Kemal Gürüz de Tutuklanmış! - Orhan Birgit

1997’de Yüksek Öğrenim Kurumu Başkanı olan Profesör Kemal Gürüz, yurtdışındayken Ankara C. Savcılığı’nca politik tarihimize 28 Şubat diye geçen olaylarla ilgili olarak çağrılmış.
Dürüst bir yurttaş olarak bu çağrıya uymuş ve denizyolu ile İzmir’e dönmüş. Alsancak rıhtımında karşılaştığı bir güvenlik görevlisine “Beni tutuklamak için mi buradasınız” diye sorması ve “hayır” yanıtı alınca da ülkesinde olumlu gelişmeleri görmekten mutlu olduğunu söylemesi, yazılı ve görsel medyamızda haber olmuştu.
Gürüz, tıpış tıpış gittiği Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nda kendisine sorulan soruları yanıtladıktan sonra çıkarıldığı Olağanüstü Yetkili Ankara Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tutuklandı.
Sırası geldikçe yazıldığı için hukukçu olmayanlarımız da artık bir kimsenin hangi koşullarda tutuklanacağını belirten Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 104’üncü maddesinde yazılı olanları öğrenmekle kalmadı. Adeta ezberlediler de.
Ne diyor kanun koyucumuz?
Kaçma şüphesi olacak. Delilleri karartmasından kuşku duyulacak. Bir de işlediği ileri sürülen suç ağır cezalık bir suç olacak.
Şimdi insaf ile kendimize soralım:
Eski YÖK Başkanı, savcılığın çağrısını aldığı anda, bulunduğu Avrupa ülkesinde gezisini yarıda keserek tıpış tıpış dönmüş değil midir? İsteseydi pekâlâ gelmez ve tıpkı Bedrettin Dalan gibi bir siyasi sığınmacı olarak ayak sürümeye devam ederdi.
Gürüz’ü ülkesine döndüren adalete olan güvencinden başka ne olabilirdi ki?
28 Şubat 1997’de olanların, dönemin Genelkurmay 2. Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir’in bir hayli abartılı bir şekilde o günlerin medyasına görüntü vermesinden ötürü, bu kadar agrandize edilmiş olduğu da düşünülmelidir.
Çevik Bir ya da Erol Özkasnak türünden, kendi asıl görevlerinin ülkenin tüm katmanlarına nizamat vermek olduğu sanısına kapılanlar, şimdi anlaşılıyor ki, o dönemin Başbakan Yardımcısı rahmetli Erbakan’ın “Kanlı mı olacak yoksa kansız mı?” diye konuştuğu Milli Güvenlik Kurulu’nun gündemine hâkim olmuşlardır.
Nitekim dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, önceki gün bir TBMM Araştırma Komisyonu’nda, Batı Çalışma Grubu denilen ve ordu içinde kurulduğu ileri sürülen illegal oluşumdan haberli bulunmadığını söylüyor.
Durumdan kendilerine vazife çıkartarak Cengiz Çandar ya da Mehmet Ali Birand gibi meslektaşlarımıza nasıl gazetecilik yapılacağı üstüne talimat vermeye kalkışan Prusya subayı özentililerin bugün adları da sanları da çoğu kimse tarafından bilinmiyor.
Ama o meslektaşlarımız her gün medyada kendi mesleklerini yapmayı sürdürüyorlar.
Kemal Gürüz’e, YÖK Başkanı iken, yukarıda sözünü ettiğim gazeteciler gibi kimi telkinler yapılmış olabilir. Bir bilim adamı ve bürokrat olarak o da, o telkinleri Milli Güvenlik Kurulu’ndan geçmiş olarak değerlendirmiş de olabilir.
Ne yaptığını, niçin yaptığını yargı yolu ile aydınlatmak isterken, 66 yaşında bir bilim insanını apar topar tutuklayarak sonu ne zaman alınacağı bilinmeyen bir sürece sokmak?
Bunun ne demek olduğunu, Ergenekon davasından tutuklu iken sağlık durumu nedeni ile salıverilen emekli Orgeneral Şener Eruygur’un önceki günkü duruşmada Silivri yargıçlarına adını, rütbesini bile söyleyemeyecek durumda olması yeterince göstermiyor mu?

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget