Roma İmparatorluğu’nu mazlumlar batırdı. Mazlumlar, bugün kullandığımız takvimi sıfır yılından başlatan, uğradıkları mağduriyet edebiyatıyla tarihi yeniden yazan Hıristiyanlardı.
Ama höyküre ağlaya yazdıkları çile tarihi, harbi abartılıydı.
Roma, onların 0 yılından 700 yıl önce monarşi, 509 yıl önce cumhuriyet, 27 yıl önce de dünyada bugüne değin eşitlenemeyen büyüklük ve güçte bir imparatorluk olarak vardı. Pagandı. Sürü sepet tanrılarını sanat yapıtı olarak yontar, yine bugüne kadar eşitlenemeyen kusursuzluktaki yontularına da tapardı. Ahalisi arasındaki azınlıklara, tek tanrılı Yahudilere arada bir çaksa da, işlerine baktıkları ve devlet çarkına çomak sokmadıkları sürece ilişmezdi. Hatta Hıristiyanları gördükten 300 yıl sonra, Yahudileri öpüp başına koymuş olacak ki, Yahudiliği “licita”, yani yasal inanç kabul etti.
***
Zaten ilk Hıristiyanlar ortaya çıktığında, bu yeni dini de Yahudiliğin sapkın bir mezhebi sandı, iddiaların aksine hoş gördü, mezalim de yapmadı. Ne zaman ki kendilerine “İsa’nın kuzuları” diyen ve çobanları kadar çile çekmek için can atan topluluk; pagan tanrı tapınaklarına, sirk oyunlarına, kast sistemine ve imparator kültüne saldırdılar, o zaman zalimleşti, Roma. Hıristiyanlar, İsa’dan sonraki 250. yılda imparatorun sağlığına kurban kesmeyi reddedince sınırlı bir katliama uğradılar. 303’te, Roma’nın alameti farikası “Sol İnvictus”, yani Namağlup Güneş önünde eğilmeyi reddettiklerinde daha geniş bir kitle aslanların önüne atıldı, epeycesinin canına kıyıldı. Oysa bu zulüm, Hıristiyanların sayısını azaltacağına artırdı.
Roma, Hıristiyanlığın acı, çile ve mağduriyetten beslendiğini bilmiyordu. Tertullianus bu gerçeği, “Şehit kanı, Hıristiyanların tohumudur” sözüyle açıklayacaktı.
Tohum, mezalimle öyle bir döllenip dillendi ki, İmparator Büyük Konstantin 313 yılında Hıristiyanlığı kabul ettikten 79 yıl sonra, Roma’da tüm öteki dinler yasaklandı. Ama Hıristiyan Romalılar çok geçmeden birbirlerini yeterince dindar olmamak ya da sapkınlıkla suçlamaya, ardından da katletmeye başladılar. Koca imparatorluk İsa’dan 395 yıl sonra ikiye bölündü ve Batı Roma tümüyle çökerek yüzyıllar sürecek bir kargaşaya düştü. Doğu Roma dayandı da; 1453 yılında Türklerin eline geçtiğinde imparatorluktan geriye kala kala bir başkenti, Konstantinopolis kalmıştı.
***
Bunları niçin anlatıyorum?
Tüm devlet adamlarının dünyada gelmiş geçmiş en büyük, en uzun ömürlü devlet ve uygarlığı Rönasans’a örnek olan Roma tarihini okumalarında yarar vardır. Dünün ezilenleri, bugün değilse yarının ezenleridir. Zaman, mazlumlardan zalim, kurbanlardan cellat yaratır.
İşte zulüm görüp zalimleşenlerin yönettiği İsrail. Yahudi düşmanlarına “antisemit”, yani Sami soyu karşıtı, diyorlar. Ne var ki Filistinliler de Sami soyundan… Öyleyse niye düşmanlar? Neden, yine din çekişmesi. Yine “Benim dinim seninkine beş basar” kavgası.
İşte Sovyet döneminde dini yasaklayıp, bugün Ortodoksluğun dünya liderliğine soyunan Rusya…
İşte mezalim gördük, mağdur olduk diye ağlayıp, bugün zulümle intikam alan, eski düşmanlarından mazlum, muhaliflerinden mağdurlar yaratan AKP. Kin nedeni, hınç gerekçesi ve intikam aracı, bir kez daha din odaklı. Dün bastırılan dindarlık, bugün baskıcı…
***
Oysa İran’ın mollalardan kurtulduktan sonra dünyanın en laik, hatta en ateist devleti olacağını öngörmek için kahin olmak gerekmiyor. Çünkü baskı er geç, ama daima ters tepiyor.
Türkiye’nin özelliği, bu süreci ufarak bir Roma gibi mutlaka parçalanarak, hatta ufalanarak bitirecek olması. Çünkü AKP iktidarı da aynı hataya düştü: Hıristiyanlara karşı Yahudilerle işbirliği yapan Roma gibi, Sünni İslam devletini kurmak ve laik cumhuriyetçileri ezmek için, Hıristiyan ABD ve Sünni maşası Suudi Arabistan’la işbirliği yaptı, yapıyor. Hem de salt içerde değil, dışarda da!
Dün Irak, bugün Suriye, yarın İran derken, bölgede asıl avın, parçalanıp paylaşılacak ganimetin Türkiye olduğunu hâlâ göremedi, göremiyor.
‘G’ NOKTASI
Suriye’de iç savaş tümüyle dışardan, ABD’nin planı doğrultusunda Amerikan uşakları tarafından çıkarıldı. Türkiye, ne yazık ki isyanı kışkırtan ajan provokatörleri ve başta Libya, suni ve Sünni Arap Baharları artığı paralı askerleri besleyen, silahlandıran karanlık güçlerin yanında yer aldı, taşımacılığını üstlendi. Dünyadaki özgür basın izliyor, yazıyor, söylüyor bu gerçeği; iliştirilmiş Türk basını değil!
ABD, eğer İslam âleminde dikta avına çıkmış ve demokrasi havariliğine soyunmuş olsaydı, Suudi Arabistan’dan başlaması gerekirdi. Suriye’de Şiiler iktidardan indiriliyor, Sünniler bindirilecek, o kadar.
Bunca yalan üstüne, düşürülen uçağımızın Suriye hava sahasına özel olarak sokulmadığını düşünmek mümkün değil.
Durup dururken Suriye’den düşman yaratıldı. Sınırlarımızda sıfır düşman hedefiyle çıkılan yolda, sıfır dosta varmak da beceriksizliğin başarısı sayılmalıdır.
“Cehaletini itiraf eden, bir kez cahillik yapar. Cehaletini saklayan, bin kez tekrarlar.”
JAPON ATASÖZÜ
Yorum Gönder