Avukatsız Savunma ya da Doktorsuz Ameliyat! - Mustafa Balbay

Türk Ceza Yasası (TCY), eğer bir kişiye ağır suçlamalar yöneltilmişse, yargılama boyunca avukatının da hazır bulunmasını
zorunlu kılıyor. Sanığın avukat tutacak gücü yoksa barodan bir avukatın görevlendirilmesi gerekiyor.
Bu, savunma hakkının en azından ilkesel olarak korunması anlamına geliyor.
Uygulamada ise daha farklı bir seyir söz konusu.
Silivri’deki davaların bir özelliği de şöyle özetlenebilir:
Uzun sorgulama, kısa savunma.
Sanki sorgulamanın ardından her şeyin belli olduğu, savunmanın “usulen” dinlenmesi gerektiği gibi bir hava hâkim.
Benzer durum savunmanın istekleri konusunda da yaşanıyor. Sanık ya da avukatının dosyaya eklenmesini istediği bir belge, dinlenmesini istediği bir tanık gündeme geldiğinde bunların bir bölümü kabul ediliyor ama, ağırlıklı olarak şu karar veriliyor:
“Davaya bir yenilik katmayacağından, isteğin reddine...”
Cümle aynen böyle...
***
Avukatların kendi müvekkili dışındaki sanık ya da tanıklara yöneltmek istediği soruların da “sınırı” şu:
Daha önce sorulmamış olması!
Eğer sorulmuşsa uyarılıyor:
- Bu soru daha önce yöneltilmişti.
Oysa aynı şey savcı ya da hâkimler için geçerli değil.
Basit gibi görünen bu ayrıntıyı biraz açalım...
Bir sanığın çapraz sorgusu sırasında ilk savcının soruları bitince ikinci savcı sormaya başlıyor. İlk sözü de şu oluyor:
- Benim yönelteceğim sorular daha önce sorulmuş olabilir ama, ben tekrar soracağım.
Savcıların sorusu bitince üye hâkim soruya başlıyor. Onun da ilk cümlesi şu oluyor:
- Yönelteceğim sorular daha önce sorulmuş olabilir ama, ben tekrar soracağım.
Eğer sanık aynı soruların tekrar tekrar sorulmasına tepki gösterirse başkan, “Daha önce yanıtlamıştım ya da cevap vermek istemiyorum, dersin” diyor. Aynı soruların yinelenmemesi uyarısı yapmıyor.
İş, avukatlara gelince değişiyor. Daha soru yöneltilen kişinin ne diyeceği belli olmadan mahkeme başkanı avukata şu müdahaleyi yapıyor:
“Bu soru daha önce sorulmuştu, lütfen tekrarlamayalım...”
Eğer avukat ısrar ederse, mikrofonun kapatılacağı uyarısı yapılıyor.
Benzer bir çelişki de soruların çerçevesiyle ilgili. Savcılar “maddi gerçeğin ortaya çıkması için” her türlü soruyu yöneltebiliyor. Buna suçlamayla doğrudan ilgisi olmayan konular dahil. Örneğin şunlar:
- Ne tür yemekler seversin?
- Kredi kartını hangi sıklıkla kullanırsın?
Bu sorular, “Belki de savcı sanığın ifadesindeki bir çelişkiyi ortaya çıkarmak istiyordur” yaklaşımıyla gerçekçi bulunabilir.
Benzer soruyu avukat sorarsa, müdahale ediliyor:
- Bu sorunun davayla ilgisi yok, başka soru yöneltin.
***
Silivri davalarında dönemsel yavaşlamaları ya da hızlandırmaları bu köşede konu ettik. Şimdi “hızlı-yavaş”tan öte yeni bir yöntem söz konusu.
Şöyle tanımlanabilir:
Atlamalı yargı!
Ceza yargılamalarının en önemli aşamalarından biri olan “delillerin değerlendirilmesini” atlayıp esasa geçmek, oradan karara...
Avukatlar bu durumu kabul etmeyip, duruşmalara girmeyince, yeni bir “çözüm” arayışı başladı. Ankara’dan arkadaşımız İlhan Taşcı’nın haberine göre hazırlık şu:
- Karar verirken, avukat olmasa da olur!
Hastayı ameliyat ederken doktor olmasa da olur demek gibi bir şey...
Oldu olacak arkasını getirin:
Sanık ölse de olur ölmese de olur...
Delil olsa da olur olmasa da olur...
Usule uyulsa da olur uyulmasa da olur...

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget