Dünya kaynaklarının lüzumsuz yere telef edilmesinin birinci dereceden sebeplerinden biri de konfor düşkünlüğüdür. Bu konuda başı çeken ABD’deki, mesela, otomobil tüketiminin 1960’tan 2000 yılına kadarki artışı % 100’dür.
ABD ve AB ülkeleriyle onların hayat tarzını örnek edinmiş bazı Asyalı ailelerde, evlerdeki otomobil sayısı, evdeki insan sayısından fazladır. Sarp ormanlık arazilerde kullanılmak üzere imal edilen jeep türü araçlar, daha sonra, büyük kentlerin merkezlerinde birer eğlence unsuru olarak ve esas otomobillere ilaveten kullanılmaya başlandı. Bu tür araçlar, gerekli koşullarda kullanıldığında bile birer petrol içici dinozor gibi harcama yaptırmaktadır. Bunların, zevk unsuru olarak oto yollarda kullanılması ise birkaç başlı bir israfa yol açmaktadır. Bu petrol içen dinozorların, özellikle ABD’de satış rekorları kırmaya başladığını bilmekteyiz.
Bu ve benzeri zevk ve konfor düşkünlüklerinin sebep olduğu lüzumsuz harcamalar, özellikle enerji kaynaklarının israfı, tüyler ürpertici rakamlara ulaşmış bulunuyor.
Kapitalist dinozorların daha çok kazanma hırsına işlerlik kazandıran reklamlar, hem bizzat kendilerinin sebep olduğu harcamalar hem de tüketime getirdikleri hız açısından yeni israf kalemleri yaratmaktadır.
ATIKLAR PROBLEMİ
Ayrı ve öncekilerden hiç de geri kalmayan bir harcama kalemi de israf toplumunda kullanılan eşya ve malzemelerin, kısa bir süre sonra çöpe atılan ‘atıklar’ıdır. Bu atıklar sadece lüzumsuz harcama yaptırmakla kalmamakta, çevreyi ve doğayı kirleterek de insanlık aleyhine sürekli problem yaratmaktadır. Günümüz insanlığının en büyük problemlerinden biri de ‘zehirli atıklar’ problemidir.
Zehirli atıklar, sebep oldukları lüzumsuz harcamalara ilaveten, yeraltı zenginliklerini, özellikle suları zehirleyerek de büyük yıkımlara sebep olmaktadır. Bugün gelinen yer itibariyle, yeraltı tatlı su alanlarının yaklaşık yarısı, sanayinin ve zehirli atıkların tahribiyle kaybedilmiş bulunuyor.
İsraf geliştikçe konfora düşkünlük, konfor imkânları geliştikçe de israf artmaktadır. Şöyle veya böyle, israf ile konfor düşkünlüğü arasında kopmaz bir bağ var.
Bu konfor düşkünlüğü, Pakistanlı büyük düşünür Muhammed İkbal’in (ölm. 1938) deyişiyle, insan ruhunu katleden bir musibettir.
BIÇAK KEMİĞE DAYANDI
ABD ve AB ülkelerindeki israf ve konfor düzenini yani doğa ve insanlık dışı yaşayış biçimini sürdürmeyi esas alırsak, insanlığın önünde iki seçenek belirmektedir:
1. ABD ve AB toplumlarının, dünyanın geri kalan kısımlarının sefaleti pahasına israf düzenini ve buna bağlı olarak da sömürülerini sürdürmelerine seyirci kalmak,
2. Bu israf ve konfor düzenini herkese yaymaya çalışarak doğanın tüm insanlığı cezalandırmasına razı olmak.
Özetleyelim: Dünyamızın, doğal yasalar ile ahlak yasalarına uygun yeni bir tüketim düzenine ihtiyacı, hava ve suya ihtiyaç kadar âcil hale gelmiştir. Böyle bir düzenin kurulması ise ahlak yasalarının dünyaya yön veren siyasetlere girmesiyle mümkün olur.
İsraf ve konfor egemenliğinin yarattığı sanayi ekonomisi, bugün için terör ve harplerden çok daha büyük bir tehdittir. İnsanlık, gezegenimizin ekolojik sağlığında 1970’lerden beri % 35 bozulma olduğunu bildiği halde, bu yıkımın durdurulması için hiçbir şey yapmıyor. Çünkü kapitalist kazanma hırsı, insanlığın eko-ekonomiye yani doğayla uyumlu ekonomiye geçmesine asla izin vermiyor.
Küresel kapitalizmin pompaladığı tüketim düzeni egemen olursa, bugünün 6 milyar nüfusunu beslemede yetersiz kalmaya başlayan yeryüzü kaynakları, örneğin su, 2050’de 10 milyara ulaşması beklenen dünya nüfusunun ihtiyacına cevap veremeyecektir.
İnsanlık tarihinin en büyük vahşet ve felaketi de işte o gün başlayacaktır.
Yorum Gönder