Kılavuzu Karga Olanın - Deniz Kavukçuoğlu

Suriye’nin, “Hava sahamızı ihlal etti” diyerek bir askeri uçağımızı düşürmesiyle uluslararası boyutları da olan nur topu gibi yeni bir krizimiz oldu. Biz, uçağımızın Suriye hava sahasını birkaç dakikalığına ihlal ettiğini kabul ediyor, fakat uluslararası hava sahasında düşürüldüğünü iddia ediyoruz. Suriye ise “Bu, egemenliğimize bir saldırıydı, vurduk” diyor. Tartışmanın bir yanı da uçağın uçaksavarla mı yoksa füzeyle mi vurulduğu konusu; tartışma giderek bu zemine doğru kayıyor. Bu da onca kötünün arasında “iyi” bir şeydir, çünkü tartışma bu zemine doğru kayıp uzadıkça sıcak savaş bulutları da dağılmaya yüz tutmaktadır.
Öte yandan NATO müttefiklerimiz içinde İngiltere dışında ABD dahil bölgede sıcak bir savaşı seçenek olarak gören hiçbir ülke bulunmuyor. ABD Dışişleri Bakanı Clinton’ın Suriye’nin uçağımızı düşürmesini “küstahça bir saldırı” olarak nitelendirmesinin de bir değeri yoktur, çünkü ABD, Irak işgalinden boyunun ölçüsünü yeterince almıştır, yeni bir bataklığa gömülmek istememektedir. Suriye, Rusya’nın bölgedeki tek müttefiki olmasının yanı sıra hem İran hem de Çin tarafından desteklenmektedir. Bu nedenlerden ötürü ABD, Ortadoğu “işini” bölgedeki taşeronları eliyle yaptırmak niyetindedir. Bu kez seçilen yol Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bölge ülkelerini Suriye’ye karşı düşmanlaştırmaktır. Bu politikanın bölgedeki yansımaları Türkiye-Suriye ilişkilerinde somut olarak görülmektedir.
Daha düne kadar Türkiye kamuoyuna “kardeş” olarak tanıtılan, öyle bilinen Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad bugün iktidar koltuğundan bir an önce pılını pırtısını toplayıp gitmesi gereken bir “halk düşmanıdır”. Sözde Arap Baharı ile birlikte gelişen süreçte, Türkiye-Suriye sınırında ortak Bakanlar Kurulu toplantılarının yapıldığı günler çok gerilerde kalmıştır. Her şeye karşın Türkiye toplumu sunulan gerekçeler ne olursa olsun savaş yanlısı değildir. Öte yandan AKP iktidarı tarafından Esad rejimine karşı düşmanlaşmanın gerekçesi olarak gösterilen nedenler kamuoyumuza inandırıcı gelmemektedir.
Doğal ki Suriye’deki rejimin Batı demokrasileri açısından değerlendirildiğinde savunulacak bir yanı yoktur, fakat bu rejimin niteliği ve işleyişi açısından bölgedeki diğer ülkelerin rejimlerinden de bir farkı bulunmamaktadır. Örneğin, bir Suudi Arabistan’a, bir Bahreyn’e karşı uygulanmayan politikalar Suriye’ye karşı uygulanmaktadır. Bunun tek gerekçesi, Suriye’nin ABD tarafından bölgedeki çıkarlarının önünde engel oluşturan bir çıban başı olarak görülmesidir.
Başbakan dünkü TBMM’deki AKP grup toplantısında yaptığı konuşmada, iktidarına yönelik “taşeronluk” nitelemesini eleştirdi. Bu nitelemeyi yapanları “Esad rejimi yandaşlığı” ile suçladı. Ne var ki “taşeronluk” bir işlev tanımlamasıdır, bir saptamadır.
Başbakan yine grup toplantısında Esad rejiminin hukuksuzluklarına örnekler verirken bizim Türkiye’de hiç de yabancısı olmadığımız bir örneğin de altını çizmiş; Suriye’de çok sayıda insanın hangi suçu işlediklerini bilmeden uzun yıllar cezaevlerinde tutulduklarını, bunun kabul edilemez olduğunu söylemiştir. Bizim cezaevlerimizde de onlarca insan benzer hukuksuzlukların mağduruyken Başbakan’ın bu sözleri söylemesi, söyleyebilmesi ancak dil sürçmesi ile açıklanabilir.
Ayrıca Esad’ın “kardeş” olduğu, “kardeş” bilindiği dönemde o tutuklular Suriye zindanlarında çile çekmiyorlar mıydı? O halde… Ne olmuştur da Suriye’ye karşı bir anda düşmanlaşmışızdır? Bunun nedenini Esad rejiminin ülkedeki silahlı bir ayaklanmayı “kan ve ateşle” bastırmaya çalışması olarak açıklamak pek inandırıcı gelmemektedir.
Suriye’ye ilişkin tartışmalar sürerken, iki gün önce 20 ilde gerçekleştirilen operasyonlarda KCK davasıyla ilişkili olarak aralarında Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Başkanı Lami Özgen’in, Eğitim-Sen Diyarbakır Şube Başkanı Kasım Birtek’in ve çok sayıda sendikacının bulunduğu 71 kişi gözaltına alınmıştır. Bunlardan kaçı tutuklanacak, kaçı kaç yıl cezaevlerinde kalacak bilinmemektedir.
Bir devletin kendi yurttaşlarına karşı uygulanan hukuksuzlukları, kendi demokrasisinin aldığı yaraları görmezlikten gelerek başka ülkelere hukuk ve demokrasi dersi vermeye kalkışması, göz boyamanın ötesinde bir davranış değildir. Ciddiye alınacak bir yanı da yoktur.
Ne yazıktır ki 1950’lerden bu yana ABD kargasını kendimize kılavuz olarak bellemişizdir. Bu karga kılavuzumuz olduğu sürece de burnumuzun b..tan kurtulmasına olanak yoktur. O halde daha ne konuşuyoruz?

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget