Gereken Yapılacakmış! - Özgen Acar

Suriye’nin cuma günü Akdeniz’de düşürdüğü Türk Hava Kuvvetleri’nin “F-4” ya da “Phantom (Hayalet)” adlı uçağı hakkında çeşitli varsayımlardan, izlenecek yollardan söz ediliyor.
İlk ciddi açıklamayı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu özetle şöyle yaptı: “Uçağımız uluslararası hava sahasında düşürüldü. Suriye hava sahasına kısa süreli girdi. Bir deney uçuşundaydı. Yalnız uçuyordu. Silahsızdı…”
Bu açıklamadan sonra bizim de senaryomuz var! Uçak hangi havaalanından kalkmıştı? Malatya Erhaç Hava Üssü’nden… Peki Malatya’da ne var? ABD odaklı Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü’nün (KAAÖ) Kürecik Radar Üssü… Bakanın açıklamasına göre “bir deney uçuşunda” olduğuna göre Kürecik-Erhaç arasında bir “deney” için mi o yöredeydi?
Neyin deneyi? Geçen hafta Tahran; Rusya, Çin, İran’nın Suriye’de haziran sonunda ortak bir askeri tatbikat düzenleyeceğini duyurmuştu. Dört ülkenin kara, hava ve deniz güçlerinden 90 bin asker, 400 savaş gemisi, 1000 tank katılacaktı. Mısır, Çin savaş gemilerinin Süveyş kanalından geçişine izin vermişti.
Kürecik-Erhaç işbirliği “keşif” için devreye sokulmuş olmalıydı! Adana İncirlik’teki ABD savaş uçaklarının Suriye üzerinde “keşif” yapmaları daha tatsız sonuçlar yaratabilirdi. Komşu Türkiye’nin Erhaç’taki uçaklarından biri masum bir keşif uçuşu yapabilir, Kürecik’teki radarlar da “denenmiş” olurdu!
Suriye’deki “dikta” yönetimi 16 aydır Türkiye’nin siyasasından iyiden iyiye huylanmıştı. ABD basını bile Suudi Arabistan’ın mali desteğinde CIA’in Hatay üzerinden yönetim karşıtlarına silah ikmalini yazmıştı.
Türkiye ile Suriye arasında “tampon” bölgeden söz ediliyordu. Libya’daki gibi KAAÖ’nün, bu kez Beşar Esad’a karşı yalnızca hava ve denizden değil, kara harekâtından da söz ediliyordu.
Siz bu söylentiler karşısında, hava sahanıza kısa bir süre için silahsız da girmiş olsa, radarınızda bir savaş uçağı görseydiniz ne yapardınız? Şam’daki başkanlık sarayında böyle bir olasılığa karşı A, B, C… planları da düşünülmüş olmalıydı. Suriye, kendi radar ve savunma gücünü de böylece başarıyla denemiş oldu!
Suriye uçakları, 1989’da Türkiye’nin Tapu Kadastro uçağını düşürdüğünde beş görevli ölmüştü. Sınır ihlali nedeniyle Suriye, ölenlerin ailelerine ve uçağa 3.5 milyon dolar tazminat ödemişti. Üstelik o olay bugünkü gibi gergin bir ortamda da değildi.
Türkiye’nin bir başka “Hayalet” uçağını Yunanistan 1994’te sınır ihlali yaparken düşürmüştü. “Casus belli (savaş nedeni)” sayılmamıştı… Şam’a göre Türkiye bu olayı da “savaş nedeni” sayamazdı.
Ancak olayı Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu’na (BMGK) götürebilirdi. Kurulun beş daimi üyesinden Rusya ve Çin, Suriye’den yana değil miydi? Üstelik ortak tatbikatları da gündemdeydi. Suriye’yi cezalandıracak bir karar çıkamazdı.
Türkiye, olayı KAAÖ’ye götürebilirdi. Türkiye 2003’te sınır ihlali yapan Irak’ı, anlaşmanın 4. maddesine göre “üye ülkeye saldırı gerekçesiyle KAAÖ’ye” götürmüştü. Çoğu üye “böyle bir toplantının yapılmasına bile karşı” çıkmıştı. Böyle bir toplantı yapılsa bile “5. maddedeki saldırıya karşı koyma amaçlı askeri harekâta” hiçbir üye “evet” demezdi.
Türkiye Şam’dan büyükelçisini geri çekemezdi. Zaten çekmişti. Olsa olsa “sert bir kınama notası” verirdi… Suriye’de zaten bolca kına vardı, kınayı Türkiye’ye kaçak gönderiyordu!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan her zamanki gibi yine mangalda kül koymazdı. Öyle de oldu, “Biz büyük devletiz, sineklerin her yaptıklarına karşılık verecek değiliz… Mücadelemizi uluslararası hukuk alanında sürdüreceğiz” dedi. Sonuç şimdiden belliydi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül “Ne gerekiyorsa yapılacak!” dedi, ama gerekenin ne olduğunu söyleyemedi…
Türkiye bölgede “sıfır sorun” siyasasını uygulamayı sürdürüyor. Mavi Marmara gemisi ile İsrail’e sıfır sorun uygulandı. 16 aydır Suriye’ye uygulanan sıfır sorun siyasasının uzantısında uçağımız düşürüldü, iki pilotumuz öldü. Sığınmacı 32 bin Suriyeliyi besleyen Türkiye’nin komşuya dış satışı 576 milyon dolardan bu yıl 221 milyona, alımımız ise 247’den 28 milyona düştü.
Kuzey Irak’ta bağımsız bir devlet, dev adımlarla ilerlerken, PKK’ye karşı Mesut Barzani’den yardım dilenilir oldu. ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımlara destek çıkılırken Tahran ile ekonomik ilişkilerimize gölge düştü. Tek sıfır sorun Ermenistan ile ilişkilerde gerçekleşti. Futbol açılımının sonucu 0-0 idi…
Mısır’da Bulgur-Pirinç!

Suriye ve Mısır 1958’de, İsrail’e karşı güç birliği sağlamak amacıyla “Birleşik Arap Cumhuriyeti” adıyla tek bayrak altında birleşti. Beşar’ın babası Hafız darbe ile bu birliği dağıttı. Kahire, on yıl daha koruduğu bu adı sonra “Mısır Arap Cumhuriyeti” olarak değiştirdi.
1971, 1981 darbelerinden sonra Hüsnü Mübarek’in devlet başkanlığı da “Tahrir Alanı’nda” Arap Baharı ile sona erdi. ABD, Kuzey Afrika ülkelerindeki diktalara karşı Türkiye’yi örnek gösterdi. Türkiye demokratik bir ülkeydi. Halkı Müslümandı. Anayasası laikti. “AKP hükümeti örneği” ile bu ülkelere “ılımlı İslam” aşılanıyordu. Böylece Ortadoğu’da Müslüman halklar, ABD doğrultusunda ve İsrail ile barış içinde yaşayacaklardı.
Mısır’da gelenek işlemiş, darbeyle gelen darbeyle gitmişti. 16 ay sonra yapılan aşamalı başkanlık seçiminde ordu kökenli olmayan ilk cumhurbaşkanının adı Muhamed Morsi (60) olarak açıklandı.
ABD eğitimli, mühendis Morsi, Mısır’ın 6. fakat “ilk sivil Cumhurbaşkanı” olarak oyların yüzde 52’sini aldı. Mübarek’in başbakanlarından Ahmet Şefik ise yüzde 48’de kaldı.
84 yıllık yeraltı cemaat örgütü “Müslüman Kardeşler’in” adayı, cezaevinde de yatmış olan Morsi ile “ılımlı, demokratik İslam(!)” Mısır’da sahneye konuldu. Daha şimdiden şu sorular soruluyor: Ülkeye istikrar gelecek mi? Ordu bu oluşuma izin verecek mi? Yoksa Türkiye’de olduğu gibi “darbeci” denilen komutanlar, Morsi’nin daha önce bulunduğu cezaevindeki hücrelere konulacak mı?
Bu sonuç Vaşington ve Telaviv’i pek memnun etmişe benzemiyor, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oldukları söyleniyor!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget