Darbe tartışmaları bitmiyor ama insanlar bir yandan “Darbe yapılacaktı” iddialarıyla yıllarca cezaevinde mahkum gibi tutulan yüzlerce kişi varken öte yanda darbenin alasını yapan Kenan Evren , Tahsin Şahinkaya’nın evlerinde olduğunu, Evren’in yurt dışına gitmek için izin istediğini, muhtıra vermiş Yaşar Büyükanıt’ın adının bile anılmadığını, kısacası büyük çelişkileri yazıp duruyorlar..
CEZAEVİNDEKİ ATOM MÜHENDİSİ
İnsanın aklına “gazetecinin, milletvekilinin” çıkamadığı, bir türlü çıkarılmadığı cezaevleri, israrlara ve hak olmasına rağmen “bilirkişi”ler bile dinlenmeden uzatılıp durulan tutukluluk süreleri gelince doğrusu bu çelişkiler de fazlasıyla rahatsız edici oluyor. Son olarak bana doktorasını Milli Eğitim Bakanlığı bursuyla ABD’nin en ünlü üniversitesi MIT’de üstün başarıyla yapmış bir elektronik ve atom mühendisi Dr. Faruk Yalman’dan (bulunduğu Silivri Cezaevi’nden) gelen mektup hayretten küçük dilimi yutmama neden oldu..
ŞİŞE BEŞİKTAŞ’A VURMUŞ
Aslına bakarsanız tamamının okunması gereken, inanılmaz bir mektup bu (daha önce duymuş olanlar vardır belki, ben ilk kez detaylarıyla okudum.) .. Film gibi ya da kötü bir şaka gibi.. “Ağustos 2011’de Türk Savunma Sanayii’nin tepesinde, ele güne parmak ısırtan, milli kere milli, Havelsan adlı kuruluşumuzun şunca yıllık önderi iken, ne olduğunu katiyen anlamadan tutuklandım” diye başlayan mektupta “çıkan iddianamede ‘kendisiyle doğrudan veya dolaylı şekilde ilişkilendirilebilecek, mantığa gelir tek bir suç kanıtı olmadığı”.. Buna rağmen “Faruk Yarman Hükümeti cebren düşürmeye teşebbüs etmiştir” imasının bulunduğu bir sahte pusulanın, bir gazoz şişesi içine tıkılarak bir yerden denize bırakılmış olduğu, şişenin (tesadüf bu ya) Beşiktaş İskelesi yakınında bulunduğu ve pusulada yazan bu suçlamaya göre Yalman’ın “hükümet düşürmeye teşebbüs ettiğine hükmedilmiş” olduğu anlatılıyor.
Hani “şişeye aşkını yazıp denize atan romantik kızlar”la ilgili filmler gibi.. Bir film senaryosu olarak bile inandırıcılığı olmadığı için “sabun köpüğü konu” deniyor bunlara.. Ama bizde “yaz şişeye, at denize, balık okumazsa Beşiktaş İskelesi’ne, oradan da Beşiktaş Adliyesi’ne gider” durumu olabiliyormuş... İnsan tutuklamak için yeterli olabiliyormuş..
350 YIL ÖNCE..
Faruk Yarman “Şahsıyla doğrudan ilintisi hiçbir biçimde gösterilmemiş olan ve gösterilmesi esasen mümkün bulunmayan delil demeti uzantısında, bunun ‘karartılması yüksek olasılığı’ gibi anlaşılması imkansız bir tezle tutukluluk halinin devam ettirildiğini, o pusula dışında hiçbir suç kanıtı ortaya konamadığını” bildirirken sanık olarak bilgi sahibi olmadığı ve tartışamadığı suçlamaların bundan 350 yıl önce bile hukuksuz sayıldığını vurguluyor..
Ve diyor ki; “Şimdi kim istese gider, 100 tane bilgisayar alır, hepsine ayrı ayrı ‘fyarman’ kullanıcı adını verir, bunlardan kimin hakkında ne istiyorsa çıkartır, gazoz şişesinin içine koyar, getirip Beşiktaş Adliyesi’nin önüne bırakabilir. Bilgisayar kullanan çocuk bile bilir bunu” ..
MASUMİYET KARİNESİ NEREDE?
Şimdi ellerimizi vicdanımıza koyup söyleyelim; böyle bir suçlama, böyle bir iddia karşısında bile “gel arkadaş bu iddianın aksini ispatla, ancak o zaman kurtulursun” diyen bir yargı varsa ortada “masumiyet karinesi” denen şey, “iddia edenin ispatla mükellef olması” vs nerede kalmış oluyor?
Bu ülkede kavramları bile “kendi işimize geldiği, yaradığı şekilde” mi yontacağız yani? Böyle örnekler duyuldukça yargı bağımsızlığı yönünde güven kaybı daha da hızlı artıyor!
*****
Bunca caninin arasında ‘hayvan sever’ ne yapsın?
Artık saklayamayacağım, dünkü VATAN’ın üçüncü sayfasında sahipli oldukları halde silahla vurularak öldürülen köpekleri görünce ‘Allah sizi o köpeklerden beter etsin, canınızla uğraşın’ diye bedduaya başladım.. Bu ülkede “kadın ve çocuklara yapılan zulüm, katliam, tecavüz, her tür vahşet”, bizim “affedeceğinize cezaları arttırın da toplumu canilerden koruyun” diye çırpınmalarımız bile ülkeyi yöneten Meclis’i (ortada herhangi bir önemli konuda uzlaşan, birlikte çözüm arayan, bulan bir meclis filan yok ama, haydi böyle diyelim) hiç harekete geçirmiyor ki hayvanlara yapılan geçirsin..
Onlar varsa yoksa “şiddetin alası, topluma kötü örneğin de ta kendisi” olan kavgalarıyla, birbirlerini suçlayıp yerin dibine batırma yarışlarıyla mutlu, yuvarlanıp gidiyorlar.. Bol bol konuşma, kafa ütüsü, biz şunu yaptık, siz bunu yapamadınız yarışı, bir sürü çelişki.. Bu millet de böyle yaşamaya mahkummuş, kaderi buymuş demek ki..
İNSAN DEĞİL, YARATIK!
Düşünün duyarlı, zavallı bakımsız sokak hayvanlarını korumaya çalışan bir vatandaş; Esin Peştemalcıoğlu köpekler için kulübeler yaptırmış, onlara yemek veriyor, bakıyor. Ama hasta ruhlu, zarar vermeden yaşayamayan alçaklar gelip 10 köpekten 6’sını kurşuna diziyor. “Nedir sıkıntın sefil herif” diye sorsanız cevabı bile yok.. Aynen benim “Maçka Parkı”ndaki sokak kedilerini soğuktan-sıcaktan korumak ve bakımlarına kolaylık sağlamak üzere yaptırdığım (göze bile çarpmayan) evleri arkadaki 3 apartman sakinlerinin kapıcılarına yıktırması ve Şişli Belediyesi ile işbirliği içinde çoğunu öldürtmeleri gibi..
Esin Hanım da hepsi tasmalı hayvanlarını kanlar içinde görünce benim ertesi gün yaşadığım şoku yaşamış, nasıl üzüldüğünü en iyi ben anlarım. Böyle cani ruhlu, hayvan nefreti taşıyan, kendini nedense “doğayı paylaştığı” o hayvanlardan daha ayrıcalıklı gören, insanlıktan nasibini almamış çok yaratık var maalesef. Kendisine karşılık veremeyen (cezası da verilmediğine göre keşke böyle durumlarda o hayvanlar da intikamlarını alabilseler) hayvancıkları yaralayarak, öldürerek, arabasıyla çarparak, aç-susuz ormanlara atarak tatmin olan zavallı mahluklar bunlar..
BALIKESİR BELEDİYESİ SUÇLU..
Onu bunu bilmem, hangi ilin içinde oluyorsa o ilin ya da ilçenin belediyesi suçludur. Kanunen görevleri sokak hayvanlarını korumak, kısırlaştırarak sayılarını azaltmak olmasına rağmen “oy getirecek bir kapı” olmadığı için hayvanlara karşı hem acımasızlar, hem de her tür ihmal yapılıyor. Haydi bulsunlar bu vahşeti kimin yaptığını ve cezalandırılmasını sağlasınlar da görelim.
Medeni ülkelerde bu konuya özel “hayvan polisleri” bile var, izliyor, buluyor, yargı da veriyor cezasını.. O nedenle böyle “insanı insanlığından utandıran” olaylar görülmüyor. Hayvanlara kötülük yapan, bahçesine girmesin, gözü görmesin, önüne çıkmasın diye onları yok edenlere lanet okuyoruz bilsinler. Bu silahlı katliamın benzeri Silivri Büyükkılıçlı Köyü’nde açıkça iki kardeş tarafından yapılıyormuş, onu da yazacağım. Yazıklar olsun göz yuman veya suçu paylaşan belediyelere..
Bakalım zamanı geldiğinde bu günahlarını nasıl affettirecekler.
Yorum Gönder