12 Eylül davasına belge yollayan MİT, kanlı 1 Mayıs olaylarına ilişkin 5 Mayıs tarihli istihbarat raporunu mahkemeye göndermemiş. Söz konusu rapor Genelkurmay Başkanlığı’nca mahkemeye gönderilmiş, ancak üst yazısında devlet sırları kapsamında olduğu uyarısı yapılmış. Mahkeme bu belgelerin Genelkurmay’a ait olmadığı, devlet sırrı olup olmadığı konusuna MİT’in karar verebileceği gerekçesiyle teşkilata soru yöneltti. Söz konusu rapor müdahil avukatlara verilmeyerek özel kasaya alındı.
Kanlı 1 Mayıs’ın, en çok insanın öldüğü bölgesinde, canlı tanıklık yapmış, tanıklıklarını sayfalarla hem gazetenin haberlerine yansıtmış, hem de dönemin açılmış soruşturmaları, Meclis Araştırma Komisyonu’na da ifade vermiş bir kişi olarak, bu tanıklıkların kilit kimi sahnelerini, bugünün değerlendirmelerinde de anlamlı yerleri olduğuna inanarak, bir kez daha sizlerle paylaşma gereğini duyuyorum.
DİSK’in 1 Mayıs etkinliğinde güvenlikten de sorumlu yöneticisi Mehmet Ertürk’ün telsizinden, Unkapanı yolundan gelen ve miting alanına alınmak istenmeyen sol grupların çok fazla zorladıkları, DİSK güvenlik görevlileri daha fazla direnirlerse sert çatışmanın çıkabileceği uyarısı geldiğinde, kürsüde telsizinin yanında durduğum Ertürk’ün “Çatışma çıkmasın, girmelerine izin verin” talimatını duymuştum. Parkın önündeki merdivenlerin başındaki kürsüden tıklım tıklım dolu meydana baktığımda, Unkapanı yönünden zorlamayla meydana girecek grupların o kalabalıkta anıtın etrafını dolaşarak otelin önüne doğru yönlendirileceklerini varsaydım. Park önündeki kürsü ile otel arası öylesine sıkışık ve kalabalıktı ki, onlar gelene kadar ancak oraya varabileceğim hesabı ile, yapışık insanları olabildiğince zorlayarak, tanındığıma güvenerek otele doğru yara yara yürümeye çalıştım. Bugün de trafiğe açık otel önündeki yola varmıştım ki, silahlar patladı. Bir anda yol boşaldı. Otelin önündeki resmi polisler meydana doğru sokulan kalabalığı daha da sıkıştırmaya, sözde yolu açmaya yönelik ayaklarının dibinden ateş ediyorlardı. Otele sığınmaya çalışanlar kapı önünde yığılmış, arkalarından mermiler yağıyordu. En arkalarında, arkadan vurulacağımdan emin, elektrik direği dibine çömelmeye, hedef küçültmeye karar verdim.
***
Polislere çok yakın olduğum için “Arkamı size dönüyorum, beni kollayın, otelin önü boşalana kadar yanınıza gelmeye çalışmayacağım” diye bağırdım. Sonra Meclis komisyonunun tanıklığımda gösterdikleri fotoğraflarda, direğin dibine çömelmiş kendimi de gösterebildim. Çok önemliydi, çünkü başım ellerim arasında yere yatmışken, etrafıma yağan mermiler patır patır asfalta saplanıyorlardı. Yani tartışılmaz biçimde sonradan zorlayarak meydana girmiş marjinal adı verilen siyasi gruplarla, meydana alınmış sol grupların arasında bir çatışma söz konusu bile değildi. Zaten otelin önü boşaldığı an otel içine koştum, orada bizim gazetede de birçoğu yayımlanan en anlamlı fotoğrafları şaşkınlıkla, panik içinde çeken bir yabancı turist ile birkaç kez çarpışmıştık... Ara Güler ile Ergun Çağatay otelin içinde turisti fark etmişler, sonradan gazeteye getirdiler, filmleri banyo edildi, dünyaya da yayılan en güzel fotoğraflar oradan çıktı. Çünkü en çok ölüm Kazancı Yokuşu’nun başında ezilerek olmuştu...
Otelin içine sığınanlar arka kapılardan çıkarılıyorlardı. Gazeteci olarak çıkmamakta direndim, bir üst kattaki cam önü sokağı izlemek için çok elverişliydi. Bir penceresinden yine dışarda kürsüye doğru sıkışmış kalabalığın ayaklarının dibine bu kez elindeki uzak menzilli silahla ateş etmekte olan sivil görevli, benim bağırıp çağırmalarıma, “Bırakın izlesin, gazeteci...” diyerek müdahale etti. Otelin önündeki yol tümüyle boşalmıştı. Kürsüde olaylardan sonra konuşmaya başlayan, kitleyi sakinleştirmeye çalışan DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler... Bir panzerin, kalabalığı ayaklarının dibinden yalayarak Opera binası ile meydan arasında hızla gidip geliyorken, renkli giysili bir kadını altına alıp ezdiğine de tanık oldum. Sular İdaresi, Taksim-İlkyardım kavşağındaki binanın üst katlarından süren ateşin mermileri hâlâ dağılacak yer bulamayan kitleye, ayak diplerine doğru yerlere saplanıp duruyordu...
Sayısız insanın, sayısız tanıklıklarıyla da dolup taşmış, kanlı 1 Mayıs ile ilgili yasal soruşturmalar, açılmış davalar, Meclis soruşturmasından olup bitenin gerçeğine ulaşmaya yönelik aklınıza kazınmış tek bir saptama var mı? İlk günlerde Aydınlıkçılarla TKP’liler arasındaki görüş ayrılıkları kullanılarak, aralarında bir olay gibi kamuoyuna pazarlanmaya çalışıldı. Hepsi bu. Oysa o tarihte de bugün de, hiç kuşkum olmadı... Sol siyasette düşman kardeşlerin aralarında yumruklaşabilecekleri zaman dilimleri bile olamadı. Birçok koldan birden, karşılaşıp kavga edebilecekleri varsayılan merkezlere doğru yaylım ateşi başladı. Bir tek ben o kadar çok sayıda resmi polisin kalabalığın ayaklarının dibine ateş ettiklerine, üst katlardan daha üst derecede derin devlet görevlilerinin yine panik yaratmaya yönelik uzak menzilli ateş açışlarına tanık olmuşken, gizli raporlarda neler neler olabilir?
Yorum Gönder