Türkiye’de olaylar ve süreçler baş döndürücü bir hızla gelişiyor…
Değişmeler sadece bugünü değil, geleceğimizi, gelecek kuşakları da etkileyen, ipotek altına alan bir kapsam kazandı.
Gündem son derece yoğun ve değişken olduğu için, insanlar nereye bakacaklarını, hangi soruna dikkat edeceklerini şaşırdı…
Zaten insanlarımız artık gittikçe birbirinden uzaklaşan ve hatta birbirine düşmanlaşan iki ayrı dünyada yaşamaya başladı…
Belki de hayatımızı asıl karartan, geleceğimizi tehdit eden en önemli süreç bu:
İzlenen medya, içinde yaşanan mahalle, ilişkiler, yaşam biçimleri gibi konularda iki farklı dünya oluştu.
İki ayrı ve hatta birbirine düşmanca bakan dünyaların insanları, toplumdaki oluşumları, haberleri, yorumları sadece kendi açılarından izliyor ve algılıyor.
Böylece kopukluk ve düşmanlık gittikçe artıyor!
***
Aşağıda, son bir haftada üst üste gelen beş olay ve süreci eşzamanlı oldukları için aynı yazıda topladım.
Böylece belki Türkiye’de ne olup bittiğine ilişkin daha genel bir izlenim ortaya çıkabilir.
Suriye:
Durup dururken, ABD’nin Ortadoğu politikası bağlamında, “Kardeşim Esad”dan, “Esad gitmeli” angajmanına dönüşen bir kriz çıktı ve Türkiye’yi sıcak savaşın eşiğine getirdi.
Sevda Tepesi:
Boğaz’ın Anadolu yakasında, Türk aşk filmlerinin adeta doğal seti haline gelmiş olan muhteşem manzaralı bir yeşil alan; Suudi Arabistan Kralı’na peşkeş çekildi ve imara açıldı.
Sevda Tepesi bu çerçevede, HES’lere ek olarak, “kentsel dönüşüm” adı altında yeni toprak yağma ve rantlarının bütün ülkede gündeme gelmesini de simgeliyor.
Soruşturmalar:
Özel yetkili mahkeme işlemleri, “28 Şubat soruşturması” kapsamında eski YÖK Başkanı Prof. Kemal Gürüz’ün hapse atılması ve “KCK soruşturması” kapsamında seçilmiş olanlar da dahil pek çok Kürt kökenli politikacının tutuklanmasıyla devam ediyor.
Şu andaki durum ve uygulamalara göre, tutuklananların, normal yargılama süreci başlamadan bile en az bir yıl boyunca hapiste kalacakları tahmin ediliyor.
Sendikalar, tutuklamalar, kaldırılan grev hakkı ve işten çıkarmalar.
THY grevi sonunda, hava ulaşımında grev hakkı kaldırıldı. (Oysa 2010 12 Eylül referandumunda bu hakkın genişletildiği ileri sürülmüştü!) Greve katılan üç yüz dolayında deneyimli eleman işten çıkarıldı.
Ayrıca KCK operasyonu bazı KESK yöneticilerine kadar uzandı.
Sliver:
Sliver bir film.
1993 yılında çekilen, Sharon Stone, William Baldwin ve Tom Berenger’in oynadığı bir aşk ve gerilim filmi.
Esas olarak, çok katlı büyük bir binadaki bütün dairelere kameralar koyarak insanların özel yaşamlarını izleyen bir adam, bir editör kadın ve bir cinayet üzerine.
Sliver’i, kendini gizleyen, ama bütün vatandaşlarını röntgenleyen bir yönetimin simgesi olarak kullanıyorum.
Son günlerde, Anayasa Mahkemesi, Başbakan’a “milli güvenlik” gerekçesiyle istediği haberi sansürleme yetkisinin verilmesini onayladı.
Ayrıca bir de “devlet sırrı” yasası çıktı. Buna göre yine yönetimin oluşturduğu bir kurul, hangi olayların kamuoyundan gizleneceğine karar verecek.
Ama aynı devlet, zaten herkesi her yerde, her zaman izliyor, kayda alıyor, banka hesaplarını takip ediyor, kimin nasıl doğum yapacağını belirlemeye çalışıyordu. Şimdi hamileleri bile tespit edip herkese haber vermeye başladı.
***
“Beş S” adı altında topladığım, bir hafta içinde meydana gelen ya da hızlanan olay ve süreçler bunlar.
Bu olayların, hem de bir hafta içinde yoğunlaşarak meydana geldiği bir rejime demokrasi denilebilir mi?
Böyle bir rejim, “demokrasi ve insan hakları” gerekçesiyle bir savaşı göze almakta haklı ve inandırıcı olabilir mi?
Yorum sizin!
Yorum Gönder