Ermeni soykırımı iddiasını sahiplenen ülkeleri ve parlamentoları tarih yazmakla suçluyoruz.
Bu yanlışa düşenleri “Tarihi tarihçilere bırakın” diye zaman geliyor paylıyoruz.
Peki son haftalarda dozu artan bir kötüleme kampanyası eşliğinde 70-80 yıl öncesinin olaylarını eğip bükerek cami ve din sömürüsü yapmak, vahim bir çelişki olmuyor mu?
Tarihi gerçekler ve resmi belgeler harp yıllarında devletin imkânları kısıtlı olduğundan bazı camilerin askeri ihtiyaçlara tahsis edildiğini motorlu araç stoku yetersiz olduğu için yerine kullanılan atların da bu camilerin avlularına bağlandığını ortaya koyuyor.
Bu tablodan “Tek parti döneminde camiler ahır yapıldı” yorumunu çıkarmak haksız bir zorlama değil midir?
Nitekim dün Yılmaz Özdil’in yazdığı İzmir Seferihisar örneğinde olduğu gibi gerçeğin gösterilenle taban tabana zıt olduğu durumlar mevcuttur.
Halkın ilgisi yüksek
Evet, o tarihi cami gerçekten ahır olmuştur ama bunu CHP yapmamıştır.
O harabeyi müze müdürünün uyarısı üzerine ibadethane niteliğine CHP dönüştürmüştür.
Cami istismarı din istismarıdır. Bu silâhla vurulan parti konuya uzak kalamıyor. Nitekim CHP lideri Kılıçdaroğlu dün “Kuzey Ankara Kentsel Dönüşüm Projesi” çerçevesinde gecekondularla beraber birçok caminin de yıkıldığını, Malatya’da bir Hollanda firmasına satılan arazi içindeki caminin de yıkılmasına AKP’li belediyenin izin verdiğini savundu.
İnternet ortamında dün en çok izlenen haberler cami tartışmalarıydı.
Konuyla ilgili de binlerce yorum yapıldı.
Başbakan, söylevlerini hazırlayan takımı bu yankıları iyi izlemesi için uyarmalıdır.
CHP Grup Başkanvekili Hamzaçebi dün “Sayın Başbakan’ın grup toplantıları artık din ve kutsal değerler ekseninde toplumu kutuplaştırmaya yönelik politikaların açıklandığı toplantılar hâline dönüşmüştür” dedi.
Gündeme ilgi duyan vatandaşların da pek çoğunda bu kanaatin oluşmaya başladığı gözleniyor, dikkat!..
Gerçek gündemimiz ne?
İnsanlar yaşanan gerçeklere bakıyor:
Etraf ateş çemberi gibi.
Bir komşu nükleer güç olmak için gözünü karartmış. Güney’deki komşular kan revan içinde. Bölgeyi ateşe verecek bir mezhep çatışmasının ayak sesleri duyuluyor.
Enerjideki bağımlılık dış politikamızı rehin alabilir. Ekonomik istikrar asla bozulmamalı. Cari açık ve işsizlik sorunu hassas çünkü.
Hiçbir alanda hata yapma lüksüne sahip değiliz. Dikkatimizi dağıtacak olursak arabayı duvara toslama tehlikesi vardır.
Bu gerçeklerin farkında olan vatandaşlar yaşanan tuhaflıklara anlam vermekte artık eskisi kadar zorluk çekmiyor.
Bu propaganda taktiğinin “Gereksiz gündemler oluşturmak suretiyle kamuoyunun enerjisini başka alanlara kanalize ederek ülke sorunlarını perdelemeye hizmet” ettiğini düşünüyor.
Ustalık dönemini yaşadığını söyleyen bir Başbakan olarak Tayyip Erdoğan’a yakışan gündemi bulandırmak değil toplumu çözümlere ortak etmektir.
Halkı din ekseninde kutuplaştırmak seçmenin yüzde ellisinin güvenini kazanmış bir iktidara yakışmıyor!
Yorum Gönder