-508; Selek, age, s.136,137.
[18] age, s.40,41.
[19] Karabekir, istiklal Harbimiz, s.658.
[20] Feridun Kan-demir, Hatıraları ve Söylemedikleri ile Rauf Orbay, istanbul, 1965, s. 33 [21] Turan, age, s.219.
[22] Meydan, age, s.545.
[23] Özakman, age, s.280, dipnot 227.
[24] Berber, age, s.75.
[25[ Sonyel, Gizli Belgelerle Mustafa Kemal Vahdettin ve Milli Mücadele, s. 189.
[26] FO, 37117901IE10729: Rumbold'tan Curzon a gizli ve özel mektup. İstanbul, 26.9.1922; Sonyel, age, s.191.
[27]İkdam, Sabah, 16.9.1922.
[28] özakman, age, s.61. i
[29] Çetiner, age, s.258.
[30] Jaeschke, age, s.248, 249.
[31] age, s.248,249.
[32] FO, 371I7912IE12647; Rum-bold'tan Curzon ayazı, 7.11.1922; Sonyel, age, s.197.
[33] FO, 37117910IE, 12293; Sonyel, age, s.198.
[34] Mustafa Kemal'in Kurtuluş Savaşı sırasında ve sonrasında İslam dünyasındaki saygınlığı hakkında bkz. Sinan Meydan, Atatürk İle Allah Arasında, "Bir Ömrün Öteki Hikayesi", 3.bs, İstanbul, 2009, s.374 vd.
[35] FO, 37117913IE12699; Kral Naibinden Hindistan Bakanlığına ivedi, özel ve gizli telgraf, 10.11.1922; Sonyel, age, s.198.
[36] Jaeschke, age, s.250.
Vahdettin Dosyası 1 : Vahdettin Hain Değildir Tezinin Kaynağı
Vahdettin Dosyası 2 : Vahdettin ve Kurtuluş Savaşı
Vahdettin Dosyası 3 : İngilizlere yalvaran bir Osmanlı Padişahı : Vahdettin
Vahdettin Dosyası 4 : Vahdetinin Türkiye,yi İngilizlere Bırakma Önerisi
Vahdettin Dosyası 5 : Atatürk’ün Vahdettin’i Milli Harekete Yaklaştırma Çabaları
Vahdettin Dosyasi 6 : İngiliz ajanı gibi çalışan bir padişah: Vahdettin
Vahdettin Dosyası 7 :Atatürk'ün Samsun'a çıkışı ve Vahdettin
Vahdettin Dosyası 8 : Kırk Bin Altın Yalanı
Vahdettin Dosyası 9 : Vahdettin'in Kaçışı Yurtdışındaki İhanetleri ABD Başkanı'na Yazdığı Mektup
Yorum Gönder