Başbakan Erdoğan, Kürt meselesinde iki kişiye çok güvenir ve onlara danışarak iş yapar. Mesud Barzani ve Kemal Burkay ile sıkça fikir alışverişinde bulunur.
Bu kişilere şimdi de Leyla Zana katıldı.
Bu üç kişi, Erdoğan’a “Kürtçe Eğitim-Öğretim” konusunda baskı yapmakta, Kürtçü-Bölücü terör hareketinin ancak “Kürtçe Eğitim-Öğretim” anayasal hak olarak tanınırsa duracağı yalanını söylemektedirler.
AKP Hükümeti yaptığı uygulamalarla bu yalana inanmış görünmektedir.
Bu konudaki düşüncemizi paylaşmadan evvel, Türk Milletine, Türkçeden başka dillerde de eğitim-öğretim öneren ve ısrar eden bazı ülkelerde durum nedir, ona beraberce bakalım;
KUZEY IRAK;
Barzani, resmi dil olarak “Sorani” dilini resmi dil, yani eğitim-öğretim dili olarak dayatıyor. Hatta, Kürtçeyi yasaklama çalışıyor. Sorani, Arap harflerinden oluşuyor ve Kürtlerin çoğu bu dili anlamıyor. Türkiye’ye “Kürtçe Eğitim” dayatanların bu uygulamaya karşı sesleri çıkamaz.
Çünkü Kuzey Irak’ta Barzani’ye karşı gelmek, ölümle eşdeğerdir. Hele Türkiye’de askere-polise yaptıkları gibi bir Peşmergeyi öldürmeye kalkışmanın cezasını sadece yapan değil, yedi sülalesi yok edilerek çeker…
İRAN-SURİYE-IRAK;
Bu üç ülkede yaşayan Kürtler, özellikle “Kürt Diasporasını” oluşturan Kürtler, bir Avrupa ülkesinde bir araya geldiklerinde “Kürtçe” anlaşamazlar, çünkü hepsi farklı lehçeler kullanırlar. Arapça-Farsça veya Türkçe konuşarak anlaşırlar. Birbirleriyle “Türkçe” konuşarak anlaşabilen bölücülerin Türkiye’ye
“Kürtçe Eğitim-Öğretim” dayatmaları ve bizdeki bazı safların da buna inanması, ne garip bir çelişkidir!.. Diğer bir çelişki ise, PKK Başkanı “Apo” kod adlı,
Agop Sarkisyan’ın da tek kelime Kürtçe bilmediğidir…
BREZİLYA;
Tek resmi dil olan Portekizce, etnik köken fark etmeksizin tüm Brezilya’lılar tarafında kullanılan ortak dildir.
ÇİN;
Ülkede üç ana Çin’ce türü vardır. Mandarin-Kanton-Hongkong Çincesi. Resmi dil, yani Eğitim-Öğretim dili tüm Çin’de tektir ve Mandarin Çincesidir.
ABD;
350 Milyon nüfuslu bu ülkenin üçte birinin ana dili İspanyolcadır. Çinceden, İtalyancaya kadar çok sayıda dil kullanılır. 2007 yılında ABD’de “İngilizce Dil Birliği Kanunu” çıkarıldı. Kanunun gerekçeleri şunlardı;
*Eğitim ve resmi yazışma masraflarından tasarruf sağlamak,
*Ülkedeki az gelişmiş bölgelerin dil farkı sebebiyle geri kalmalarını önlemek,
(Birleşmiş Milletlerin, Resmi dil ısrarındaki gerekçesi budur)
*İngilizce, ABD’deki farklı etnik köken, kültür ve dilleri birleştiren temel olgudur.
*ABD’de tüm Kamu ve Özel işyerlerinde İngilizce kullanılır.
*Vatandaşlık başvurusunun ilk şartı; İngilizce bilmektir.
ALMANYA;
Son 5 yılda okullarda, ders aralarında ve okul bahçelerinde dahi Almancadan başka hiçbir anadilde konuşulamaz, yasaktır.
FRANSA;
Fransa’da Alsascien, Brötonca, Korsika’ca dillerinde okuma-yazma ve yayın yapmak yasaktır. Fakat kimse Fransa’ya, “Korsikaca-Brötonca-Oksitanca-Provensçe dillerinde eğitim-öğretim yap, TV kur diyemez. Fransa, Avrupa’daki ilk “Kürt Enstitüsünü” açan devlettir. Çok sayıda Kürt kökenli Türkiye vatandaşı, Fransa Vatandaşı olmuştur. Bunlardan bir tanesi bile, Fransa’dan, ana dilde yani Kürtçe eğitim-öğretim isteyemez. İstedikleri zaman başlarına ne geleceğini çok iyi bilirler. Fransa AB Üyesi değil mi? Fransa’da demokrasi yok mu? Niçin isteyemezler?..
SLOVAKYA;
5 Milyonu aşan nüfusun 500 bini Macar asıllıdır. Slovakya’da, Slovakçadan başka diller sadece evde konuşulabilir. Konuşma yasağını ihlal edenler 5 Bin Avro cezaya çarptırılırlar.
Örnek olarak verdiğimiz bu ülkelerde ve diğerlerinde “Dil Birliğine” titizlikle uyulurken, niçin bize yani Türkiye’ye Kürtçe Eğitim-Öğretim dayatılmaktadır?…
Çünkü bir devleti bölmenin en kolay yolu, onun dilini bozmaktır. Sonrası onlar için kolaydır.
Dil birliği olmayan ülkeyi parçalamak, insanları birbirine düşürmek çok basittir. Yugoslavya örneği o kadar taze ki. Çeşitli etnik kökenlerden oluşan Yugoslavya’yı, Tito’nun ölümünden sonra paramparça ettiler.
Bir ülke Ulusal Birliğini korumak istiyorsa, “Dil Birliğini” mutlaka korumak zorundadır. Kendisine özgü kurallarıyla bir anlaşma aracı olan dil, aynı zamanda konuşulduğu ülkenin ruhunu yansıtır.
Eminim ki Türkiyeli Başbakan Erdoğan, bu yazılanları gayet iyi biliyordur. Bir de, devamlı danıştığı “Akil Adamları”nın bu konuda ne düşündüklerini Türk Milleti ile paylaşsa…
Sağlık ve başarı dileklerimle
30 Haziran 2012
Yorum Gönder