Ne tuhaf, ne gerçeküstü/gerçekötesi/akıl almaz bir durum değil mi?
Şam ile bu noktaya güya Suriye’de “demokrasi”, “demokratik açılım” olmadığı için geldik.
Suriye ile yaşanan son uçak krizi ardından, Türk gazetelerinde küçük bir gezinti bile oysaki “demokrasi” ve “insan hakları”, “insan faktörüne” dayalı değerler üzerinden Şam’a dayılanacak son ülkenin Türkiye olduğunu ortaya koyuyor.
Pankart açtıkları için 8.5 yıl alan üniversitelilerden…
600 öğrencinin bu nevi suçlardan Türk hapishanelerinde tutuklu bulunmasından…
Demir parmaklıklar ardında 100’e varan gazeteci tutulmasından ve bu sayının Çin, İran’daki hapis gazetecilerin toplam sayısından fazla olduğundan filan söz etmeyeceğim…
Son olayda… yaşamlarını yitiren iki pilota verilen yerlere bakın…
Gazetelerde pul kadar köşeler ayrılmış…
Üzerinde sadece “Kayıp pilotların postalları bulundu!”, “Aileler endişeli!” türünden satırlar okunuyor…
Başkalarına ‘demokrasi’ dersi verirken
Siyasi iradenin günlerdir kendisini tekrar eden, incir çekirdeğini doldurmayan demeçlerine sayfalar ayrılıyor ama hayatlarını en verimli çağlarında yitiren iki genç pilota ilişkin haberler birer dipnot gibi geçiliyor…
Türkiye’de insan yaşamına verilen değer bu! Bu kadar marjinal.
Böyle bir ülke konu komşuya sonra; “Sen insanların hayatını hiçe sayıyorsun!” diye müdahil olmaya kalkıyor…
Başkalarına üst perdeden “demokrasi dersi” veriyor…
Ve fakat kendi ülkesinde ana muhalefet liderine ağız açtırmıyor…
Niye?
Kılıçdaroğlu; “Suriye’nin yaptığı Erdoğan politikalarına bir misillemedir. Gene de sineye çekilemez!” demiş.
Az ve öz bir durum tespiti yapmış.
Sen misin bunu söyleyen?
Ardından ana muhalefet partisi liderine Ömer Çelik’ten salvo üstüne salvo geliyor...
“CHP Genel Başkanı, Suriye’nin uçağımızı düşürmesini, Türkiye’nin Suriye politikasına bağlayarak, Suriye’ye mazeret ve hafifletici sebep üretiyor” diyor AKP Genel Başkan Yardımcısı Çelik; “Kılıçdaroğlu Esad’ın mesaj taşıyıcılığını ve Baas eylemlerinin yorumculuğunu yapıyor!”
Başbakan muhalefet liderlerine “bilgilendirme” adı altında son kertede yani “tebligat” yapıyor.
Liderler.. kendilerine “tebliğ edilen” bu bilgilerle yetinecekler ve ağızlarını -maazallah!- eleştiri/uyarı haklarını kullanmak için açmaya yeltenmeyecekler.
Yeltenirlerse.. hükümet adına birisi çıkıp derhal “vatan haini” suçlamasına varan ifadelerle.. kendilerine hadlerini bildirecek…
Bunun adı.. “demokrasi” olacak…
Bu yüksek demokrasi değerleri uğruna komşularla “savaş eşiğine” gelinecek…
Üstüne üstlük bunlar “derinlikli dış politika”, “komşularla sıfır sorun” diye atıp tutulurken olacak…
“Derinlikli dış politika”nın derin sularında(!) kulaç atarken; ezelden beri birbirine düşman olan iki ülke -hem “Suriye”, hem “İsrail”- ile kanlı bıçaklı olunacak…
Her iki ülkeyle kanlı bıçaklı olunurken; “büyük devlet” nutukları atılacak, “bölgesel güç” postaları konulacak; ama her taraftan şamar oğlanı gibi tartaklanılacak…
Bir yanda… “Mavi Marmara” baskınıyla yaşanacak..
Diğer yanda “uçak düşürülmesine” maruz kalınacak…
Ankara’nın boy ölçüsünün alındığı şu son badirenin ardından saatler boyu sessiz kalınacak…
Washington ve Londra’nın gazı
Taa ki…
Clinton Washington’dan… İngiltere Dışişleri Bakanı Hague Londra’dan duruma müdahil olup sert çıkana kadar!
Clinton’ın; “ABD, küstah ve kabul edilemez eylemi mümkün olan en güçlü şekilde kınamaktadır” demesi, Hague’nün aynı saatlerde, “Esad rejimi dokulmaz/cezasız kalabileceğini düşünmek yanlışına düşmesin. Esad rejimi davranışlarından sorumlu tutulacaktır!” diye tavır koyması ardından…
Başbakan Erdoğan laf ola beri gele de olsa… nihayet iki gün sonra… “Sinekle uğraşmayız!” tonunda bir şeyler söyleyebilecek...
Argo olacak ama…
Washington, Londra gazıyla gerdeğe girmek böyle bir şey işte!
Bundan sonra neler olabileceğini kestirmek için henüz erken…
Ama bu uçak krizi ardından Londra’ nın -misal!- uygun bulacağı bir “tampon bölge” formülü karşımıza çıkarılırsa şaşmayın…
Krize bu türden bir çözüm yaklaşımı, Ankara’dan çok önce neden Londra’nın sesinin bu kadar yükseldiğini açıklar aslında.
İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague’ye baksanıza, herkesten net ve en kesin ifadeleri o kullanıyor:
“Esad rejimi cezasız kalmayacak!” diyor.
Şam’a kesilecek bileti Londra -her zamanki gibi!- çoktan hesaplamış olmalı ki; bu gözdağını veriyor.
Yorum Gönder