Vahdettin Dosyası 4 : Vahdetinin Türkiye,yi İngilizlere Bırakma Önerisi

Vahdettinci yazarlar ve onların takipçisi liberal tarihçiler, “Canım hiç bir padişah kendi ülkesini satmak ister mi?”diye mantıksal bir çıkarım yaparak “Padişah Vahdettin’in Türkiye’yi İngilizlere bırakmak istediği” tezine karşı çıkmaktadırlar. Aslına bakılacak olursa, mantıksal açıdan yaklaşıldığında evet, bir padişahın kendi ülkesini, üstelik can düşmanı olan İngiliz emperyalizmine, kendi elleriyle teslim etmesi “çok mantıksız” bir davranış olarak görülebilir. Ancak söz konusu Vahdettin olunca işler değişmektedir.
Çünkü Vahdettin’in kafasında “İngilizlere sığınmak dışında” başka hiçbir kurtuluş seçeneği yoktur. Bu nedenle, Padişah Vahdettin, “İngilizcilik” konusunda sınır tanımamıştır. Vahdettin, İngilizlerin güvencesini almak, tacını ve tahtını korumak için İngilizlere akıl almaz bir teklif yapmıştır. İngilizleri bile şaşırtan bu teklifle Sultan Vahdettin, Türkiye’nin bütün yönetimini 15 yıllığına İngiltere’ye bırakmak istemiştir. Sadrazam Damat Ferit, Padişah Vahdettin’le birlikte hazırladığı bir projeyi, 30 Mart 1919’da İngiliz Yüksek Komiseri’ne sunmuştur. Akıllara durgunluk verecek bir şekilde Osmanlı Padişahı ve Sadrazamı Türkiye’yi kendi elleriyle İngiltere’ye teslim etmişlerdir.

İşte, “Büyük vatan dostu Vahdettin’in(!)” Sadrazamı Damat Ferit aracılığıyla İngiltere’ye sunduğu teklif: “İngiltere, Avrupa ve Asya’da, gerek doğrudan doğruya Sultanın hâkimiyeti altında bulunan, Türkçe konuflan ve gerekse özerklikten faydalanan vilayetlerde, Türkiye’nin ecnebilere karşı bağımsızlığını ve memleket içinde sessizliği temin etmek için gerekli gördüğü yerleri 15 yıl süreyle işgal edecektir... İngiltere, dostluk hisleriyle duygulanarak Osmanlı bakanlıklarında gerekli gördüğü yerlere İngiliz müsteşarlarının Sultan tarafından tayinlerine izin verecektir. Bundan başka İngiltere Hükümeti, her vilayete birer İngiliz Başkonsolosu tayin edecek ve bu konsoloslar 15 yıl süreyle vali yanında müşavirlik görevi yapacaklar. Vilayet, Belediye Meclisleri seçimleri ve parlamento üyelerinin seçimi İngiliz konsoloslarının kontrolü altında yapılacaktır. İngiltere hem başkent İstanbul’da, hem vilayetlerde maliyeyi çok sıkı kontrol etme hakkına sahip olacaktır. Anayasa, Doğu halkının siyasi anlayışına ve yeteneklerine uygun olarak sadeleştirilecektir.” [1] Ey Vahdettin’i “Kurtuluş Savaşı kahramanı” yapan utanmazlar!... Vahdettin’in, 30 Mart 1919 tarihinde Sadrazam Damat Ferit aracılığıyla İngilizlere sunduğu bu onursuzca teklifi nasıl açıklayacaksınız? diye sormak istiyorum...
1. İngiltere, gerekli gördüğü yerleri 15 yıllığına işgal edebilecek.
2. Sultan, Osmanlı bakanlıklarında gerekli görülen İngiliz müsteşarlarının tayinine izin verecek.
3. Her ile birer İngiliz konsolosu tayin edilecek.
4. Bu konsoloslar 15 yıl süreyle valinin yanında müşavirlik yapacak.
5. Türkiye’deki seçimleri İngilizler kontrol edecek.
6. İngiltere, Türk maliyesini çok sıkı kontrol etme hakkına sahip olacak.
7. Doğu halkının anlayışına göre anayasa sadeleştirilecek.

Bu 30 Mart anlaşma tasarısına İngilizler, olumlu ya da olumsuz hiçbir cevap vermemişlerdir. [2] Vahdettin’in, İngilizlere yaptığı bu teklif, Türkiye’nin “kayıtsız, koşulsuz” İngiliz sömürgesi olmasını istemesinden başka nedir? Üstelik Vahdettin, İngilizlerin zoruyla, baskısıyla değil, kendi aklıyla ve iradesiyle hareket ederek, bilerek, isteyerek ülkesini 15 yıllığına İngilizlere vermek istemiştir. Vahdettin, Türkiye’yi kayıtsız şartsız İngilizlere teslim etmeyi teklif etti¤inde, Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkmasına sadece 50 gün vardır. “Vahdettin, Atatürk’ü, Kurtuluş Savaşı’nı başlatması için Samsun’a gönderdi” diyen Vahdettinciler, soruyorum size “bu 50 gün içinde ne oldu da Vahdettin doksan derece ‘dönerek’ tam bağımsızlığı düşünür oldu?”

Vahdetinin İngilizlerle imzaladığı gizli antlaşma
Vahdettin İngiltere’ye yalvarıp yakarmaya devam etmiştir. Damat Ferit, 8 Eylül 1919’da “Türkiye’yi kontrol etmelerini istedikleri İngilizlere” Padişahın daha cazip bir teklifini sunmuştur. İngilizler bu teklifi kabul etmişler ve Damat Ferit, Padişah Vahdettin’in temsilcisi sıfatıyla İngilizlerle 12 Eylül 1919’da bir “gizli antlaşma” imzalamıştır. Atatürk bu “Türk-İngiliz Gizli Antlaşması” hakkında Nutuk’ta şu bilgileri vermiştir:
“12 Eylül 1919’da Sadrazam Damat Ferit ile İngiliz temsilcisi arasında imzalandığı ve az sonra padişahça onaylandığı ileri sürülen bir gizli antlaşma, Fransızlarca ele geçirilip yayınlanmıştır. Bu belgenin gerçekten var olup olmadığı üzerinde çok tartışılmıştır, ancak o sırada duruma ve hem İngilizlerin, hem de padişahın istek ve düşüncelerine çok uygun olduğu ve bunların kâğıt üzerine dökülmesinden ibaret bulunduğu için gerçek durumun bir ifadesi sayılabilir. (…)
Türlü yerlerde yayınlanmış olan ‘antlaşmanın’ metni aşağıda görülecektir. Bu ilk olarak 22 Ocak 1920 günü The New York Gerald Tribune adlı Amerikan gazetesinde çıkmıştır. Daha sonra Ankara Antlaşması adını taşıyan ve 20 Ekim 1921’de imzalanan Türk Fransız antlaşmasının imzalayıcısı, Fransa Mebusan Meclisi’nin Dışişleri Komisyonu sözcüsü Franklin Bouillon, bu belgeyi kendisinin elde etmiş olduğunu, ancak bir Amerikan gazetesinde yayımlanmasının daha etkili olacağını düşündüğünden onu anılan gazeteye verdiğini bizlere söylemiştir ve olayın kesin olarak doğruluğu üzerinde direnmiştir.
12 Eylül 1919 günlü olan metin şöyledir:
1. İngiltere Hükümeti, kendi kumandası altında Türkiye’nin bütünlüğünü ve bağımsızlığını garanti eder.
2. İstanbul, Hilafet ve saltanat merkezi olacak ve Boğazlar İngiltere’nin kontrolüne bırakılacaktır.
3. Türkiye bağımsız bir Kürdistan kurulmasına engel olmayacaktır.
4. Bunlara karşılık Türkiye İngiltere’nin Suriye ve El cezire hâkimiyetini sağlayacak ve hilafete ait manevi kudret ve yetkinin İngiltere’nin lehinde gerek Suriye bölgesinde ve gerekse Müslümanların yaşadığı diğer yerlerde egemen kılınmasını vaat eder.
5. Milli akımların önüne geçebilmek için Türkiye’de yeniden kurulacak olan Meşruti yönetime karşı meydana gelecek olumsuzlukları etkisiz hale getirmek için İngiltere Hükümeti bir zabıta teşkilatı kuracaktır.
6. Türkiye, Mısır ve Kıbrıs üzerindeki bütün haklarından vazgeçerek, özel ve resmi niteliği olan İngiltere Hükümeti konferansta, Türk temsilcilerinin bu yöndeki arzularını kabul edecektir.
7. Barış şartlarının tekrarından sonra padişah, dördüncü maddedeki özelliği konuşmak için İngiltere Hükümeti’yle ayrıca bir sözleşme imzalayacaktır. Bu sözleşmenin maddeleri gizli tutulacaktır.
İşbu sözleşme iki nüsha olarak düzenlenip imzalayanlarca kabul edilmiştir.” [3]
Atatürk, bu anlaşmanın özellikle “dördüncü maddesi” üzerinde durmuş ve bu belgenin akıbeti hakkında şu değerlendirmeyi yapmıştır: “Görüldüğü gibi Halife-İngiltere anlaşması, İngiliz-Fransız çekişmelerinin en çetin olduğu bir sırada imzalanmış olup, İngiltere’ye Suriye’den elini büsbütün çekmemek imkânını verecek özde idi. Ancak şu yönü de söylemek gerekir ki, bu güne kadar bu belgenin gerçekten var olup olmadığı kesin olarak anlaşılamamıştır. Vahdettin, bir İngiliz savaş gemisiyle İstanbul’dan kaçarken bunu da yok etmiş veya yanında götürmüş olmalıdır. İngilizler ise belgeyi o sırada yalanlamış olmalarına rağmen, bunu eğer var idiyse yayınlamaları beklenemez.” [4] Vahdettin’in İngilizlerle yaptığı bu anlaşma hakkında Sina Akşin’in değerlendirmesi ise şöyledir: “30 Mart tasarısından pek çok tavizler vermiş olarak İngilizlerle 12 Eylül ön anlaşmasını yaptı ve böylece İngiltere’ye olan uyduluğunu kesinleştirdi.” [5]

Sevr Antlaşması ve Vahdettin
İngilizlere birkaç kere akıl almaz tavizlerle anlaşma teklif eden Vahdettin, 30 Mart 1919 tasarısından sonra 12 Eylül 1919 gizli antlaşmasıyla adeta Türkiye’yi İngiltere’ye “peşkeş” çekmiştir. Aynı Vahdettin, bununla da yetinmeyerek İtilaf devletleriyle, Türkiye’nin idam fermanı olan Sevr Antlaşması’nı imzalamıştır. Önce geleneksel bir Saltanat şurası toplanmış, burada yapılan oylamada Sevr Antlaşması’na karşı sadece bir tek oy çıkmıştır. Ve Padişahı temsilen Rıza Tevfik, Reflat Halis ve Hadi Paşa 10 Ağustos 1920’de Sevr Antlaşması’nı imzalamışlardır.
Sevr Antlaşması’nı imzalayanlar doğrudan Padişah
Vahdettin’den talimat almışlardır.
“Sevr Antlaşması’na Vahdettin’in imzasının olmadığını” söyleyerek, Vahdettin’i aklamaya çalışanları ciddiye almak olanaksızdır. Çünkü anlaşmaya imza koyanlar doğrudan Padişah Vahdettin’den aldıkları talimat doğrultusunda hareket ederek Sevr’i imzalamışlardır. Atatürk Lozan’dan sorumlu oldu¤u gibi Vahdettin de Sevr’den sorumludur. “Vahdettin, Sevr’i mutlaka imzalamak zorundaydı” iddiası da gerçek dışıdır! Pekâlâ, Vahdettin, bir takım şeyleri göze alıp (sürgün edilmek, tahttan indirilmek, hatta öldürülmek) bu anlaşmayı imzalamayabilir ve cihat ilan edebilirdi. Ama ülkesinin kaderini tamamen İngilizlere bırakan Vahdettin, hiç bir riski göze alamamış ve Sevr’i kabul etmiştir. Vahdettin, korkakça davranıp ülkesini düşmana teslim ederken Atatürk ve TBMM cesurca birtakım riskleri göze alarak düşmana karşı mücadele etmiş ve Sevr Antlaşması’nı asla kabul etmeyerek, bu anlaşmayı kabul edenleri “hain” ilan etmiştir. [6] Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra imzalanan Lozan Antlaşması’yla da Sevr’i yırtarak tarihin çöp tenekesine atmıştır.

Vahdetinin Şaşırtan Teslimiyetçiliği ve İngilizler
Padişah Vahdettin, o kadar “onursuz” ve “teslimiyetçidir” ki, onun bu aşırı teslimiyetçiliği İngilizleri bile şaşırtmıştır. İngilizler, başlangıçta Vahdettin’in bu aşırı teslimiyetçiliğinden kuşkulanmışlar ve uzun süre onunla doğrudan görüşmemişlerdir.
14 Mart 1919’da İngiltere Dışişleri Bakanlığı Paris, Roma ve Washington’daki Büyükelçilerine gönderdi¤i telgrafta Padişah Hükümeti’nin İngiliz koruyuculuğu için yalvardığını; ama İngiltere’nin buna “ret” yanıtı verdiğini bildirmiştir. [7]
Vahdettin, “ezik”, “korkak” ve “aciz” bir şekilde İngilizlere yalvarıp yakarırken, İngilizler Vahdettin’le doğrudan görüşmeyi uzun süre kabul etmemişlerdir. Örneğin, İngiliz Yüksek Komiseri Amiral de Robeck, Vahdettin’in kendisiyle görüşme ricasını reddetmiştir. [8] İngilizler Vahdettin’in Milli harekete karşı olduğunu tam olarak anladıktan sonra ancak onunla doğrudan muhatap olmuşlardır. Özellikle, Türkiye’nin ölüm fermanı Sevr Antlaşması’nın imzalanmasından sonra İngilizler, Vahdettin’le çok sık görüşmüşlerdir. Hatta bir süre sonra İngiltere, Sadrazam Damat Ferit ve Padişah Vahdettin’in kişisel güvenliklerini sağlayacağına söz vermiştir. 18 Ağustos 1919’da, İngiltere Dışişleri Bakanlığı’ndan Calthorpe’a gönderilen bir yazıda, Padişah Vahdettin ve Damat Ferit’in kişisel güvenlikleri konusunda önlem alınması istenmiştir. [9]
8 Haziran 1919’da Yıldız Sarayı’nda, padişahı çok tedirgin eden bir yangın çıkmıştır. A. F. Türkgeldi’ye göre “elektrikten” kaynaklanan yangını, İngiliz donanması itfaiye takımı söndürmüştür. Yangında, neredeyse bütün eşyaları yanan padişah canını zor kurtarmıştır. Daha sonra Vahdettin, yaverini göndererek İngiliz askerlerine teşekkür etmiştir. Calthorpe, bu konuda İngiltere’ye gönderdiği yazıda “suikast” söylentilerinden söz etmiştir. Yıldız’da zaten “titreye titreye” oturan Padişah Vahdettin, bu yangının kendisine yönelik bir suikast olduğunu düşünerek daha çok korkmaya başlamıştır. Calthorpe, 17 Haziran’da İngiltere’ye gönderdiği telgrafta, yangından dolayı padişahın sinirlerinin çok bozuk olduğunu, tahtını ya da hayatını tehdit eden ve bütün İttihatçıları toplayan ulusçuları fesatlıklarından çok korktuğunu belirtmiştir. Sina Akşın, İstanbul hükümetlerinin, Atatürk’e ve Milli harekete karşı çıkmasında, Padişah Vahdettin’in bu tür korkularının çok önemli bir yeri olduğunu belirtmiştir. [11]
Vahdettin, 20 Eylül 1919’da yayınladığı bir bildiride, Paris Barış Konferansı’ndan beklenen sonucun alınabilmesi için “Büyük devletlerin adaletli duygularına” güvendiğini ifade etmiştir. [12]

İngilizlerin Vahdetin,i Kullanma Kararı
İngilizlerse yavaş yavaş Padişahı daha iyi tanımışlardır. Örneğin, 4 Kasım 1919’da İngiliz Yüksek Komiseri
İngiliz danışmanlarından Tom Hohler’in
Vahdettin’e ait izlenimlerini rapor ettiği
Lord Curzon
Robeck, danışmanlarından Tom Hohler’in, Padişah hakkındaki bir raporunu Lord Curzon’a göndermiştir. Hohler’in Vahdettin hakkındaki gözlemleri şunlardır:
“Sultanlık flimdi bayağı bir komedi olmuştur ve görünürde yüksek prensipleri ve amaçları olan, karakteri zayıf, az cesaretli ve (…) Abdülhamit döneminde bile var olan üstün zekadan yoksun olan Padişah Yıldız’da titriyor... Osmanlı hanedanı görünürde yorgun düşmüştür...” [13]
Anadolu’da Atatürk’ün liderliğindeki Milli hareketin gün geçtikçe daha çok güçlenmesi üzerine telaşlanan İngilizler, daha önce mesafeli durdukları Vahdettin ve Damat Ferit’e şimdi daha fazla yaklaşmaya başlamışlardır. Örneğin, İngiliz Yüksek Komiserliği üyelerinden Ryan, İngiltere Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden Forbes Adam’a gönderdiği mektupta İngiltere açısından Padişah Vahdettin’in önemine şöyle işaret etmiştir: “Türkiye’nin hiçbir bölümü denetsiz olarak Türk yönetimine bırakılmamalıdır… Bu da barış konferansının görevidir. Halifelik varlığını sürdürecekse, Halifenin dünyevi gücünün İngiltere’den başka herhangi bir devletin denetimine geçmesine izin vermemek İngiltere’nin başlıca politikası olmalıdır.” [14]
İngiliz Muhipleri Derneği, 27 Kasım 1919’da Padişah’a verdiği bir yazıda ondan açıkça İngiliz yanlısı bir politika izlemelerini istemiştir:“ İngiliz yanlısı siyaset uygulanması için emir vermenizi istirham eyleriz. Damat Ferit’in önderliği altında bir kabine kurulması gereklidir.” [15] Kurt İngiliz siyaseti, elindeki kukla Vahdettin’i nasıl kullanacağına, gelişmeleri dikkate alarak karar vermiştir. Örneğin Londra Konferansı’nın toplandığı günlerde, ulusçuların konferanstaki tutumları doğrultusuna Padişah Vahdettin’e bir rol verilmesine karar verilmiştir. İngiliz Yüksek Komiseri Robeck, 29 Şubat 1920’de İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği gizli telgrafta gelişmelere göre Vahdettin’e verilecek rolden şöyle söz etmiştir: “Barış konferansının niyetleri konusunda bize vaktinde bilgi iletiniz. Anladığıma göre, İzmir ve Trakya Yunanistan’a verilecektir. Bu doğruysa barış ancak silah gücüyle empoze edilebilir... Barış koşulları daha ılımlıysa, bunun ulusçu akımın muhaliflerine ve Padişaha duyurulması için daha az gizlilikle bildirilmelidir. Ulusçulara karşıt öğeleri ancak barış koşulları yumuşaksa kullanabiliriz. Trakya’da, Edirne dahil bir Türk egemenliği sürdürülecekse Padişahın etrafında ulusçulara karşı bir blok oluşturmaya hemen başlayabiliriz.” [16]
İngilizler Anadolu’yu bölüp parçalayan, Türklere yaşama alanı bırakmayan Sevr Antlaşması’nı da Padişah Vahdettin’den yararlanarak imzalatmışlardır. 21 Ağustos 1920’de Vahdettin’le bizzat görüşen Amiral de Robeck, Vahdettin’in Sevr Antlaşması’nın imzalanmasındaki rolü hakkında İngiliz Dışişlerine şu bilgileri vermiştir: “Vahdettin, Türkiye’nin ölüm fermanı demek olan Sevr Antlaşması’nın imzalanması için emir verirken gelecekte İngiltere’nin yardımına dayanacağı ümidi beslediğini... Yaşayacak olduğu takdirde bir dost yardımına ihtiyacı olduğunu... Belirtmiştir.” [17] Robeck, bu konuşmada Vahdettin ’in, Sevr Antlaşması’nın imzalanması için bizzat emir verdiğini belirtmiştir. Ayrıca İngiliz Yüksek Komiseri Sır Horace Rumbold, 10 Aralık 1921’de Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a gönderdiği “gizli” bir yazıda, “Vahdettin’in Sevr Antlaşması’nın imzalanmasına izin verdiğini” belirtmiştir. [18] Ancak bugün Vahdettinciler, Padişah’ın Sevr Antlaşması’na imza koymadığını ileri sürerek, akıllarınca Vahdettin’i sorumluluktan kurtarmaya çalışmaktadırlar. Vahdettin zaman içinde, sadece İngiliz temsilcilerle değil, Fransız ve İtalyan temsilcilerle de görüşmeye, başlamış, böylece ülkeyi artık sadece İngiliz emperyalizmine değil, bütün Batı emperyalizmine peşkeş çekmenin yollarını denemiştir.

Gelecek sayıda Vahdettin’in İngilizlerle birlikte Milli Harekete yönelik gerçekleştirdiği “ihanet planları” kanınızı donduracak…

Kaynakça :
[1] Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, C.I, İstanbul, 1998, s205-207'; Akşin, age, s.233-235; Bayur, age, s.270-272; Jaeschke, age, 1.4,5.
[2] Akşin, age, s.600.
[3] Bayur, age, s204-206.
[4] age, s206.
[5] Aksin, age, s. 600.
[6] Sina Akşin, Kısa Türkiye Tarihi, İstanbul, 2007,s.154.
[7]Aksin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele s.168.
[8] FO, 5-61920 tarihli talimat; Jaeschke, age, s. 7.
[9] Calthorpe'dan Curzon'a gizli yazı, İstanbul, 31.7.1919: Sonyel, age, s.61.
[10]Aksin, age, s414.
[11] Aksin, age, s. 414,415.
[12] Takvim¬i Vekayi, 21.9.1919.
[13] Robeck'ten Curzon'a yazı, İstanbul, 4.11.1919; Sonyel, age, s.77.
[14] Ryan'dan Adam'a yazı, İstanbul, 26. 11.1919; Sonyel, age s.79.
[15] İngiliz Askeri istihbarat Şefi'nden Savaş Bakanlığı'na gizli yazı, Londra, 1.1.1920; Sonyel, age, s.79.
[16] Robeck'ten Cuzon'a gizli telgraf, 29.2.1920; Sonyel, age, s.87.
[17] Jaeschke, age, s.7.
[18] Sonyel, age, s.157.

Vahdettin Dosyası 1 : Vahdettin Hain Değildir Tezinin Kaynağı
Vahdettin Dosyası 2 : Vahdettin ve Kurtuluş Savaşı
Vahdettin Dosyası 3 : İngilizlere yalvaran bir Osmanlı Padişahı : Vahdettin
Vahdettin Dosyası 4 : Vahdetinin Türkiye,yi İngilizlere Bırakma Önerisi
Vahdettin Dosyası 5 : Atatürk’ün Vahdettin’i Milli Harekete Yaklaştırma Çabaları
Vahdettin Dosyasi 6 : İngiliz ajanı gibi çalışan bir padişah: Vahdettin
Vahdettin Dosyası 7 :Atatürk'ün Samsun'a çıkışı ve Vahdettin
Vahdettin Dosyası 8 : Kırk Bin Altın Yalanı
Vahdettin Dosyası 9 : Vahdettin'in Kaçışı Yurtdışındaki İhanetleri ABD Başkanı'na Yazdığı Mektup

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget