SEVGİLİ okuyucularım, yazıma Suriye tarafından düşürülen uçağımızda şehit olan pilotlarımıza Allah’tan rahmet dileyerek başlıyorum ve başka bir konuya geçiyorum.
Türkiye’de ağır haksızlığa uğrayan ve boş yere hapishanelerde sürünen belki on binlerce insan var.
Biz bunların çok azını biliyor ve tanıyoruz. Bu yüzden, sadece tanıdıklarımızın sesi olabiliyoruz.
Bir ülkede yargı sistemi sadece sanıkların aleyhine çalışırsa, yargı siyasete alet edilmişse, özel yetkili mahkemeler herkesi acımasızca tutuklayıp bir daha bırakmıyorsa, aynı mahkemeler ülkenin siyasetini, Türk Ordusu’nun komuta kademesini belirleme yetkisini bile üstlenmişse, yasaları değiştirmekten başka yapacak bir şey kalmıyor.
Kurunun yanında yaş da yanıyor!
Bu ülkede Tayyip çıkıyor, “Özel yetkili mahkemeler devlet içinde devlet oldu” diye itirafta bulunmak zorunda kalıyor.
Peki sonrası?...
Sonrası gelmiyor çünkü yıllardır tutuklu yatan ve asla tahliye edilmeyen Türk aydınları, siyasetçiler, askerler, gazeteciler, yazarlar, rektörler, üniversite hocaları ve her meslekten insanın bir kez içeri alındı mı, bir daha bırakılmayacağını herkes biliyor .
Medyanın büyük bir bölümü zaten satılmış, hak, hukuk, yasa falan tanımadan veryansın ediyor.
Gözlerimizin önünde her gün hiç utanmadan Allah peygamber, din iman, Müslümanlık nutukları atan sahtekarlar o insanların özel hayatına her gün tecavüz ediyor, hapishanede yaptıkları özel konuşmaları bile bire bin katarak yayınlamaktan utanmıyor.
***
Bu olanlar konusunda aldığım bir mektubu sizlere aynen iletiyorum. Mektubun altındaki ıslak imza, İstanbul’da Hadımköy Askeri Cezaevi’nde yatmakta olan Balyoz davası sanığı Hava Pilot Korgeneral Turgut Atman’a ait. Zarfın üzerinde koskoca kırmızı bir damga “Görülmüştür.” İşte o mektup:
“Sayın Emin Çölaşan, tutuklulukta neredeyse 12 ayım tamamlanmak üzere.
Balyoz davasını en yakından takip edenlerden biri olarak özellikle ‘Adil yargılanma ve savunma hakkından yararlanma’ konusundaki gelişmeleri biliyorsunuz.
Bu nedenle sizinle davadaki ve hapishanedeki olaylar yerine güzel
ülkemdeki bazı gelişmelerle ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Son günlerde malum yazılı ve görsel basında (yandaşlarda ve özellikle Fetullah medyasında) inanılmaz bir telaş ve hareketlilik var. Nedeni ise hükümetin uzun süredir üzerinde çalıştığı üçüncü ve dördüncü yargı paketleri.
Endişeleri, bu paketlerde yer alacak bazı maddelerin Ergenekon ve biz Balyoz davaları sanıklarına özgürlük getirme olasılığı.
Tutuklu olmamıza rağmen bizi kendileri için halen tehdit olarak görmeye devam edenler, her hareketimizi yakından izliyor.
Özellikle ailelerimizle sınırlı sayıda yapabildiğimiz görüş ve konuşmalarımızı yasadışı bir şekilde dinliyor, kaydediyor, ve uygun gördüğü şekle getirerek veya tamamen değiştirerek kendi yayın organlarında yine yasadışı şekilde ardı ardına yayınlamaya devam ediyorlar.
Ne gariptir ki yıllar süren dinleme ve izlemelere rağmen, haklarında sahte dijital veriler oluşturdukları insanların iddia edilen suçları işlediklerini gösterecek, kanıtlayacak bir görüntü veya ses kaydına henüz ulaşamadılar ve ulaşamayacaklar.
Çünkü iddia edilen bu suçun tamamen sanal (hayali-düzmece),
hiçbir zaman gerçekleşmeyen bir suç olduğunu onlar da çok iyi biliyor.
***
Sayın Çölaşan,
yukarıda sözünü ettiğim (yandaş medyadaki) bu hareketlilik bana göre bir tek şeyi işaret ediyor:
Suçluların telaşını.
Tamamen maksatlı üretilmiş sahte dijital verilerle hukuksuz, adaletsiz ve vicdansız bir şekilde tutuklandığımız dönemde yarattıkları hayali ve iftira nitelikli yalan haberlerle, masumiyet karinesini hiçe sayarak bağırıp çağıranlar, televizyonlardaki tartışma programlarında bizleri her gece acımasızca infaz edenler, son dönemde sahnedeki yerlerini tekrar aldılar.
Bu kez amaçları şu:
Balyoz davası sanıklarının savunmalarında ortaya koyduğu gerçeklerin, sahtekarlık tespitlerinin ve bunları içeren bilimsel raporların yarattığı ‘Suçsuz insanlar ve çöken siyasi dava’ algısını değiştirmek, olası bir yasal değişiklikle bu suçsuz insanların özgür kalma yolunu ne pahasına olursa olsun kapatmak istiyorlar.
Bu yolda hükümeti ve Başbakanı bile aba altından sopa göstererek tehdit edebiliyorlar.
Henüz içeriği bilinmeyen, bizim durumumuzdaki sanıklara ne getirip ne götüreceği belli olmayan bir taslak yargı paketi onları korkutuyor, paniğe sürüklüyor.
Neden mi?
Çünkü bizim suçsuzluğumuzu onlar biliyor.
Savcılık makamının hazırladığı iddianamedeki delillerin tamamının sahte ve üretilmiş olduğunu da biliyorlar.
Sanıklar lehine tarafsız, yeminli ve uzman kişiler ile üniversiteler ve uluslararası adli bilişim kurumlarından alınan ve sahtelikleri belgeleyen en az yirmi tane bilirkişi raporu var.
Korkuyorlar çünkü suçlular korkar, telaşa kapılır ve tutarsız davranır.
Söyledikleri ve yazdıklarıyla en başta yargı paketi üzerinde çalışan hükümete, sonra başbakana ve sonra da ilgili mahkemeye baskı yapabileceklerini düşünüyorlar.
Gelecekte utançlarından kafalarını kaldıramayacak, kimsenin yüzüne bakamayacak olan bu insanlar yargısız infaz ve linç kampanyalarına katılarak işledikleri insanlık suçlarıyla tarihe geçtiler.
Kendi meslektaşları olan birçok yazar ve gazeteci bunların isimlerini vererek, işledikleri suçları kitaplarına ve gazetelerine açıkça yazdılar, onlar için tarihe not düştüler.
Bu ayıp onlara yeter.
İntikam duygularının kalleşliği ön plana çıkardığı, nefret ve öfkenin aklı yok ettiği, ne pahasına olursa olsun düşüncesiyle hedef alınan insanlara hain pusuların atıldığı karanlık bir tablodur önümüzde duran.
Ve bu tablo bu güzel ülkeye yakışmıyor.
Bu tabloyu yaratanlar şimdi kendi suçlarının açığa çıkmasının yanında, bir de bizim gibi suçsuz insanların özgür kalabileceği endişesiyle telaştalar.
Kendi adıma, hapiste bile olsam bu karakterdeki insanlar tarafından hedef seçilmenin bir onur olduğunu düşünüyorum.
Herkese tavsiyem, ‘Suçluların Telaşını’ izlemeleridir.
Saygılar sunuyorum.
Turgut Atman. Hv. Korgeneral.”
Bu mektupla ilgili hiçbir yorum yapmıyorum. Herkes kendi dersini çıkarır!
Yorum Gönder