“Anayasa Platformu” girişim grubu adı altında bir araya gelen 13 meslek kuruluşu ve sendika konfederasyonu tarafından düzenlenen “Türkiye Konuşuyor Vatandaş Toplantıları’nın on üçüncü ve sonuncusu, 28 Nisan 2012 Cumartesi günü İstanbul Ataköy Atletizm Salonu’n da yapıldı. Ankara Odalar Birliği‘nin daveti üzerine oradaydım.
AKP ‘in hazırlamış olduğu ve CHP ile MHP ‘in de desteklediği anayasayı merak ettiğim için oradaydım tabi.
Ses düzeninin salonda feci akustik yaratması ve konuşulanları anlamamamız dışında görüntü olarak organize çok güzeldi ama hiç coşku yoktu. Konuklar için on kişilik yuvarlak masalar hazırlanmış ve masa numaraları büyük beyaz balonlar üzerine yazılarak tavana doğru yükseltilmişti. Salona girip bu balonları gözlediğiniz zaman hangi numaralı masada oturacağınız belli oluyor, aranmıyordunuz. Bu hem salona güzel bir hava vermişti hem de katılımcılara büyük rahatlıktı. Çay, kahve açık büfe vardı. Öğle ve akşamüstü sandviçlerle meyve suları meyveler dağıtıldı. Prof. Oğuz Babüroğlu’nun idare ettiği toplantıda başlıca konular şunlardı.
1---İfade özgürlüğü ve siyasal örgütlenme özgürlüğü.
2---Siyasal iktidarın denetlenmesi ve dengelenmesi.
3---Kamu hizmetlerinin niteliği(eşit biçimde yararlanma +tarafsızlık ilkesi.
4----Ekonomik ve sosyal haklar, sosyal devlet ilkesi ve pozitif ayrımcılık.
5----Birlikte yaşama.
6---Hükümet sistemi.
7----Yerel yönetimler.
8---Seçimler ve siyasal partiler.
9---Doğa ve kültürel varlıklar.
10---Devlet-din ilişkileri.
Evet, konular bunlardı. Baktığınız zaman ne kadar masum ve yararlı olduklarını düşünüyor insan değil mi? Ama kazın ayağı hiçte öyle değildi.
Bu konular salonun çeşitli yerlerine konan büyük ekranlarda yer alıyor sonra beyin yıkayıcı ve şaşırtıcı cümlelerle ucu açık sorularla bırakılıyordu.
Genelleme yaptığımda Sevr Antlaşmasında ve İkiz Sözleşmelerde yazılan şartlar çeşitli kelime, cümle oyunları ile süslenerek soruluyordu. Yani anlayacağımız tuzak sorulardı bunları anlayabilmek için ya politikanın içinde olmalı ya da yakından takip etmeliydi insan.
Kısacası Ortadoğu haritasını belirlemek için hazırlanmıştı sanki.
Özetlemeye kalkarsam soruların esas amacı gün gibi aşikârdı. Rejim değişikliğinden tutun Türkiye’yi bölecek yerel yönetimlerin özerkliğine kadar tuzak sorulardı.
Mesela;
Cumhurbaşkanının yetkileri kısaltılsın mı? Böyle kalsın mı veya artırılsın mı?
Cumhurbaşkanı başbakanlık yetkilerini de alıp başbakanlık kalksın mı?
Yerel yönetimleri güçlendirmek için merkezden yönetilmesi kalksın mı?
Birlikte yaşama için azınlıklara istedikleri haklar verilsin mi?(Özerklik)
Yargı bakanlık sisteminden kalkıp başbakanlığa veya cumhurbaşkanlığına bağlansın mı?
Devlet din işlerinin içerisinde olsun mu? Olmasın mı?
Birlikte yaşamak için etnik kökene özgürlük adına istediği haklar verilsin mi?
Dediğim gibi başta masum gibi yazılan 10 madde içine girildiğinde bu sonuçlar çıkıyordu.
Salonda sessizlik hâkimdi. Benim bulunduğum masada iki AKP li vardı ki bunlardan teki emekli derneklerinden birinin başkanıymış. Haliyle iktidarı met edip duruyorlar ve sorularda bizi ikna etmeye çalışıyorlardı. Ama tam tersi oldu diyebilirim. Onların anlamadıklarını biz masadakiler anlatınca anlamış oldular. Yine de bazı konuları tam anlatamamıştık veya öylesine beyinleri yıkanmıştı ki anlamak istemediler. Mesela Padişah Vahdettin’i kafalarında çok güzel çizdirmişler sanki özlem içerisindeler gibi.
Her bir konu ile ilgili bilgi verilirken(Prof. Oğuz Babüroğlu) salondaki akustikten hiç birisi anlaşılmıyordu tartışmanın konusu ekranlara güzel ama gizemli sözlerle yansıtılıyordu. Elektronik aletlerle oylama yapılıyordu. Bu yeni anayasaya muhalif olanların oyları belliydi ve salonun yarısı gibiydi bu da. Basına veya kamuya nasıl yansıtılacak bilemem.
Derken TBMM. Başkanı Sn. Çiçek ve (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Ak Parti, CHP, MHP ve BDP'nin Anayasa Komisyonu üyeleri, 13 sendikanın temsilcisi toplantıya katıldılar. Dedim ya hiç coşku yoktu diye, lütfen cansız alkış sesleri oldu, o kadar. Çiçek’i alkışlamam masadaki iki AKP’ liyi şaşırttı haliyle. Ben de onun şahsını değil makamına olan saygımdan alkışladığımı söyledim, aptallaştılar.
Gelenlerin konuşmaları hiç ama hiç anlaşılmadı hatta bir ara kalkıp görevli gencin tekine anlattım. Bu salonun boş tribünlerini perde ile kapatsaydınız bu olmazdı dedim. Bana İst.Valiliği’nin salonu geç ayarlayabildiğini ve bu sebepten yetiştiremediklerini söyledi.
Neyse bir kulaklarımızı gerçek anlamda rahatsız eden sesleri anlamak şöyle dursun, artık bitse bu çile dedirtmeye başlamıştı bizlere.
CHP ne yapmak istiyor?
Bu komisyonda olan CHP tüm bu söylenenleri kabul ediyor mu anlayamıyorum. CHP Konya Milletvekili Atilla Kart’ı giderken iki dakikalığına uğurlamak için yanına gittim aslında çok soracak sorum vardı ama olmadı sadece el sıkıştık iki kelam ettik. Zira o da o gurupla birlikte çıkmak durumundaydı sanırım.
Zaman içerisinde hükümete, başbakana hatta cumhurbaşkanına hakaretlerde bulunan BDP li Sırrı Sakık bu komisyonda olmaktan çok mutlu görünüyordu. Ne de olsa onların istediği bir anayasa çıkartılmak isteniyordu. Burada yapılan oylamalarda adaletin bağımsız olması oyları çoğunluktaydı. Diğer illerde yapılan sonuçları incelediğimizde Türkiye’de adalet isteyenlerin seslerinin yükselmeye başladığını gözlemliyoruz.
Türkiye de bu anayasa kabul edilirse çok büyük bir tehlike var demektir. Atatürk İlke ve düşüncelerine bağlı bir Kemalist kadın olarak CHP’ in bu komisyondan çekilmesini isterdim. Zira bu gidişatı durdurabilecek tek parti CHP’ dir.
Ne yazık ki CHP içerisinde bu anayasayı destekleyen milletvekilleri var.
"Demokratik anayasa, statükocu, ırkçılığa dayalı Atatürk milliyetçiliğine son vermek.
"Halkların kardeşliği, anadilde eğitim, demokratik özerklik "
"Bu ülkeyi bölen siz ve sizin gibi ulusalçı, kalıplaşmış Atatürkçü zihniyettir.” Diyenler CHP li olamazlar.
Tabi bu aradaAtatürkçü milletvekillerinin ise suskunluğunu anlamak mümkün değil.
Toplantı bitiminde AKP’nin zarflar içerisinde hazırlamış olduğu 15 lira yol paralarını aldık, herkes kendi yoluna gitmek üzere vedalaşıp ayrıldık. (Bu parayı çerçeveleyip duvara asacağım). Yolda YCHP’nin neden bu kadar sessiz kaldığını, neden bu kadar yanlışlıklar yaptığını düşündüm ve kahroldum.
Not: Belki beni anlamayan veya anlamak istemeyen arkadaşlarıma şunu diyorum. Atatürk’ün deyimi ile parti içerisinde bir yanlışlık görürseniz sesinizi çıkartın. Bunu yapmak durumundasınız. Şayet koltuk ve makam bağımlısı değilseniz tabii.
Tünay Süer
Yorum Gönder