Ergenekon’ları, Balyoz’ları 90’lı Yıllarda, “Generaller Hizadan Çıktı” Diyen Abd Planlamıştı

1980’lerden sonra emperyalizm, ülkeleri işgal edip yeraltı ve yerüstü zenginliklerini zayiatsız, risksiz yağmalayabilmek için yeni yöntemler geliştirmeye başladı.
Çünkü tankla, topla, tüfekle bir ülkeye girmek hem can, hem mal kaybına neden oluyordu. Vietnam Savaşında yerli halkın vatanını savunmak için ölümü göze alması; yiğitlikle, cesaretle, yurtseverlikle uzaktan yakından ilgisi olmayan Coni’lerin moralini bozuyor, onları krize sokuyordu. İntiharlar, askerden kaçmalar bir çığ gibi büyüyordu.
Ayrıca ölümlere ABD’Lİ analar babalar da isyan etmeye başlamıştı.
Bu böyle gidemezdi. Gitmemeliydi. Yeni işgal yolları bulunmalı, yeni istila planları yapılmalıydı.
Özellikle 90’lardan sonra Sovyet’lerin yıkılmasıyla ABD atağa geçti. Yeryüzünün tek hâkimi konumunda, ülkelerin üniter yapısına, yönetimine, dış politikasına daha çok müdahale etmeye, yön vermeye başladı.

Ülkelerin ihanet erbabını da satın alarak, onlarla işbirliğine girdi. Etnik ve dinsel ayrılıkları ön plana çıkardı. Irkçılık, dincilik, mezhepçilik temelinde halkları birbirine düşürdü. Savaştırdı.

Çünkü bir ülkeyi en masrafsız, en ucuz işgal etmenin yolu halkları birbirine düşman edip, kırdırmaktan geçiyordu.
Kürt açılımları, ermeni açılımları işte bu nedenle tezgâhlandı. Bebek katilleri lüks, konforlu hapishanelerde ağırlanırken, yurtseverler işte bu nedenle hücrelere dolduruldu.
Bu propagandaya hizmet etmek üzere kiralık kalemler, medya satın alındı. Televizyonlar 24 saat halkı uyutma aracı olarak kullanıldı.
Mutfakta, salonda, balkonda, her yerde TV vardı. ABD ve ortakları yarışmalarla, dizilerle, izdivaç programları ile halka nefes aldırmıyordu. Ulusumuzun düşünmesini, yargılamasını, yorum yapmasını engellemek için elinden geleni ardına koymuyordu.
Bir de üstüne üstlük, sadaka ekonomisi ve din ticareti boyalı basınla birleşip, bütünleşince, insanlarımız bakar kör oldular. Koyun sürülerine döndüler.

“Otur, otur, kalk, kalk… Sandığa git. Oy kullan. Biz zam da yapsak, vergini de artırsak, sakın sesini çıkarma. Etliye sütlüye karışma. Otur oturduğun yerde… Karışanların sonunu görüyorsun. Koca koca paşaları içeri attık. Seni de atarız. Senin hacmin ne, cürmün ne?”

Evet, koca koca paşaları içeri attılar…
Koca koca paşaların içeri atılması planı yine 90’lı yıllarda ABD tarafından yapılmıştı.
Çünkü onlar “Türk generallerinin hizadan çıkması”ndan rahatsızlık duyuyorlardı. İlk hizadan çıkan General ise Eşref Bitlis Paşa’ydı. Kuzey ırak’taki Kürdistan yapılanmasına engel olmaya çalışıyordu. 17 Şubat 1993 günü uçağına yapılan bir suikastla katledildi.
Birinci Körfez Savaşının ardından 1995’te Türk ordusunun Kuzey Irak’ta “Çelik Harekâtı” başlamıştı.
Bu harekât Amerika’nın egemenlik alanına bir saldırıydı ve Çiller’den izin alınmadan yapılmıştı. Bunun sunucunda 3 bin CIA peşmergesi Guam adasına gitmek zorunda kalmıştı. Bu büyük bir yenildiydi Amerika için. Onlar bu yenilginin büyüklüğünü ve ezikliğini hiçbir zaman unutmadılar. Bu duygularını “Vietnam Savaşından sonra en büyük yenilgiyi aldık” diye ifade ettiler.
Evet, gerçekten de generaller hizadan çıkmış, 12 Mart, 12 Eylül’ün Amerikancı paşalarının yerine ABD karşıtı paşalar işbaşına gelmişti. ABD dilediğini yapamıyor, dilediği gibi hareket edemiyordu.
Türk ordusuna bir çeki düzen vermek gerekiyordu, yeniden disiplin altına alınmalıydı.
Bu ise ancak yeni bir hükümetle olabilirdi.
CIA’nin yan kuruluşu Rand Corporation ANAP, MHP, DYP gibi düzen partilerini gözden çıkarmıştı. Refah partisinin “Yenilikçi Kanadı”nda görüyordu geleceğinin garantisini.
Bu yüzden 96’lı, 97’li yıllarda Refahlı Yenilikçilerin bir ayağı Amerika’daydı
Görüşmeler yapılıyor. İmzalar atılıyor. Sözler alınıp, sözler veriliyor, AKP, iktidara hazırlanıyordu. Bu anlaşmaların, sözleşmelerin içerisinde elbette PKK’nın siyasallaştırılması ve “Çelik Harekâtı”nın öcünün alınması, generallerden hesap sorulması da vardı.
Kapı Dolmabahçe’de aralandı. Sarı inek orada teslim edildi. İlk asker tutuklamaları bu görüşmeden sonra gündeme geldi.
Ergenekon, Balyoz senaryoları yazıldı. Bol bol dijital CD’ler üretildi. Yurtseverler, emekli, muvazzaf komutanlar zindanlara atıldı. Askeri terimle “mıntıka temizliği” yapıldı.
Çünkü emperyalizmin ve yerli ortaklarının önündeki en büyük engel Mehmetçik’ti. Türk ulusunun ruhuna, kanına canına işleyen vatan sevgisiydi. Yani ordu, millet, vatan bütünleşmesiydi. Çünkü Türk ailesinin gözünde vatan bir namus, bir sevdaydı.
Artık sıra ordunun yapısal değişikliğine gelmişti. Ordu tam da Amerika’nın, AKP’nin, muhalefetin istediği gibi özelleştirilecekti. Profesyonelleştirilecekti. Paralı askerlik dönemi başlayacaktı.
Oğulları şehit olduğu zaman “vatan sağ olsun, bir oğlum daha olsa onu da vatan uğruna feda ederdim…” diyen kaç millet vardır yeryüzünde?

Bu nedenle ne yapıp edip bu düşünceyi ulusun belleğinden silmek gerekiyordu.
Şu günlerde Amerika, AKP ve Soros muhalefeti aracılığı ile “bedelli askerlik”, “profesyonel ordu”, “vicdani ret” gibi girişimlerle bu planı uygulama alanına koymaya hazırlanmaktadır. Türk ordusunu, Türk askerini, onun özgürlük ve tam bağımsızlık geleneğini yok etme mücadelesi vermektedir.
Böylece onlara göre ülkenin bölünmesinin önünde duran “ordu engeli” de aşılmış olacak, hem ABD hem AKP zil takıp oynayacaktır…
Ama yanılıyorlar… Yanılıyorlar…
Yanılıyorlar…
Emekli Tüm General Alaettin Parmaksız paşanın deyişi ile: “Emperyalistlerin yazdığı senaryoya en büyük direnç milletin bağrından çıkan Türk Ordusundan gelmektedir. Siz bakmayın terörle mücadeleye ömrünü adamış insanların terörist ilan edilerek onar onar toplanmasına. Henüz silahlı kuvvetlerin damarına girilememiştir…”
Henüz Atatürk ve Cumhuriyet sevdası yok edilememiştir. Edilemez de…

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget