Son yıllarda moda olan şeylerden biri de “ölmeden önce görmeniz gereken 100 yer”, “ölmeden önce yapmanız gereken 100 şey” türü listeler...
Doğrusu “ölmeden önce” sözü pek hoşuma gitmiyor. Hele benim gibi fazla gezmeyi, tozmayı sevmeyen biri için bu listeler gerginlik yaratan türden...
Şöyle göz ucuyla bakarken, en azından şuraya gittim, bu tepeye çıktım, şurada yemek yedim diye sevinmeye çalışıyorum, ama durumum pek parlak değil. Bu 100 maddeyi yerine getirmem imkânsız görünüyor.
Çünkü bunlar genellikle dünyanın bir ucundaki dağa çıkın, öteki ucundaki manastırı görün, tam ters taraftaki denize girin, kutuplarda ayılarla yürüyün türünden gariplikleri içeriyor.
Neden ölmeden önce bunları yapmamız gerektiğini de açıkçası bilemiyorum.
“Ölmeden önce okumanız gereken 100 kitap”, “ölmeden önce dinlemeniz gereken 100 şarkı”, “ölmeden önce görmeniz gereken 100 film” gibi listeler yapsam da insanlar rahat rahat oturduğu yerde bunları okuyup dinleseler olmaz mı?
Bunlar pek ilgi görmüyor.
İlle bir yerlere tırmanmanız, uçurumları geçmeniz, yeraltı tünellerine inmeniz öneriliyor.
***
Geçenlerde, bu listelerde mutlaka görmemiz gereken yerlerden biri olarak geçen Kapadokya’ya gittim.
Çocukluğumda gitmiştim, ama tabii hatırlamıyorum bile.
Gerçekten de ölmeden önce görülmesi gereken yerler listelerine bir anda bakışım değişti.
Barcelona’ya gittiğim zaman, ünlü mimar Gaudy’nin, Şirinler’in evlerine benzer yapıları nereden hayal ettiğini çok merak etmiştim ama doğrusu Ürgüp /Göreme’den, Peri Bacaları’ndan etkilendiğini aklıma getirmemiştim.
Bir anda bu mucizevi doğa olayını görünce o mimarinin nereden çıktığını da anlamış oldum.
Oldum ama aynı zamanda neden bunu biz düşünüp yapmamışız diye de iyice canım sıkıldı.
Aslında can sıkacak öyle çok şey var ki...
Nevşehir’e doğrudan uçak seferleri var. Bölge gerçekten çok iyi korunmuş. Renove çalışmaları, dünya mirası koruma bölgesi ilan edilen bölgede son derece başarılı bir biçimde sürüyor. Bölgede çıkan ‘sarı taş’ın kullanılması zorunlu kılındığı için hem doğa mucizesiyle bütünleşen eski yerleşimler yeniden kullanılıyor hem de yeni yapılan binalar onlarla aykırılık oluşturmuyor.
***
Uçhisar, Göreme, Ürgüp, Avanos, Nevşehir, hepsi birbirinden güzel, şaşırtıcı bir doğanın içinde... Yalnızca balonla gündoğumunu izlemek bile inanılmaz bir deneyim.
Üstelik bölge son derece bakımlı, temiz. Hizmet sektörü yıllar içinde son derece gelişmiş.
Birbiri ardına açılan yeni butik oteller örneğine zor rastlanacak türden... Uçhisar’daki Museum Hotel, Argos gibi örneklerin yanı sıra Ürgüp’teki Sacred House, tek tek seçilmiş antikalarla, “ilk baskı” kitaplarla, şaşırtıcı ayrıntılarla dolu odalarıyla dünyanın en iyi otelleri arasına hemen girecek nitelikte...
Tabii ki göremediğim daha pek çok otel, lokanta var.
Buna rağmen bölgenin yeterince turist çektiğini söylemek zor.
İnanılmaz bir geçmişe, hâlâ yaşayan eşsiz bir kültürel mirasa sahip turistik bölgelerimizi korumayı yavaş yavaş öğreniyoruz, ama bir de bunları gerçekten anlatabilsek...
Yorum Gönder