Seçimler yaklaşırken; iktidar partisi yine din konusunu ele aldı ve köpürtmeye başladı. CHP’nin camileri depo hatta ahır yaptığı iddiaları yeniden alevlendirildi. Sayın Başbakan, işi öyle ileri götürdü ki Yunanlılar 1919’da Batı Anadolu’yu işgal ettiklerinde yıktıkları eski bir caminin suçunu bile CHP’ye yükledi.
Bu millet; 1912 yılında başlayan Balkan Savaşları; peşinden 1. Dünya Savaşı, peşinden Kurtuluş Savaşı gibi tam 10 yıl boyunca ağır savaşlar yaşamış; yoksullaşmış; kırılmış ve azalmıştı.
1927 yılında tüm Türkiye’de, okulların iki katı, “14.425 okula karşılık, 28.705 cami” vardır. (Bu konunun ayrıntıları için tarihçi Sinan Meydan’ın İnkılap Yayınları’ndan çıkan Cumhuriyet Tarihi Yalanları isimli araştırmanın 2. cildine bakabilirsiniz.)
MUKADDES EMANETLERE SAYGI
Ahır iddiası saçma ama depo iddiası doğrudur. Şimdi bu olayın aslını Sinan Meydan’dan aktaralım: “1942 yılında İkinci Dünya Savaşı’nın en alevli günlerinde Hitler’in orduları sınırımıza dayandı. İsmet Paşa (...) İstanbul’daki saraylarda ve müzelerde bulunan tarihi eşyaları, zarar görmemeleri için Alman uçaklarının menzil dışında kalan bölgelerdeki camilere koymayı düşündü. O nedenle bütün saray eşyalarını, padişahların tahtlarını, mücevherleri, kutsal emanetleri, Hazreti Muhammed’in sancağını, kılıcını, Hırkai Saadeti, Hazreti Osman’ın kanlı Kuran’ı Kerimi’ni, Atatürk’ün Samsun’da çıktığı tahta iskeleyi, müzelerde ne varsa tümünü tam 48 vagona yerleştirerek Niğde’ye gönderdi. (...)Bu değerli eşyalar Niğde’de 3 camiye yerleştirildi. Camilerin etrafına nöbetçi askerler yerleştirildi.”
İşte İsmet Paşa ve CHP düşmanları bu işi çarpıtarak “CHP; camileri depo yaptı!” yalanını parlattılar; halkı bununla kandırdılar.
YA ABDÜLHAMİT?
Savaş günlerinde camilerin milletin yararına olacak biçimde kullanılmasından daha güzel ne olabilir ki? Osmanlı Sultanı 2. Abdülhamit; İstanbul’un camilerini uzunca bir süre bir tür otel gibi kullanıma açmıştı.
Tarihimizde 93 Harbi diye bilinen 1877-78 Osmanlı -Rus savaşları vardır. Bu savaşlarda Osmanlı orduları yenilince hem Balkanlardan hem Kafkasya bölgesinden yüz binlerce göçmen geldi. Sultan Abdülhamit; bu insanları Sultan Ahmet Camii, Ayasofya, Beyazıt, Süleymaniye Camii gibi camilere yerleştirdi. Böylece camiler bir tür otel gibi kullanıldı.
Bundan sonra 1912’de patlayan Balkan Savaşlarında da aynı durum ortaya çıktı. Balkanlar’dan kaçan Türkler; İstanbul’a sığındılar ve bunlar camilere yerleştirilerek koruma altına alındılar.
Bütün bunlar; gayet doğaldır; çünkü camiler; sadece namaz kılınan yerler değildir; insanlara hizmet noktalarıdır.
Atatürk’ün camilerle ilgili politikasının ne kadar olumlu ve yapıcı olduğunu Sinan Meydan’ın bu çalışmasında daha ayrıntılı olarak bulabilirsiniz.
Onun; Mihallıççıklı Emir Çavuşu Ali Metin aracılığıyla 5 bin lira gönderip, Yunanlılar`ın işgal sırasında yakıp yıktıkları ve imkanları olmadığı için yaptıramadıkları kasabanın tek camisini yeniden yaptırdığını bilmek bile yeterlidir.
KURAN’DA YIKTIRILAN CAMİ
Allah; toplum için fesat yuvası haline gelen camilerin yıkılmasına izin vermiştir. Tevbe Suresi’nin 107. ayeti ve devam ayetleri bununla ilgilidir: “107. Bir de şunlar var ki, zararlı eylemler gerçekleştirmek, inkarcılıklarını pekiştirmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resulü’ne savaş açmış kişi lehine fırsat kollamak üzere bir mescid yapmışlardır. “Amacımız sadece iyilikti” diye de yemin edecekler, Allah şahit, onlar kesinkes yalancıdırlar.
108. Orada asla namaza durma!”
Tarihte Dırar mescidi (camii) olarak bilinen bu cami toplumda bölünmeye yol açtığı için yıktırılmıştır.
Peki şimdi biz yüce Peygamberimizi de cami yıktırdı diye suçlayacak mıyız?
Elbette ki camiler için duyarlı olmalıyız ama bu duyarlılığımızı siyasi çıkar için göstermekten kaçınmalıyız.
Yorum Gönder