Bu köşede bugüne dek Silivri ile ilgili çok sayıda yorum-izlenim yazdım...
Ergenekon davalarının trajik seyrinden Balyoz davasında yaşanan akıl almaz gelişmelere dek tanık olduğum tüm detayları sizlerle paylaştım... Ancak Silivri, yalnızca mahkeme salonlarından ibaret değildi...
- Silivri kocaman bir organizasyondu!..
Adını aldığı Silivri ile ilgisi yalnızca bu ilçenin sınırları içinde olmasından kaynaklanıyordu... Aslında İstanbul’a 95 kilometre uzaklıktaki bu kompleks, Silivri ilçesine de epey uzaklıkta, tabir yerindeyse dağbaşında kurulmuştu!.. Silivri Cezaevleri Yerleşkesi’nde biri açık, sekizi kapalı toplam 9 cezaevi bulunuyordu ve 9 bin 500 tutuklu ile hükümlüyü barındırıyordu... Bu hükümlü/tutukluların yüzde 95’i adli, yüzde 5’i ise siyasi nedenlerden dolayı buradaydılar.
Bu ‘koccamaan’ yerleşkede en azından siyasi mahkûmların ne türden tecrit hücrelerinde yalnızca demir-çelik-beton ve bir avuç gökyüzü ile birlikte yaşamlarını sürdürmeye çalıştıklarını biliyoruz... Bir CHP milletvekilinin Mustafa Balbay’ı ziyaretinden sonra söyledikleri aslında her şeyi gayet net biçimde özetliyordu:
- Balbay’a sarıldım, beton ve demir kokuyordu...
***
Bu uzun girişi niçin yaptım?.. Çünkü Silivri’de siyasi tutuklular yalnızca beton ve demir kokmuyor, hızla sağlıklarını yitiriyorlar... Silivri’de ölümü bekleyen tutuklular var... Silivri’de insanlık suçu işleniyor... Bunu ben değil hipokrat yemini etmiş doktorlar, onların hazırladığı raporlar söylüyor ne yazık ki!..
İzmir Fuarı’nda CHP Aydın Milletvekili Prof. Dr. Metin Lütfi Baydar’la karşılaştım. Kısa bir süre önce Silivri Cezaevi’nde 6 CHP’li milletvekilinden oluşan bir heyetle sağlık incelemesi yaptıklarını anlattı. Cezaevi yönetimini, tutukluları dinlemişler, revir, hastane denen yerleri gezmişler ayrıca tutukluların gitmeyi reddettikleri Silivri Devlet Hastanesi’ni de görmüşlerdi. Peki sonuç?.. Prof. Baydar, tek sözcükle yanıtladı:
- Facia!..
Sonra o raporu okudum... Her sayfasında, her satırında isyan ederek, “böyle zulüm olmaz” diyerek okudum. Heyetin raporundan kısa alıntıları sizlerle paylaşmak istiyorum:
- Silivri cezaevlerinde görüştüğümüz tutukluların ciddi sağlık sorunları vardır. Bunlardan Fatih Hilmioğlu, Ergin Saygun ve Mehmet Yoleri’nin ciddi hayati tehlikesi vardır ve ölümle burun buruna yaşamaktadırlar. Her an ölüm haberleri gelebilir.
- Silivri’de ziyaret ettiğimiz hasta tutukluların durumu vahim bir insan hakları ihlali oluşturmakta ve Türkiye’nin bu konudaki uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerine aykırı düşmektedir.
- Silivri Devlet Hastanesi yerinde incelenmiştir... Mahkûm koğuşuna geçildiğinde tüm heyet üyeleri hayretler içinde kalmış ve insanlıklarından utanmışlardır. Bodrum katta, son derece kötü koşullarda bulunan koğuş pislik içindedir... Tüm çarşaflar kirli ve kanlıdır. Mahkûm koğuşu adeta ortaçağ hapishanelerini andırmaktadır. Tamamen insanlık dışı ve kabul edilemez bir ortamdır. Tutukluların neden buraya “katil hastane” dedikleri ve gelmek istemedikleri net olarak anlaşılmıştır.
- Sn. Ergin Saygun’un durumunda ise Adli Tıp Kurumu’nun çok açık bir dizi ölümcül hastalığı görmezlikten gelip “cezaevi şartlarında infazına devam edileceği” yolunda rapor verilmesi, AİHM’nin “insanlık dışı muamele” kriterini aşarak “yaşam hakkının ihlali” düzeyine varmıştır. Mahkemenin bir üniversite hastanesinden rapor istemesi durumunda TCK’nin “kasıtla adam öldürmeye teşebbüs” suçunun işlendiği ortaya çıkacaktır.
- Yukarıdaki olgular karşısında bütün raporlarda imzası bulunan adli tıp doktorları, cezaevi yetkilileri ve kararı veren yargıçların cezai sorumlulukları vardır ve soruşturma açılması gerekmektedir.
Bu okuduklarınız raporun özetinin özeti!.. Silivri mahkemelerinin hemen birkaç metre gerisindeki cezaevi hücrelerinde işte bu insanlık trajedisi yaşanıyor..
- İleri demokrasi işte böyle işliyor...
Yorum Gönder