Mısır’da 16-17 Haziran arasında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tur kesin sonuçları, 1 hafta süre geçtikten sonra açıklandı.
Başkanlık seçimi arifesinde, Mısır’ın görüntüsü şöyleydi:
Bir yanda alternatif olarak sunulan kırk katır ile kırk satır ve ortada biçare Mısır.
Gerçekten de, seçimlerin iki favorisi bu görüntüyü doğruluyordu. Bir yanda, askerlerin adamı, Mübarek’in eski başbakanı Ahmet Şefik, öte yanda da Müslüman Kardeşler’in (M. K.) adayı Muhammed Mursi.
Biri askeri dikta, öbürü de şeriat özlemli rejimin iki temsilcisi.
Hangisi kazanırsa kazansın, bundan demokrasi çıkmayacağını anlamak güç değildi.
Nitekim, seçimlere katılım oranı da yüzde 51’de kaldı.
Oturmuş Batı demokrasilerine baktığınızda, katılım oranı yadırgatıcı görünmeyebilir.
Ama unutmamak gerekir ki, bu seçimler ülkede “devrim rüzgârlarının!” estiği bir eylemler zincirinin ardından gelmekteydi ve katılımın çok daha yüksek olması gerekirdi.
Katılan yüzde 51’in, yüzde 51.73’ünün oyları Muhammed Mursi’ye giderken, yüzde 48.27 oranında oy da Hüsnü Mübarek’in son başbakanı Ahmet Şefik’e yöneldi.
Böyle bir eylemin ardından, Ahmet Şefik’in yüzde 48 oy alması, ordu ile Mübarek’in ülkede hâlâ geniş bir tabana ya da daha doğru bir deyişle büyük bir etkiye sahip olduğunu gösteriyor.
***
Zaten Mısır’da ordu, yatırımları ve nüfuzu ile büyük bir ekonomik etkinliğe de sahip.
Ayrıca Yüksek Askeri Konsey, cumhurbaşkanlığından önce yapılan, yasama seçimleriyle oluşan ve çoğunluğu Müslüman Kardeşler ağırlıklı parlamentoyu da feshetmişti.
Her şey ordunun ne olursa olsun, iktidarın dizginlerini kolay bırakmayacağını gösteriyor.
Tahrir Meydanı’ndaki gösterilerin başlangıcından bu yana ordu ile Müslüman Kardeşler arasında yaşamsal bir çatışma da meydana gelmiş değil. Tabii bu durumu, “henüz” yaşamsal bir çatışma olmadı şeklinde ifade etmek daha doğru olur.
Yüksek Askeri Konsey’in geniş anayasal yetkileri sayesinde ordunun ağırlığını korumaya çalışacağı söylenebilir. Bu durumda, gelecekte iki taraf da karşısındakine oranla kendi ağırlığını artırmak için sürtüşebilir.
Cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Mursi daha geçen yıla kadar şeriatı savunan bir İhvan üyesiyken, şimdi ne kadar değişim gösterir kestirmek güç. Ama bölgedeki örnekler, bu konuda önemli ölçüde yol alması, hiç değilse birkaç yıl, demokratik açılım yapıyormuş gibi görünüm vermesi gerektiğini kendisine göstermiş olmalı.
Ancak böyle davrandığı takdirde, “askeri vesayeti tasfiye ediyorum” görüntüsüyle hedefine doğru yürüme yöntemlerini uygulayabilecektir.
***
Ergin Yıldızoğlu’nun pazartesi günkü köşesinde, şu satırlar yer almaktaydı:
“...Şimdi uluslararası sermayenin sesi The Economist’ten, sol içindeki (‘evet ama yetmez’ tipi) grupçuklara kadar uzanan bir yelpaze, Mısır devrimini ‘Ya darbe, ya Müslüman Kardeşler’ ikilemine hapsetmeye, devrimci olasılığı dışlamaya çalışıyor.”
Burada “devrimci olasılık” yerine “demokratik alternatif” de diyebilirsiniz.
Olay gerçekten, Ergin Yıldızoğlu’nun öngördüğü olasılığa dönüşürse, kimin kazanacağını ise, Mursi ve Müslüman Kardeşler’in, Türkiye’deki “ılımlı İslam”
çizgisine uygun bir rotaya başarıyla oturma ölçüsü belirleyecektir.
Ilımlı İslamdan kastın kapitalizmle uyumlu İslam olduğunu bir kez daha hatırlatmaya gerek var mı, bilmiyorum.
Tahrir Meydanı’ndaki devrimci kıvılcımı MK ve Mısır Ordusu aracılığıyla denetim altına almış olan iç ve özellikle dış egemenler için, olasılıkların her ikisi de kullanıma elverişlidir. Tercihi her ikisinin de uyum dereceleri etkileyecektir.
Ama unutmayalım, Muhammed Mursi açısından başarı, uzun bir takıyye dönemini zorunlu kılıyor. Orada da ne kadar hünerli olursa, bu Ortadoğu yalanı da o kadar kolaylıkla yutturulabilir.
Yorum Gönder