AKP, kedinin fareyle oynaması gibi oynuyor seninle…
Ülkenle.
Yaşantınla.
Geleceğinle.
Vatan, “yağma Hasan”ın böreğine döndü.
“Özelleştirme” adı altında talan edilmeyen yer kalmadı.
Fabrikalar. Yüzyıllık işletmeler. Arsalar. Ormanlar. Dereler. Akarsular…
Haraç mezat satılıyor her şey.
Yerli ve yabancı haramiler çakallar gibi…
Akbabalar gibi… Üşüşmüşler.
Alın teri, göz nuru birikimlerinizin başına.
Yağmalıyorlar.
Talan ediyorlar…
Amerikalısı, İngiliz’i, Yunanlısı, Yahudi’si kuyruğa girmiş:
“Bana da, bana da… Daha yok mu” diyor.
Nerdesin ey halkım?
Ekmeğini, aşını, emeğini, terini satıyorlar.
Kanını, canını vatanını satıyorlar…
Hem de haraç mezat…
Nerdesin ey halkım? Bir zamanlar, “Ya İstiklal, Ya ölüm” diyen sen değil miydin?
Bu vatan uğruna binlerce yaralı, binlerce şehit verdin.
Yemen’lere gittin, dönmedin.
Sarıkamış dağlarında aç, susuz, donarak öldün.
“Çanakkale geçilmez” dedin. Kimse geçemedi.
Tek adım attırmadın düşmana. Binlerce yaralı, binlerce şehit verdin.
Ama vatanını vermedin.
Şimdi vatanın yine tehlikede. Yine saldırı altında. Yine ayaklar altında…
Çocuklarını bir emperyalist devletin çıkarı uğruna yine “Yemen Çölleri”ne salmak istiyorlar…
“Yol Geçen Hanı”na çevirdi yurdunu PKK’lı hainler.
İstedikleri zaman giriyorlar.
İstedikleri zaman çıkıyorlar.
Kınalı kuzularını şehit ediyorlar… Sonra da ellerini kollarını sallayarak, inlerine dönüyorlar…
Öğretmen kaçırıyorlar. İşçi kaçırıyorlar. Subay, astsubay kaçırıyorlar.
Uzaktan kumandalı televizyon gibi… Bir taraftan da canlı canlı seyrediyorlar…
Her yere mayın döşüyorlar. Bomba yerleştiriyorlar. Uzaktan kumanda ile can alıyorlar…
Görmüyor musun olup bitenleri ey halkım?
Duymuyor musun?
Bakmıyor musun? Korkuyor musun yoksa hâlâ?
Ama Vatan elden gidiyor…
“Çanakkale geçilmez” diyordun bir zamanlar.
Şimdi geçtiler.
Hem de harem-i ismetimize değin girdiler.
Kozmik odalarımıza daldılar.
“Ya İstiklal, Ya ölüm” diyen sen değil miydin?
Nedir bu vurdumduymazlık ey halkım?
Bakın büyük Usta Nazım Hikmet neler söylüyor size:
“Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlûkusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
– demeğe de dilim varmıyor ama –
kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!
Yorum Gönder